Bir olayı ya da olguyu tasvir ederken kullandığınız kavramlar o konuya dair bakışınız hakkında fikir verir genelde. Örneğin AKP’nin çalışma hayatına dair düzenlemeler içeren son paketinin adı “İstihdam Kalkanı”. Kalkan malumunuz savaşlarda kullanılan bir araç. AKP bu “kalkan” lafını saldırı pozisyonundayken sanki savunmada / korumadaymış gibi göstermek için kullanıyorlar belli ki. Malum “Fırat kalkanı”, “bahar kalkanı”…
Paketlerden bıkan biz emekçiler için de kalkan çok açıklayıcı oldu. Belli ki ortada bir savaş var. “İstihdam Kalkanı düzenlemeleri” adı altında basına sızdırılan bilgilerden anladığımız kadarıyla bu savaşın hedefi işçilerin iş güvencesini ortadan kaldırmak. Bu nedenle güvencenin temel dayanağı olan kıdem tazminatı gündemde. Savaş açılan kesimlerin başında da 25 yaş altı ve 50 yaş üstü emekçilerin geldiğini görüyoruz. Bu yaş gruplarındaki emekçiler için ayrımcı ve iş güvencesini tamamen ortadan kaldıracak değişiklikler ön görülüyor.
İş Kanunu’nda belirli süreli ve belirsiz süreli olmak üzere iki tip ana sözleşme mevcut. Bu sözleşmelerden belirli süreli olan bir nevi geçici işçilik anlamına geliyor. Belirli süreli iş sözleşmesi sona erdiğinde işçinin tazminat hakkı bulunmuyor. Pek de çalışan faydasına olmayan bu sözleşmeye dair. İş Kanunu önemli bir kısıtlama getiriyor, diyor ki: “Belirli süreli iş sözleşmesi, esaslı bir neden olmadıkça, birden fazla üst üste (zincirleme) yapılamaz. Aksi halde iş sözleşmesi başlangıçtan itibaren belirsiz süreli kabul edilir.”
Gelin görün ki iktidar şimdi bu kısıtlamayı 25 yaş altı ve 50 yaş üstü için hafifletip belirli süreli sözleşmeyi birden çok defa tekrarlanabilir hale getirmeyi öneriyor. Böylece bu yaş grupları için kıdem tazminatı hakkı ortadan kalkarken güvencesiz çalıştırılmalarının, geçici çalıştırmanın önü açılmış olacak.
Yapılmak istenen, belli yaş gruplarına yönelik ayrımcı uygulamalarla güvenceli çalışmayı biraz daha aşındırmak bir yandan da yaşlı ve genç emeğini daha da değersizleştirerek vasıfsız işlere, düşük ücretlere mahkum etmek. İşgücü içinde gençler deneyimsizlik nedeniyle, 50 yaş üstü ise performans ve verimlilik nedeniyle daha düşük ücretlere çalışan iki kesim. Zaten bu nedenle sermayenin düşük maliyet stratejisinin bir ayağını da işçi sınıfını gençleştirmek oluşturuyor.
Kıdem tazminatının aşındırılması ve işgücü içindeki en dezavantajlı kesimi oluşturan genç ve yaşlı işçilerden başlayarak buharlaştırılması uzun vadede tüm çalışma yaşamını etkileyecektir. Bu kesimler içinde cinsiyete dayalı ayrımcılık ve çifte sömürü nedeniyle daha da ezilen kadınlar için bu girişimin daha da ağır sonuçları olacaktır.
Türkiye’de genel işsizlik oranının içinde genç işsizliğinin, genç işsizlik oranının içinde ise kadın işsizlik oranının yüksek olduğunu anımsamak gerekli. Genç ve kadın işsizleri çalışma hayatına kazandıracak bir teşvikmiş gibi sunulan “belirli süreli sözleşme” oyunu genç kadınların kıdem güvencesi olmaksızın çalışması ve “geçici” çalışma biçiminde istihdama “kazandırılması” anlamına geliyor. Geçici çalışmanın niteliksiz işler ve düşük ücretle eşanlama geldiği bir ülkede yaşıyoruz. Hem hizmet hem üretim sektörlerinde genç kadınların tazminat hakkı olmaksızın çalışması genç kadın işsizliğini azaltsa da maruz kaldığı emek sömürüsünü derinleştirecektir.
Bir başka büyük sorun ise 50 yaş üzeri için geçerli. Kadınlarda emeklilik için 7200 gün prim ve 58 yaş sınırı var. 50 yaşına gelip prim gün sayısını dolduracak kadar şanslı birçok kadın emekçi yaşa takılıyor. Kurulan sigorta sistemi sayesinde emekliliği rehin alınmış 50 yaş üzeri kadınların razı edileceği belirli süreli sözleşmenin kazananı elbette patronlar oluyor. Emekli olamadığı için çalışmak zorunda kalan milyonlarca kadın “geçici” işlerle geçinmeye çalışacak. Olağan koşullarda hem ücretli hem ücretsiz çalışmaları göz önüne alınarak erken emeklilik hakkı tanınması gereken kadınlar aksine daha kötü koşullarda çalışacak.
Bu durumda işçi sınıfını kategorize ederek her kesim için farklı icatlarla insanca koşullarda çalışma ve iş güvencesini gasp edenlerin kalkanlarına yüklenme zamanı.