Sosyal medya denen sanal medyayı destekleyen ve çok önemli görenlerden değiliz. Televizyonlar zaten insanların olay ve olgulara yüzeysel bakışında etkili olmuştur. Aslında sanal medya da insan düşüncesi ve tutumunda bir yüzeysellik yaratıyor. Hatta toplumsal sorumlulukları da azaltıyor, sığlaştırıyor. Bir iki tweet attığında kendini toplumsal sorumluluğunu yerine getirmiş olarak görüyor. Böylece demokrasiyi asıl geliştiren örgütlü toplum olma gerçeğinden bir uzaklaşma ve kaçış ortaya çıkıyor. Her bireyin kendini ifade etmesini sağlayan bir imkan sunuyor denilebilir. Bunu bir olumluluk olarak görmek mümkün. Ancak bu ifade etmenin etkisi ve sonuçları ne kadar oluyor? Hele bir ülkede faşist diktatörlük varsa bu ifade tarzının siyasal etkisi ne kadar olur? Sadece şöyle bir etkisi olduğunu söyleyebiliriz. Diktatörlükler tek bir düşünce ve ses istedikleri için sanal medyadaki bir düşünce bile onları rahatsız eder. Hatta bu düşünceler kendini sanal medyada örgütlerse bu düşüncelerin etkisi artar. Böyle bir olumlu etkisinden söz edilebilir.
Kuşkusuz sanal medya sadece bireysel kullanım olarak değil de örgütlü toplum ve çevre tarafından da kullanılabilir. Sanal medya bu yönlü örgütlenme ve ilişkileri güçlendirmek için kullanılırsa bazı olumlu etkileri olabilir. Şimdi otoriter ülkeler ve iktidarlar bırakalım örgütlü tepkilere, bireysel ifadelere bile tahammül edemiyor. Buna en son örnek; Türkiye cumhurbaşkanı bir sabah kalkıp bu platformları ortadan kaldıracağız, yasaklayacağız, demesidir. Bunu da kızına yönelik hakaretlerden sonra yaptığını söyleyip tutumuna meşruluk kazandırmaya çalışıyor. Ama şimdi anlaşılmıştır ki “güçlü adam” uzun zamandan beri bu platformlardan rahatsızmış. Derdi ve rahatsızlığı ahlak, vicdan değilmiş. Cumhur İttifakı’nın eleştirilmesinden rahatsızmış. Nitekim ilk destek her zaman olduğu gibi Devlet Bahçeli’den geldi. Devlet Bahçeli zaten odun kırıcısının hık deyicisi haline gelmiş. Bu rolünden de çok memnun. Hatta kendine böyle bir rol bulduğundan zevkten dört köşe oluyor.
Tayyip Erdoğan’ın sanal medya çıkışından anladık ki, iktidarı çok zayıftır. İktidarını kaybetme korkusu yaşıyor.
Tweet’lerdeki birkaç cümleden korkuyor. Cümleler tarafından yıkılacak bir iktidar haline gelmiş. Demek ki her gün kendilerini şöyle heybetli, şöyle güçlü göstermelerinin içi kofmuş. Durumları mezarlıktan geçerken ıslık çalanlarınki gibiymiş. Sadece silahlar kalkanı ile ayakta kalacak hale gelmiş. Herhalde silahlı grupların örgütlendirilmesi, bekçilere yeni roller verilerek sayılarının artırılması da bu zayıflıkları nedeniyleymiş. Birçok akademisyenin bekçiler yasası için parti silahlı gücü kuruluyor, demesi yanlış değilmiş, bir anlamı ve karşılığı varmış.
Bir tweet’ten korkana biri höt dediğinde nasıl tepki gösterir bilemem. Acaba Tayyip Erdoğan yatağında sık sık gördüğü ve korktuğu rüyalar nedeniyle bağırıp uyanıyor muymuş, bunu merak ediyoruz. Tweet’ten korkması bizleri böyle bir düşünmeye sevk etti. Bu tür durumlar için korku bacayı sarmış mı, derler bilemiyorum. Böyle bir deyim vardı. Herhalde bu deyim şimdi en fazla da Tayyip Erdoğan’ın durumunu karşılıyor. Biz bu cümleleri yazarak tabi ki belli kaygı içine giriyoruz. Cumhurbaşkanına hakaretten sorumlu yazı işleri müdürümüz zindanı boylar mı? Basın üzerinde o kadar baskı var ki! Sadece iktidarın sansürü yok. Bir de basının oto sansürü var. Herhalde basının oto sansür uyguladığı böyle bir dönem görülmemiştir.
Aziz Nesin olsaydı şu andaki mevcut iktidarı ve yandaş basını kim bilir nasıl ifade ederdi! Aziz Nesin’in ‘Yazı İşleri Müdürü’ hikayesi hiç unutulmaz. Şimdi Aziz Nesin’e bu hikayeyi yazdıran durumdan yüz kat daha fazla basın üzerinde baskı var. Gerçekten de tam da Aziz Nesin’in yaşaması gereken bir dönemmiş. Herhalde en verimli dönemini bu dönemde yaşardı. Her gün birkaç öykü yazabilirdi.
Cumhur İttifakı’nın onlarca TV’si, gazetesi ve radyosu var. Ama hiçbiri birkaç tweet ve birkaç TV karşısında iktidarı savunacak durumda değil. Birkaç tweet, TV ve gazete tüm bunların propagandasını boşa çıkarıyor. Milyonlarca TL harcanıyor, ancak bir yandaş TV’nin yüzde biri kadar imkanı olmayan TV ve gazeteler karşısında tuzlu buz oluyorlar. Yandaş medya sefaleti yaşıyor. Mevcut durum tam tamına medyanın sefalet halidir.
Tele1 ve Halk TV’yi bu hafta kararttılar. Bu acizliktir. Bundan da iktidar daha fazla zarar görecek. Artık fısıltı gazetesi en fazla tirajı olan gazete durumundadır. Sanal medya niye kapatılıyor, tartışması bile bu iktidarın toplumsal zeminini daha fazla daraltacaktır. Artık camide rakı içtiler, Diyanet’e şöyle dediler, dinimize şöyle dil uzattılar, LGBT-İ’liler şöyle ahlakımızı bozuyor, gibi provokatif gündemleri de bu iktidarı kurtaramayacaktır. Çünkü bu iktidarın bir tweet’lik canı kalmıştır. Ancak iktidarını kaybetmemek için her kötülüğü yapacak bir fıtrata sahip oldukları da unutulmamalıdır.