Kağızman sürgünü yazar Ordixanê Kaşaxi üzerine çalışırken Yusuf Kamil Bedirhan Bey’in hazin hikâyesini öğrendim. Rusların “Kızıl Profesör” dediği Yusuf Kamil Bey, Botan Beyi Mir Bedirhan’ın oğludur… Babadan miras, özgür bir ülke hayaline hasredilen hayat, sürgünde başlayıp, sürgünde son buluyor.
Yusuf Kamil Bey İstanbul, Cenevre ve Fransa’da eğitim alıyor. Kaymakam olarak atandıktan kısa bir süre sonra, İstanbul Belediye Başkanı Rıdvan Paşa öldürülünce, töhmet altındaki Bedirhan ailesinin tüm erkekleri gibi o da cezalandırılıyor. Görevden alınıp, Rodos Adası’na sürgün ediliyor.
Birinci Dünya Savaşı başladığında Bitlis’e geçiyor ve Mela Selim, Şêx Şehabettin, Seyid Eli ile birlikte isyan hazırlığına başlıyor. Lakin devletin tez zamanda haberi oluyor ve Mela Selim tutuklanıyor. Bu ani durum karşısında planlandığından erken başlayan isyan, çabuk bastırılıyor.
Yusuf Kamil Bey’i de tutuklayıp İstanbul’a getiriyorlar. Nasıl oluyorsa bir yolunu bulup ellerinden kurtuluyor ve bir Fransız gemisine sığınıyor. Osmanlı devletinin tüm bastırmalarına rağmen Fransızlar, Yusuf Kamil Bey’i teslim etmiyorlar. Gıyabında yapılan yargılamada Yusuf Kamil Bey’e idam cezası veriliyor.
Kamil Bey Ruslarla ilişki geliştirip Tiflis’e geçiyor. Yeni bir isyan için düşüncelerini paylaşıp, yardım talep ediyor, destek sözü alınca da ülkedeki kanaat önderlerine mektuplar yazıyor. Lakin bu sefer de daha fikir aşamasındayken isyan planı son buluyor, Bolşevik ihtilali ile gelen yeni yönetim, verilen sözü desteklemiyor.
Sınırlar yeniden belirlenince Tiflis artık daimi mekânı oluyor. O şartlarda dahi boş durmuyor. Kürtçe eğitim verebileceği bir okul açıp hem orada hem de Tiflis’teki üniversitede dersler veriyor. Kürt tarihi, kültürü ve yaşamı üzerine makaleler kaleme alıyor, ta ki yüreğin göç zamanı 1934 yılına değin.
Özgür bir ülke hayali kuran Yusuf Kamil Bey sürgünde, Tiflis’te bir mezar taşına hasret kalacaktır. Ölüm döşeğindeyken başında bekleyen dostu, yazar ve dengbêj Ehmedê Mırazi’nin anılarında aktardığına göre; olası ölüm halinde hangi mezarlığa defin edileceği bir muammaymış. Êzidîler kendi inançları dışında, başka kimselerin mezarlıklarına defnine müsaade etmiyorlarmış. Öğrencileri ve Acem dostları ise onu Acem mezarlığına defnetmek istiyorlarmış. Eşi Margarita nereye defnedilmek istediğini sorduğunda, Kamil Bey derin bir ah çekip, duygusal bir ses tonuyla “Beni Kürt mezarlığına defnedin, özgürlük ve bağımsızlıkları için ciğerim yandı lakin ben o özgürlüğü görmedim” diyor.
Vasiyeti üzerine, Tiflis’te Kukiya Êzidî mezarlığının yanına defnediyorlar. Ehmedê Mırazi kendi elleri ile baş taşına “Sen, bilgin ve çalışmalarınla karanlıkta kalmış on binlerce Kürd’ün düşüncelerini aydınlattın, emeğin unutulmayacak” diye yazıyor.
Lakin en acısını en sonda paylaşayım: 1970’li yıllarda mezarlığın yanında mezar taşı fabrikası kuruluyor ve Kamil Bey’in mezar taşını yerinden söküyorlar. Yazar Ordixanê Kaşaxi tesadüfen Ehmedê Mırazi’nin yazısının olduğu mezar taşını, mezarlığın uzağında bir yerde buluyor ve mezarını yapıncaya değin, mezar taşını evine götürüp bahçesine koyuyor ama ömrü vefa etmiyor, kendisi de aynı mezarlığa defnediliyor. Gürcistan’da görüştüğüm dostlar, Kamil Bey’in mezarı üzerinden yol geçtiğini, mezar taşının akıbetinin de bilinmediğini söylediler.