Aradan yıllar geçse de hiçbir zaman üstü küllenmeyen, acısı dinmeyen, olaylar vardır.
Bugün tam 27 yıl geçti bir vahşetin üstünden. Ancak hâlâ ‘yıllar da geçse demincek’ yakılan bir ateş gibi yakıyor, kavuruyor benliğimizi. Dumanlar hâlâ dağılmış değil. Anımsadıkça hâlâ yakıyor genzimizi.
2 Temmuz 1993’te Sivas’ta Madımak Oteli’nde gerçekleştirilen katliam böylesi bir olay… Pir Sultan Abdal Şenlikleri kapsamında, aralarında şair, yazar, düşünür ve müzisyenlerin olduğu otel, karanlığın temsilcileri tarafından ateşe verildi. Devlet ve dönemin yöneticileri benzin taşıyanları ve ateşi yakanları izlemekle yetindi.
Her biri cihan değer 35 can… Daha yazılacak şiirler, söylenecek türküler vardı…
***
“… Biri mutlaka vardır / Zonguldak’ta Sivas’ta / Yakında ya da uzakta / Binlerce baca arasında / Dumanı lekesiz biri…” diyordu bir şiirinde Metin Altıok. Ama onun payına “dumanı lekesiz biri”leri düşmedi Sivas’ta. Zaten o hep “savaşları yitirmeye razı”ydı. Kendine kefen biçen kendi teninden. Işık sızan bir pencere gibidir şiiri. Gece sefaları gibi, akşam çıkıp sabah örtülür, yeter ki yitireceği aşkları olsun. Beyaz mürekkeple yazar her aşkın güncesini. Tutkulu ama sabırlı, konuk gittiği acının kiracısı olur bir vakit, kimliksiz ölüler görür ömrünün on yılını geçirdiği Kürt illerinde yeni bir gerçek edinir… Metin Altıok: şiirin yalnız kırgın gezgini. Onun için yazmak yaşamayla özdeşti. Yazmayı ödenmesi gereken bir kefaret olarak gördü hep.
***
“… Belki sararmış / eski resimlerde kalırım / belki esmer bir çocuğun dilinde / bütün derinlikler sığ / sözcüklerin hepsi iğreti / değişen bir şey yok ölüm hariç.” Dizeleri Behçet Aysan’a ait. Sımsıcak imgelerin şairi, sadece şiirleriyle değil doktor kimliğiyle de ruhumuzu okurdu. Dosttu, içtendi, sisteme tepkiliydi. Güncelde kalıcıyı aradı. Gecede bir “Karşı Gece”ydi, “Sesler ve Küller” arasında kırık bir “Deniz Feneri” ve bir eylül sabahında yakmış gemilerini.
Bazen bir ranzaya çıkarak kırık camlı bir pencereden bakar dünyaya, bazen sararmış eski resimlerden. Ve alnında biriken terden anlamış “Her şey sevmekle başlar…”
Sevgiden, barıştan ve güzelliklerden yana bir dünya özledi hep. Verilemeyen bir mendil, üzgün bir gül gibi kanadı durdu, umudunu yitirmedi hiç… Unutmadı bir öpüşün bıraktığı harlı lekeyi. Sivas son değildi, şimdi şiirlerle sürdürüyor “Düello”sunu.
***
“… Kadeh kaldırın / damatlık giysileriniz içinde / bıyık altından gülün / yarattığınız ölüme…” diyen Uğur Kaynar Sivas- Zaralıydı. Gençliği tutukevlerinde geçen bir kuşağın temsilcilerindendi. Bu kuşağın duygu birikimi boy verdi şiirlerinde. “Mapusluğa iyi gelir” diye dostlarına bir merhaba niyetine şiirler gönderirdi. Kurduğu “El yazıları Yayınevi”nde, çeşitli şairlerin el yazısı yapıtlarını yayınladı. Ter kokulu şiirler girdi düşüne sonra, “Çiçekler Halaya Durdu” ardından “Gizemya” ve “Aşkınam”
Son fotoğrafında ‘Metin Abi’sinin yanında oturuyordu. Bakışlarında donmuştu zaman.
***
Asım Bezirci 67 yıllık yaşamına, bir insan ömrüne eşit uzunlukta 70 kitap sığdırmıştı.
Asaf Koçak, yobazlığa karşı karikatürleriyle karşı çıkan bir sanatçıydı. Hayat doluydu, çevresini sadece çizgileriyle değil kara mizah mizansenleriyle de gülümseten espritüel bir kişilikti.
Hasret Gültekin; çocukluğundan başlayan saz sevdasıyla halk kültüründen beslenmiş, genç yaşta ustalaşmış bir sazbend idi.
Hollandalı Carina Cuanna; Alevilerle ilgili bir yazı dizisi hazırlamak üzere Türkiye’ye gelmiş, bu vesileyle şenliğe katılmış gencecik bir gazeteciydi.
Ve diğer canlar… Ve diğer canlar
***
“Bir daha asla” diyebilmek için; unutmamak, yüzleşmek ve hesaplaşmak zorundayız.’Hesaplaşma’ya uzanmayan, cezayı kapsamayan yüzleşme, biçimsel, yatıştırıcı ve uyuşturucudur. Demokratik bilincin atılımını toplumsal özgüvenin gelişimini ve adalet talebini ancak yüzleşme ve hesaplaşma bütünlüğü sağlayabilir.
Bugün Sivas Katliamı’nın 27. yıldönümü. 35 can, devletin gözetiminde yakılarak katledildi…
Sivas’ın yarası yanar durur