Gazeteci Fehim Taştekin, Astana formatındaki üçlü toplantı sonrası yayınlanan ortak bildirinin pratikle uyuşmadığını belirterek, Türkiye’nin fırsat kolladığına dikkat çekti
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Türk cumhurbaşkanı Erdoğan ve İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, Suriye konulu Astana formatında üçlü toplantı gerçekleştirdi. Astana görüşmelerinin “garantör” ülkeleri adına toplantı sonrası ortak bir bildiri yayınlandı.
Ortak bildiriye Kuzey ve Doğu Suriye’den tepki geldi. Bölgede bulunan siyasetçiler, ortak bildirinin Suriye krizini derinleştirdiğini, Kuzey ve Doğu Suriye’de hayat bulan Özerk Yönetim projesine düşmanlıkta ortaklaştığını belirterek, çözüme dair bir şeyin olmadığını vurguladı.
Astana formatında gerçekleşen toplantıyı ve yayınlanan ortak bildiriyi Ortadoğu uzmanlarından Gazeteci-yazar Fehim Taştekin, ANHA’ya değerlendirdi.
Bildiri pratikle uyuşmuyor
Astana formatındaki zirvelerden çıkan bildirilerin bir süredir birbirini tekrar ettiğini belirten Taştekin her üç ülkenin önceliklerini ve kırmızı çizgilerini yansıtan unsurları barındırdığını belirtti. Türkiye’nin Kürtler ve Demokratik Özerklik ile ilgili koşulları, Rusya’nın terör örgütleri ile mücadele önceliği, İran’ın ABD-İsrail ile ilgili öne çıkan kaygıları bildirilere yansıttığını belirten Taştekin, ortak bildirinin pratikte geliştirilen adımlar ve önceliklerle tam olarak uyuşmadığını vurguladı.
Türkiye vazgeçmedi
Üç ülkenin ortaklaştığı hedefin Amerikan güçlerinin Kuzey Doğu Suriye’den çekilmesi olduğu tespitini yapan Taştekin, taraflar muhtemelen ABD’de başkanlık seçiminin getireceği yeni bir Amerikan pozisyonu olacak mı diye baktıklarını aktardı. Taştekin Türkiye’nin Serêkaniyê ve Girê Spî ile sınırlı kalan müdahalesini Kobanê’den Dêrik ve Sêmalka’ya kadar taşıma hedefinden vazgeçmediğini işaret ederek şunları ekledi:
“Bunun için fırsatlar kolluyor. Rusya’nın bu konudaki pozisyonu da çok değişmedi: Türk müdahalesine kısmen yeşil ışık yaktıysa bunun iki nedeni vardı; birincisi NATO ortağı eliyle Amerika üzerinde baskıları artırıp çekilmeyi kolaylaştırmak, ikincisi Kürtleri Şam’la uzlaşmaya itmek. Ancak her iki beklenti de tam olarak gerçekleşmedi. Bir noktadan sonra Rusya ve İran açısından Türkiye’nin askeri varlığının asıl soruna dönüştüğü gibi bir durum öne çıkıyor. O yüzden Kobanê için Ruslar yeşil ışık yakmadı. Şu anki dengeler taraflara ileri bir adım atma imkânı vermiyor. Herkes bekleme modunda.”
Rusya da çıkmazın içinde
Türkiye’nin Kürtlerin statü kazanmaması için bütün askeri ve siyasi ağırlığını kullanmaya devam etiğini dile getiren Taştekin, Türkiye’nin kendi içinde Kürtlerle barışmadığı sürece Ankara’nın sınırın altındaki politikasının değişmesi de beklenmediğini belirtti. Üç ülkenin karşılıklı dengelerini şu şekilde yorumladı: “Rusya Kürtleri kazanmadan ABD’nin gitmeyeceğine inanıyor ve bu konuda Türkiye ile ayrışıyor. Ancak Rusya Türkiye ile ilişkilerin bozulmasını da istemiyor. Bu bakımdan Ruslar da bir çıkmazın eşiğine gelmiş durumda. Yeni bir şey yapmaları gerekiyor. İran’ın önceliği ‘direniş ekseni’ dedikleri siyasi-askeri ittifakın çözülmemesi. Eğer bu Kürtlere bir şeyler verilmesini gerektiriyorsa buna da karşı çıkmayacaklardır. Burada karşılıklı bir denge var, hiçbir ülkenin eli diğerinden mutlak surette üstün değil.”
İdlib’de Rusya ve Türkiye kontrollü gerilim içinde işbirliğini sürdürdüğünü değerlendirmesini yapan Taştekin: “Rusya, Soçi ve Moskova mutabakatlarının tam olarak yerine getirilmediğini söylüyor. Ancak Türkiye ile Suriye ordusunun karşı karşıya geldiği senaryonun da tekrarlanmasını istemiyor. Şu anda iki taraf belirlenen tarihleri tutturamasalar da M-4 otoyolunun açılmasına yönelik ortaklığı sürdürüyor. Türkiye Heyet Tahrir El-Şam gibi örgütlere odaklanmak yerine bir an önce Cenevre sürecinde ilerlemenin sağlanmasını bekliyor. Rusya paralel süreçleri tercih ediyor; yani terör örgütleri elimine edilirken Cenevre sürecinin yol almasını istiyor. Öncelikler farklı” dedi.
Taraflar uyumsuzluğu biliyor
IŞİD ve El Kaide’li bağlantılı tüm kişi, grup, kurum ve kuruluşların ve BM Güvenlik Konseyi tarafından terör örgütü olarak tanınan diğer tüm örgütlerin nihai olarak imha edilmesi amacıyla işbirliğine devam etme kararlılıklarını teyit ettiklerini açıklamasını Taştekin söylemle pratik arasında uyumsuzluk olarak değerlendirdi.
Tarafların uyumsuzluğu bilerek bildirilere imza attığını, ikili oyunun ilk Astana bildirisinden beri olduğunu söyleyen Taştekin’in değerlendirmesi şöyle: “Türkiye’nin niyeti ve planı İdlib’deki örgütlerin yok edilmesi değil ‘uyumlu’ hale getirilmesi. O yüzden HTŞ ile ayrışan radikalleri nasıl dizginleyeceklerine bakıyorlar. Bu işi Türkiye adına HTŞ’nin üslendiğini anlıyoruz. Türkiye’nin önceliği HTŞ’nin ortadan kaldırılması değil, HTŞ’nin tutum değiştirmesi ve bir nevi Ahrar El-Şam çizgisine gelmesi. Ahrar El-Şam da El-Kaide liderleri tarafından kurulmuştu, ama Türkiye ile en fazla işbirliği yapan İslamcı örgütler arasında yer aldı. HTŞ’yi dönüştürme girişimleri çok tekrarlandı, Amerikalılar da bu girişimlere prim veriyor. O yüzden radikallerle çalışma konusunda Türkiye’nin eli çok rahat.”
Sezar yaptırımları Suriye’de koşulları Şam ve ortakları aleyhine değiştirmeyi hedeflediğini vurgulayan Taştekin devamla: “Türkiye de TL’nin Suriye’nin kuzeybatısında piyasaya sürülmesi örneğinde olduğu gibi Sezar yasasının etkilerini değiştirecek uyanıkça hamlelerde bulunuyor. Burada Türkiye Astana ortaklarıyla kesin ayrışıyor. Rusya Suriye’deki durumun daha da kötüleşme ihtimaline karşın muhalif cepheyle alternatif temaslar yürüterek bir çıkış yolu arıyor. Zirveden ziyade yaptırımlarla bağlantılı olarak yeni durum ve Rusya’nın arayışları çok daha önemli. Bazı muhalif kaynaklar sürpriz gelişmeler olacağına inanıyor ama ben hala temkinliyim. Dinamik bir süreç var, erkenden sonuç çıkarmak yanıltıcı olabilir” dedi.
HABER MERKEZİ