Yeni bir şeyler söylemeli. Bu bir giriş cümlesidir. Daha açık söylemek gerekirse bir reddiyenin baştan ortaya konmasıdır. Söylenenin ya da yapılmak istenenin eskide kaldığı anlamını taşır. Bu tarif, olmakta olanın, bildik yöntemlerle analiz edilemeyeceğinin, bildik araçlarla değiştirilemeyeceğinin kabulüne yaslanır. Görüntüde bir arayışa, yeni ve gelişmekte olana yüzünü dönmeye, statükoyu terk etmeyi ima eden bir devinime işaret eder.
Tersten yeni kavramının parıltısı altında, eskiye dair bir reddiyeyi, bir çeşit tüketmişliği, tükenmişliği içinde taşır. Geçmiş, geçmişte kalmıştır ve bugün yeni bir dönem yaşanmaktadır. Geçmişin mücadele dinamikleri, bu dinamikleri var eden toplumsal zemin değişime uğramış ve ortadan kalkmıştır. Bu nedenle geçmişte var olanı analiz eden görüşler o gün için doğru olsalar da bugünü anlamak için yeterli değildir. Güncel olan yeni bir durumdur ve eski cümlelerle izah edilemez. Güncel olanı anlamak için yeni cümleler kurulmalı, yeni araçlar geliştirilmelidir. Eskiyen sadece teorik görüşler değil, bu teorik görüşleri referans alan mücadele şekilleri ve araçlarıdır. Hatta değişen, değiştirici eylemin öznesinin kendisidir. Dünün sınıf mücadeleleri üzerinden dünyayı açıklayan, sınıf mücadelesine dayanarak onu değiştirmeyi amaçlayan anlayışı eskide kalmıştır. İşçi sınıfı, yeni sanayi devrimine yenilmiş ve toplumsal ve tarihsel rolünü yitirmiştir. Artık yeni bir şeyler bulunmalıdır. Düzenin vaizleri görev başı yapmalıdır.
Olmakta olanı izaha yönelik bu “yeni” tarz, kendisini iki önemli örnekte bütün boyutlarıyla ortaya çıkardı: İlk olarak salgının, kapitalizmin sonunu getireceği, hiç olmazsa onu değişime zorlayacağı fikri ortaya atıldı. Buna göre kapitalizm, herhangi bir sınıfsal kalkışma olmadan tamamen doğal yollarla yıkılabilirdi. Bu kendiliğindencilik ABD’de başlayan ırkçılık karşıtı ayaklanma ile boşa düştü. Eski tarz mücadele yöntemleri, yıkıcı ve dönüştürücü karakterini herkese zor kullanarak gösterdi. Irkçılık karşıtı ayaklanmayı anlamak için ise yine eskinin cümleleri devreye girdi. Salgın, yoksulluğu ve işsizliği derinleştirmiş, devletin sınıf düşmanı politikaları öfkeyi büyütmüş, ırkçı saldırı bardağı taşırmıştı.
İkinci örnek ise doğrudan ülkede cereyan eden bir olayda kendisini gösterdi. Erdoğan’ın üniversite sınavı öncesinde sınava giren öğrencilerle yapmak istediği sosyal medya buluşmasının öğrencilerin tepkisiyle boşa düşmesi büyük bir yankı uyandırdı. Toplumsal hayatta yeni bir kavramsallaştırmanın, bir kuşak tarifinin görünür olmasını ve otomatikman kabul edilir sayılmasını sağladı: Z kuşağı. M. Ender Öndeş’in “aşırı genellemeci bir yaklaşım” diyerek “pandemi sonrası dünya üzerine üretilen bol robotlu fantezilerde olduğu gibi, orta sınıf merkezli bir düşünme biçimi” olarak nitelediği bir kuşak tanımlaması. 2000’li yıllarda doğan ve internette, sosyal medyada yaşayan yeni kuşak tek bir eylemle umutsuzların umudu haline gelmiş, Erdoğan bu kuşağın yaratıcılığına yenilmişti. Z kuşağı ayağa kalkmış, öfkesini ortaya koymuş, Erdoğan’ın bütün kurgusunu bozmuştu. Yeni kuşak, yeni araçlar, yeni mücadele yöntemleri devredeydi. Eskinin polisle çatışan, meydanları gaz bulutunun sardığı, “provokasyon” kokan sokak çatışmalarına gerek kalmamıştı. Gelecek, Z kuşağının olacaktı.
Tüketim çılgınlığı çağında yeni olan her şeyin çabucak eskimesi misali Z kuşağı, Baro yasasına karşı avukatların sokaktaki direnişlerinin gölgesinde kaldı. Devletin zoruna karşılık cevap doğrudan sokakta eski yöntemlerle verilebilirdi, öyle yapıldı. “Eskidi” denilen mücadele yöntemleri, iktidarın zorbalığı karşısında ezilenlerin umudu olarak ortaya çıktı. Direniş, eski cümlelerin de yeniden hatırlanmasını sağladı. İktidarın zorbalığına karşı direnmek meşrudur.
Dünyanın 19. yüzyıl dünyası olmadığı gerçeği elbette bir vakıa olarak ortada durmaktadır. Aynı şekilde, teknolojinin parlak renklere boyadığı bugünkü tablonun arka planında o gün yazılmış gerçekliğin durduğu da bir vakıadır. Şekil değiştirmiş olması ne kapitalizmi kendisi olmaktan çıkarmış ne de onun işçi sınıfı sömürüsü üzerinden var olduğu gerçeğini ortadan kaldırmıştır. Dünya hâlâ sınıflı bir dünyadır ve sınıflı dünya ancak sınıf mücadeleleri ile yıkılabilir. Günü anlatmak için yeni cümlelere ihtiyaç olması, öze ilişkin bu gerçekliği değiştirmez. Kapitalizmin tek alternatifi hala sosyalizmdir. Sosyalizm umutsuz, umarsız kalanların umududur. Umut sosyalizmde.