on altı yıllık akp iktidarı sırasında çok büyük dönüşümler yaşandı. bu dönemde türkiye’nin küresel neoliberal sisteme entegre olması için gereken değişiklikler gerçekleşti. halkın sırtına büyük yük bindiren, kaynakların yağmalandığı, kârın, insan hayatını ve doğayı hiçe sayarak elde edildiği böyle bir dönüşümü gerçekleştirecek siyasi gücün, allah inancı gibi, özellikle bu topraklarda kolay kolay sorgulanamayacak bir aracının bulunması gayet mantıklı aslında. ama karşımızda duran meseleyi buna indirgemek hiç akıl kârı değil.
diğer yandan şu gerçeği de unutmayalım. küresel bir olgudan bahsediyoruz. sadece abd’de trump’ı, rusya’da putin’i, fransa’da macron’u karşımıza çıkartan siyasal süreçten söz etmiyorum. küreselleşme farklı ekonomilerin koşullarını da birbirine yaklaştırdı çünkü en kaba biçimde ifade edersek artık sermaye emeğin en ucuz olduğu yere taşınabiliyor. aynı şekilde göçlerle en ucuz emeği bizzat kendi ülkesinde,“istihdam” edebiliyor yani sömürebiliyor. dolayısıyla emperyalist ülkelerdeki sermaye artık kendi işçi sınıfına haklar ve daha iyi bir yaşam standardı sağlamak zorunda değil.
ama özellikle avrupa’nın, hâlâ sosyal hakların güçlü olduğu,“gerçek” kapitalizmi temsil ettiği fikri yaygın. oysa çalışma süresinin insani, ücretlerin görece yüksek, emeklilik yaşının düşük olduğu avrupa geçmişte kaldı. göçmen olgusu da biçim değiştirdi.
çim değiştirdi. britanyalı yazar adam haniyeh, dubai’de yaşayanların yüzde 90’ının ülke vatandaşı olmayan göçmenler olduğunu, bunların çoğunluğunun asya’dan geldiğini ama aralarında polonya gibi orta avrupa ülkelerinden göçenlenler de bulunduğunu ve bu insanların şehrin dışında yaşayıp her sabah dubailillere hizmet etmek üzere merkeze geldiğini ve resmen ülkenin vatandaşı olmadıkları için birçok haktan yoksun olarak çalıştıklarını anlatıyor. dünyanın farklı ülkelerinde doğmuş olanlar arasında bir tür “işbölümü” var. örneğin asya ve avrupa’da, lokanta, otel mutfaklarındaki en pis, en zor işlerin başında, köleliğe yakın koşullarda sürdürülen ev işçiliğinde filipinlileri görebilirsiniz. savaştan sora suriyeliler aynı coğrafyada en ucuz işgücünü oluşturuyor ama istanbul’da pakistanlıların onlardan bile ucuza çalıştığına şahit oldum. bunlar bildiğiniz şeyler. ama şunu hatırlatmalıyım. bu “işbölümü” bir tesadüf değil, emperyalist ilişkilerin ve emperyalist müdahalelerin sebep olduğu gelişmelerin sonucu.
tabii şunu da unutmamalı. ikinci dünya savaşı, bütün avrupa’da yıkıma yol açmış, özellikle erkek nüfus kırılmıştı. öyleyse neden başka ülkeler değil de almanya’da işgücü açığı oluştu? çünkü almanya’nın sömürgesi yoktu! 1960’ların başında almanya’ya çalışmaya giden ve istasyonda çiçeklerle karşılanan türkiyeliler oradaki ilk yıllarında koğuşlarda yaşıyordu! tıpkı inşaatlarda, otellerde çalışmak üzere ege’ye giden kürtler gibi. londra’da işçi kamplarında yaşayan iranlı, kuzey avrupalı göçmenler gibi.
bazen elektriği bile olmayan o koğuşlardaki hayat kapitalizmin bir sonucu. ama bu insanlar kürt oldukları için yaşadıkları toprakları bırakıp buralarda ekmeklerinin peşine düşmek zorunda kalıyor. o inşaatların, otellerin sahipleri hep türkler mi? hayır! içlerinde bolca kürt de var. çünkü kapitalistler, ucuza sömürü imkânı bulan bütün ilişkilerden yararlanıyor.
ayrıca avrupa’yı ve kapitalizmi -en azından eski, mutlu bir geçmişte- demokrasiyle özdeşleştirmek bir hayal. ırkçı, kanlı yönetimini bildiğimiz güney afrika hollanda’nın sömürgelerinden biriydi, 1962 yılında gerçekleşen bağımsızlığa kadar korkunç işkencelerin yapıldığı cezayir fransa’nın sömürgesiydi, ingiltere’nin, hindistan’ı bırakın, irlanda’da, hem de 1980’lerde yapıp ettikleri malum.
bugünkü karanlık önümüzü görmemizi zorlaştırıyor bazen ve felaketimizin sebebi olanlara özenmemize yol açabiliyor. avrupa’nın medeniyeti, mutlak demokrasi ve refahı temsil ettiğine inanmak mustafa kemal’in değil ama kemalistlerin yanıldığı en önemli noktalardan biri ama etki alanı o kadar geniş ki kemalizm karşıtlarında bile görülüyor. bugünkü iktidar çok şeyin sorumlusu tabii ama batı’dan bağımsız bir akp ne mümkün ne de gerçek. ve kapitalizm batı’da da bizim başımızdakinden çok farklı değil artık.