Bir yandan Güney Kürdistan’da Türk devletinin saldırısı ve şiddetli çatışmalar devam ediyorken öte yandan devletin her kesimden sahipleri gerek içeride gerekse dışarıdaki olasılıklar üzerinden ağızlarındaki baklaları bir bir çıkarıyorlar.
19 Haziran Cuma günü, Independent gazetesinde, Genelkurmay eski istihbarat daire başkanı emekli korgeneral İsmail Hakkı Pekin imzasıyla yayınlanan bir yazı var.
Bilindiği gibi Korgeneral Pekin, 2011 yılında meşhur Andıç davasına adı karışmış ve Ergenekon’culuktan tutuklanmış ve 2013 yılına kadar hapis yattıktan sonra serbest bırakılmıştı.
Şimdi AKP-MHP koalisyon hükümetiyle aralarından su sızmayan Ergenekon’un bu ağır topu yazısında iki başlığa ağırlık veriyor.
İlki Rojava ve Güney’e saldırı, ikincisi Libya…
Her iki bölümde de hükümete toz kondurmayan ve yapılanların arkasında duran Pekin, Kürdistan parçalarına yönelik saldırıya dair şöyle diyor:
“Yapılmak istenen nedir? Yapılmak istenen mevcut konjonktürden de istifade ederek Türkiye-Irak sınırında mevcut sınırın 25-40 kilometre ilerisinden geçen bir hatta kadar olan bölgede bir güvenlikli alan veya tampon bölge oluşturulmak istenmekte ve söz konusu güvenlikli alanın TSK unsurları tarafından kontrolü öngörülmektedir.”
Rojava saldırısıyla birlikte, Türk devletinin Kuzey, Rojava ve Güney Kürtleri arasında bir tampon bölge yaratmaya çalıştığını, Akdeniz’den başlayarak tüm Rojava ve Güney sınırlarından içeriye 40 kilometrelik alan açmaya, buralarda yerleşim alanları yaratarak ülke parçaları arasında, çetelerden oluşan yeni bir ‘dünya’ kurarak Kürtleri birbirinden izole etmeye, Kürt topraklarını çetelere peşkeş çekmeye çalıştığını, bu çabasını AB’ye, ABD’ye ve Rusya’ya onaylatmak için çırpındığını, hatta Avrupa Birliği’nden bu başlıkta maddi destek istediğini, Suriyeli milyonlarca insanın Hatay’da, Antep’te çadır ve konteynır kentlerde bekletilmelerinin bu ‘yerleştirme’ planıyla ilişkili olduğunu bizler de anlatmaya çalıştık, çalışıyoruz.
Bakmayın siz generalin ‘Boşaltılan alanların TSK unsurları tarafından kontrol edileceğini’ söylediğine. O şimdilik ana plan üzerinde fazla konuşmayıp, ‘haddini aşmamaya’ çalışıyor.
Yine generalin ağzından çıkardığı bu bakla, Erdoğan’ın da dönem dönem söyledikleriyle birleştirildiğinde, ordu içindeki bazı gruplarla hükümetin hangi başlıklarda anlaştığı, kimlerin hapishanelerden neye karşılık salıverildiğini de açık açık gözler önüne seriyor.
Ancak, ortada enteresan bir durum var. Şimdi Türk devletinin bu 40 kilometrelik derinlik planları, haritalarda başka iki ülkenin uluslararası kabul görmüş sınırları içinde değil mi?
Daha şimdiden Afrin’de, İdlib’de Türk parası dolaşıma girdi, çeteler devletten maaşlarını TL olarak alıyorlar. Alışverişler TL ile yapılıyor.
Çete üyeleri ve Türk ordu mensupları Esad rejimi ve Irak hükümetine tabii olmayacağına göre, ‘yerleşilen’ bu alanlar, burada yaşayan güçler Türk devletinin birer parçası olmayı sürdürmeyecek mi?
İşte size dünya için yeni bir harita ve Ortadoğu için yeni bir yapılanma.
Peki istihbaratçı generalin ‘mevcut konjonktür’ dediği, ‘istifade’ etmelerine yardımcı olan faktörler nedir?
Bu cümle önce biz Kürtlere ardından da olup biteni şu ya da bu gerekçeyle seyreden dünyaya…
General, ‘Hazır Kürtlerin bir bölümü yanımızdayken ve bir dediğimiz iki edilmiyorken, üstelik dünya bu haldeyken daha iyi bir fırsat bulamayız, tam sırasıdır’ diyor.
‘Dünya’ dediğimiz ülkeler pazar derdinde ve alışverişlerine bakıyorlar.
Araplar talimat gereği arada bir, bir iki laf edip susuyor, seyrediyorlar. İran canının derdine düşmüş, etrafını kuşatmaya çalışanı görüyor ama görmezden geliyor.
Bütün bunların anlaşılır yanı var.
Ama ya biz Kürtler? Biz ne yapıyoruz?
İki hafta önceydi. Kürtler olarak ne yaptığımızı bir örnekle Medya Haber TV’de anlatmıştım, burada da yazayım.
Dört-beş çocuklu, aynı evde yaşayan bir aile düşünün. Bir art niyetli komşuları var, her türden kötülüğü yapmaya müsait biri. Evlerini ellerinden almayı, arazilerine konmayı, aileyi yok etmeyi düşünen biri.
Tüm aile adamın bu niyetini bilmelerine rağmen, kardeşlerden biri, bir gece kapılarına dayanan bu adama kapıyı açıp içeriye girmesini sağlıyor, adamın elinde ağır silahlar var.
İşte biz Kürtler şimdi tam da bu durumdayız.
Hatta ola ki adamın gücü yetmez diye kardeşlerimizin ellerini bağlamaya, arkasından kuşatmaya yardım edenimiz de var.
Evet. Tam da bu durumdayız.
Siyasi deyimle, içimizde işbirlikçilik edenlerimiz var, ama tarih iyi bilir, yazar, hatırlatır ki hiçbir saldırı sonsuza değin sürmez ve hiçbir işbirlikçi geniş kitlelerden destek bulamaz.
Saldırgan haksızdır, tutunamaz. Hak sahipleri direnir ve kazanır, sonuçta saldırganı geldiği yere gönderir. Bu pratik gerek bizim coğrafyada gerekse de değişik ülkelerde yüzlerce örneğe sahiptir. İşbirlikçiye gelince, o da saldırganla birlikte yenilir ve tarihin çöplüğüne gömülür.