AKP-MHP iktidarı içine girdiği erime sürecinin üstünü güç gösterisiyle örtme çabasında ancak bu hamleleri erimesini önleyemeyecektir. Anadolu’da bir söz vardır: “Zulmün artsın ki sonun tez gelsin!” Bugün de öyle bir süreçteyiz; zulmü artan bir iktidar var. Baskıyla, zulümle ayakta kalmaya çalışan bir iktidar! Baskı ve erime diyalektiği iç içe işliyor kendi dinamikleri üzerinde.
AKP iktidarının refleksleri endişe ve korku üzerine kurulu reflekslerdir. Korkunun kaynağı ise; toplumdur, toplumsal ve demokratik mücadeledir, toplumun özgürlük hayalidir, düşüncesidir ve istemidir. İktidar kendisini her gün yeniden ve yeniden buna karşı konumlandırıyor. Elindeki politik, teknik, medya ve militarist kuvvetlerle yaptığı yığınak endişesini gidermeye, çıkmazını aşmaya yetmiyor; yetmediğini gördükçe de devrimci demokratik muhalefete karşı daha fazla saldırganlaşıyor. İktidar HDP ve Kürt halkına yönelik ise saldırganlıkta sınır tanımayan bir yaklaşım içinde.
HDP 15 Haziran’da Hakkari ve Edirne’den Ankara’ya iki yönlü “Darbeye Karşı Demokrasi Yürüyüşü” düzenledi. AKP iktidarı yürüyüşçülerin etrafında yürüyüş boyunca polislerden ve özel timlerden bir bariyer oluşturdu; yürüyüşçülerin toplumla, halkla temasını kesme ve halkın katılımını engelleme üzerine kurulu bir uygulama gerçekleştirdi. İktidar elinde ne kadar imkân ve araç varsa hepsini alarma geçirdi; buna rağmen yürüyüş eyleminin etkisi çok büyük oldu. Kanımca HDP’nin kuruluşundan bu yana en etkileyici eylemi “Darbeye Karşı Demokrasi Yürüyüşü”dür, yürüyüş eylemi, toplumun hafızasında özel bir yer edindi. Halk yüreği, vicdanı, duası ile ve iktidara yönelik bedduası ile yürüyüşü ve yürüyüşçüleri onurla, umutla karşıladı; yürüyüşe katılım gösterdi. İktidar yürüyüşe büyük bir katılım olacağını fark ettiği için; halkın katılımını engellemek amacıyla her tarafı yasağa boğdu ama yine de başarılı olamadı.
İktidar bu kez barolara yöneldi. Barolar iktidarın baskıcı uygulamalarına karşı demokratik bir eylemlilik sürecine girdiler. İktidarın savunma üzerinde devreye koyduğu yıkıcı konsepte karşı harekete geçen avukatların eylemliliği zorbalığa karşı mücadelede tarihi bir adım oldu. Baroların ve üyeleri olan avukatların kararlı duruşları ve direnişi sürdürmedeki ısrarları demokrasi mücadelesinde nitelikli bir duruş ve bir öncülüktür. Baskıya karşı etkileyici, ön açıcı bir duruş sergilediler avukatlar. Avukatların ve baroların eylemi aynı zamanda demokrasiden ve demokratik mücadeleden yana tüm kesimlere yönelik uyarıcı bir mesaj içeriyor; o da şudur: Hak ve özgürlüklere sahip çıkmak; dayatılan karanlığa karşı doğru duruş aktif mücadeleyle mümkündür!
İktidar, avukatlara polisi saldırtarak; copla, gazla, baskıyla, tehditle onları etkisizleştirme uygulamalarıyla kendi perişanlığını ve aynı zamanda da saldırganlığını en bariz biçimde gözler önüne sermiş oldu.
AKP-MHP iktidarına karşı toplumun ve demokratik kesimlerin direnişi giderek daha aktif bir düzey kazanıyor; daha görünür, daha toplumsal, daha ön açıcı bir nitelik kazanıyor.
İktidar Bloğuna CHP’nin desteği
MHP kendi çizgisi temelinde iktidara ideolojik ve politik perspektif sunuyor ve bu temelde iktidarı odaklanması gereken hedeflere yönlendiriyor. Meclis’te karar almada yeterli çoğunluk için iktidara desteğini sunarak amaçladığı hedefleri AKP eliyle gerçekleştirmek istiyor. CHP ise, iktidarın aldığı kararlar ve geliştirdiği politikalar, içe yönelik karakteri itibarıyla demokrasi ve toplum karşıtı, baskıcı, dışarıya yönelik ise savaş içerikli olduğu halde bu uygulamaları tepkisizlikle karşılayarak iktidara destek oluyor. CHP bunu hak ve adalet arayışı içinde olan kesimlere karşı kayıtsız kalarak yapıyor. CHP bunu toplumun, demokratik kesimlerin iktidara olan tepkilerini, mücadele istem ve arzusunu zayıflatan bir tarzı ortama sürerek yapıyor -ki, iktidarın en çok ihtiyaç duyduğu şey de budur! CHP de bunu bol, bol iktidara sunuyor. CHP’nın muhalefet etmeme siyasetini bazı çevreler kendilerince gerekçelendiriyorlar; ‘CHP eğer iktidarı çok karşısına alırsa AKP dindar muhafazakar kitleyi CHP’ye karşı mobilize eder ve CHP tümden etkisizleşir’ mealinde bir söylem yazılıp çiziliyor. CHP’nin muhalefetsizliğini bu temelde bir söylemle meşrulaştırmaya çalışıyorlar. CHP’nin muhalefetsizliğini bu temelde gerekçelendirmek CHP’yi iktidar stratejisine yamamaktan öte bir anlam taşımıyor!
Hitler Almanya’da iktidara doğru yol alırken ve iktidarı süresince Alman Sosyal Demokrat Partisi-SPD’nin emperyal beklentisi Hitler’in temel güç kaynağıydı. SPD, ‘Önemli olan Almanya’nın büyümesi Almanya’nın dünya devleti haline gelmesi, Almanya’yı dünya devi yapacak, Almanya’yı vesayetlerden kurtaracak faşizm de olsa Hitler de olsa niye zorluk çıkaralım’ şeklindeki bir duygu ve düşünce içinde hareket etti. Bu temelde hareket eden SDP faşizme karşı mücadelede kendisini etkisizleştirdi, anlamsızlaştırdı ve zayıf düşürdü. SPD’nin duruşunun insanlığa karşı o büyük yıkımın yolunu Hitler’e açmada ciddi etkisi ve katkısı oldu.
Almanya örneğinin bugünün Türkiye’si için hayli uyarıcı ve öğretici yanları bulunuyor. Erdoğan iktidarının dışarıya yönelik savaş politikaları ve içeriye yönelik baskıcı-despotik politikalarına muhalefetsizlik yaklaşımının altında, ‘Erdoğan iktidarı Türkiye’ye yeni topraklar kazandırıyor, yeni egemenlik alanları açıyor, devleti Kürtlere ve Kürt sorununa karşı reorganize ediyor; Kürtleri ezme konseptini önüne koymuş bir Erdoğan ve iktidarına karşı niye zorluk çıkaralım’ tutumunu benimseme ve kabulün payı yok mu? Erdoğan da sürekli bu konsept üzerinden seslenmiyor mu muhalefet görüntüsü verenlere!
AKP-MHP iktidarının iç ve dış politikasının Türkiye’ye ve Türkiye toplumuna faturası çok çok ağır bir faturadır. İnsan sırf iktidarın avukatlara, barolara reva gördüğü muameleye bakınca dahi Türkiye’nin ne kadar vahim bir tabloya sürüklendiğini daha açık biçimde görebiliyor. İktidarın yürüttüğü savaşın faturasının daha da katlanacağı ise ortada. Bazılarının söylediği gibi, ‘Türkiye’nin önü açık, artık kimse tutamaz’ yaklaşımı yanılgılı bir yaklaşımdır. Türkiye’nin önü açık değil; aksine, kapalı ve daha da kapanacak! Savaşla ve başka sahalarda gerçekleştirdiği yıkımla Türkiye’nin önünü açacağını düşünen, bunu salık veren ve planlayan bir zihniyetin insanlığa, bölge halklarına ve Türkiye insanına getirisi kötülükten öte bir şey değildir. İktidarın yıkım politikasına karşı gerekli muhalefeti ortaya koymayan bir muhalefetin de bu faturadaki payı büyüktür. Bundan sonra da görevini yerine getirmezse günahı daha da büyük olacaktır. Aynen SDP’nin faşizme muhalefetsizliğinin Almanya’ya faturası gibi…