Dünyada gelişen iklim değişiminin kapitalizmin aşırı üretimlerinden kaynaklı olduğu biliniyor. Ancak bu gerçek görünmez kılınarak aşırı üretimlerden ödün vermeden iklim değişiminin önlenemeyeceği bir gerçek
Avrupa Komisyonu’ndan kıdemli bir uzman AB’nin kömür madeni bölgelerini, iklim hedeflerine ulaşmak adına birçok ‘temiz’ teknolojide kullanılan ‘kobalt’ gibi ham maddelerin sağlanabileceği bölgelere dönüştürülmesi gerektiğini söylemesi dikkat çekti. AB’nin doğal kaynakların ithalatına olan bağımlılığıyla mücadele ettiği belirtilirken, tartışmalar AB’nin 2050 yılına kadar yeşil bir toparlanmayı teşvik etmek ve net sıfır ekonomi olma hedeflerini karşılamak amacıyla koronavirüs kriziyle ivme kazandı.
AB’nin ihtiyacı artacak
Avrupa Komisyonu endüstri politikaları departmanı Genel Direktörü Kerstin Jorna, gerçekleştirilen sanal etkinlikte “Kendimize, geçmişte olduğu gibi devam etmek isteyip istemediğimizi, tüm bu ham maddeleri ithal edip etmeyeceğimizi ve bu ham maddelerin Avrupa’ya ithalatına bağlı olup olmadığını sormalıyız” dedi. Şu anda Kongo Demokratik Cumhuriyeti dünyadaki kobalt ihtiyacının yüzde 60’ını karşılıyor, nadir ham maddelerin yüzde 70’i ise Çin’den geliyor. Jorna, bir Komisyon raporunda, 2030 itibarıyla şimdikinden beş kat daha fazla kobalta ihtiyaç duyulacağını söyledi.
Yeni madencilik
Avrupa’nın ihtiyaç duyduğu nadir toprak elementlerine, rüzgâr türbinleri ve robotlara olan talebin artmasıyla önümüzdeki 10 yıl içerisinde 10 katına çıkabileceği belirtiliyor. Bu elementlerden biri olan kobalt madeni Finlandiya’da çıkarılıyor olmasına karşın, Avrupa’nın Kongo’nun doğal kaynaklarına rakip olamayacağı söyleniyor. Komisyon geçtiğimiz ay, AB’nin 2025 yılına kadar talebin yüzde 80’ini karşılayacak yeterli lityum projesiyle kendi nadir toprak elementlerine sahip olduğunu açıklaması dikkat çekmişti. AB’nin mevcut maden sahalarını nadir toprak element madenciliğine dönüştürme planları ise doğal yaşamın çok daha fazla sömürüye tabi tutulmasını ve büyük bir yok oluş ile birlikte kirliliğe neden olacağı biliniyor.
Çin’de büyük kirlilik
Kapitalizm kendi varlığını sürdürülebilir kılmaya çare ararken, doğal yaşamı adeta yok ediyor. Dünyanın 500 yıllık enerjisini karşılayabileceği iddia edilen nadir element üretimine AB dışında Türkiye de hazırlık yapıyor. Bir ton nadir toprak metalinin üretimi tipik olarak 2 bin ton toksik atık üretiyor ve cevherler genellikle radyoaktif madde ile bağlı olduğu biliniyor. Çin’de nadir elementlerin çıkarılma ve işlenme sürecinde ortaya çıkan büyük çevresel kirlilik sonucu üretim azaltılmak zorunda kalınmış ve bunun sonucu bu madenin ihracatında yüzde 9.3’lük bir düşüş yaşanırken nadir element fiyatları dünyada yüzde yüze katlandı.
Doğa yerle bir ediliyor
Yalnızca 1 bin ton nadir element madeni üretmek için bir milyon tondan fazla toprağın işlenmesi gerekmektedir. Birçok yaşamsal sorunu büyüten nadir toprak element madenciliğinde, çıkarılan cevherin içinde ortalama yüzde 6 düzeyinde bulunur. Bu nedenle, üretim sürecinde harcanan elektrik ve su dışında, siyanür vb. zehirli kimyasallar ile çevreye büyük miktarlarda toksit atıklar karışır. Nadir toprak elemenlerinin üretim sürecinin yarattığı en önemli çevresel sorunlardan birisi de toryum içeren monazit ve ksenotim cevherlerinin radyoaktivitesinin yarattığı sorundur. Element madenciliğinde genel olarak atıklar iki biçimde ortaya çıkar. Küçük boyutlarda olması nedeniyle belirli bir madeni çevreleyen suya ve toprağa emilebilen ince parçacıklar karışır. Doğanın yerle bir edilmesiyle ortaya çıkan kayalar bir yana, diğer çok önemli olumsuzluğu ise suların sedimantasyon, asit drenajı ve ağır metallerin birikmesiyle geri kazanılamaz düzeyde kirletilmesidir.
‘Savaşa hazırlananlar savaşı önleyemez’
Sermayenin yarattığı ekolojik yıkımlar sadece yeni pazarlar ve daha fazla birikim arzusu nedeniyle yaşandı-yaşanıyor. Yenilenebilir enerjiye ve genetiği değiştirilmiş (GDO) gıda endüstrileriyle ekolojik krizi ve açlığı çözebileceği iddiasında bulunan kapitalizmin tek amacı sermaye birikimine yeni yollar açmak. Sermayenin egemen olduğu teknolojiye insanlığın kurtarıcısı rolü yükleniyor ve bu yolla sermaye birikim sürecini daha da körükleyerek çağımızın en büyük sorununu çözme vaadinde bulunuyor. Albert Einstein, “Aynı anda hem savaşa hazırlanıp hem de savaşı önleyemezsiniz” sözü kapitalizmin ekolojik krizi çözmesinin imkânsızlığını özetliyor. Hem doğayı ham madde deposu olarak görüp onunla savaşırken doğayı koruma iddiası boş bir iddia dışında bir anlam taşımamaktadır.
EKOLOJİ SERVİSİ