Korona virüs salgını, ya da diğer adıyla Covid 19 pandemisi tıp, viroloji, epidoloji, farmakoloji uzmanları kadar sosyal bilimciler, felsefeciler, sosyologlar, toplum psikolojisi uzmanları için de çok önemli bir laboratuvar işlevi gördü. Ancak bilim kurgu filmlerinde rastlayabileceğimiz görüntülere tanık olduk ve halen de olmaktayız. İnlerin ve cinlerin top oynadığı Paris sokaklarında başıboş gezinen ren geyiklerinin görüntüsü maazallah akıl sağlığımızı bile tehlikeye düşürebilir. Jules Verne veya Isaac Asimov’un hayal dünyalarına dahi sığamayacak koşullarla yüzleştik son beş aylık süreçte.
Bu denli yıkıcı etkisi olabilen salgınları ancak birkaç yüz yıl öncesine ait bilgilerle biliyoruz. Neredeyse bir kentin tüm halkını kırıp geçen o salgınlar, bu günden bakılınca oldukça masum kalıyorlar. Ebola, HIV, Sars gibi güncel salgınlar ise sınırlı bir alanda etkili oldular.
Öncelikle ortaçağda dünya uçsuz bucaksız bir alan iken, günümüzdeki ulaşım ve iletişim olanaklarının sonucunda ufacık kalıverdi. O yüzden de geçmişin salgınları salt bir şehirle sınırlıyken, günümüzde kolayca, haftalar içinde beş kıtaya yayıldı. O zaman kent surlarının dışarıyla ilişkisini kesmek izolasyon için yeterli bir önlem olabilirdi. Günümüzde ise ülke sınırlarını kapatmak, uluslararası ulaşımı engellemek gibi ekstrem önlemler bile henüz birinci dalgası aşılmamış olan salgının ikinci dalgasına engel olamadı.
Tıkanan ekonomiyi bir nebze hareketlendirmek için önlemlerin gevşetilmesi, salgının yeniden hız kazanması için yeterli oldu.
Çin’in Wuhan kentinden dünyaya yayılan salgının ilk öğrettiği, bilimde bu denli büyük aşamalar kat etmiş insanlığın, beklenmedik bir felaket karşısında çaresizliğiydi. Dünyanın en büyük ekonomisine, en yıkıcı askeri gücüne sahip olmakla övünen ABD’nin nasıl bir acizliğe yuvarlandığını ibretle izledik. Pandemiye bağlı bir ekonomik krizin ne denli kırılganlık yaratabildiğine tanık oluyoruz. Devletleri yönetenler, insan yaşamı ile ekonomik sarsıntı arasında ikileme düştüklerinde, daha kolay gözden çıkarılanın insan hayatı olduğunu da gördük.
İşte tüm bu gördüklerimiz ile Yeni Dünya Düzeni, Globalizm, ve hepsinin ortak ifadesi olarak paranın padişahlığının, Neo Liberal iktisadın nasıl bir acımasız tehdit olduğunu görüyoruz. Sibirya steplerinde hava sıcaklıkları 32o C ölçülürken, bu günden öngöremediğimiz yeni felaketlerin de kapıda olduğunu söylemek kehanet olmasa gerek. Tam da bu aşamada Donald Trump’ın göreve gelir gelmez ilk işinin Paris İklim konferansından çekilmek olduğunu unutmayalım. Bu tercihin ülkemizdeki yansımasının da ‘Zeytin mi önemli tesis mi?’ sorusunda ifadesini bulduğunu anımsatmak gerekir. Bu abuk soruyu soran, hiç şüphe yok ki alacağı cevaptan emindi. Bu önermede ‘tesis’ rant demekti, kâr, kazanç, daha çok para demekti. Çıkarcı bir akıl doğal olarak her yıl sınırlı miktarda ürün veren, üstelik de kendisinin dikmediği zeytin ağacına kıyacak, oradan elde ettiği araziye turistik otel, AVM, rezidans gibi yapılar dikerek, çok daha büyük bir rant ekonomisi yaratacaktı. Aynen binlerce yıllık bir geçmişe sahip Hasankeyf’e ekonomik ömrü hepi topu 50 yılla sınırlı bir baraj uğruna kıydığı gibi.
Türkiye’de neoliberal ekonomik düzenin yerleşmesinin öncü ismi Turgut Özal’dır. Ancak kabul etmek gerekir ki rant ve talan hevesi, köşeyi dönme tutkusu, çalışmadan kazanma hayali yurdum insanının genlerine işlemiş özelliklerdendir. Tarihten gelen bir motivasyonla ülkede gâvur çalışır, Müslüman da yer. O yüzden yakın tarihimize kadar zanaatlar ve bilim daima gayrimüslimlerin tekelinde kaldılar. Bu bilindiği için birçok beldede değirmenci veya nalbant gibi meslek erbapları sürgün kafilelerinden çıkarıldı, zorla din değiştirme baskısı ile yaşamalarına izin verildi.
Siyasetin çoğunlukla mütegallibe eliyle yön bulduğu ülkenin toplumsal yapısı içinde ‘Benim memurum işini bilir’ diyen Özal’ın önermeleri ciddi herhangi bir engelle karşılaşmadan uygulama alanı buldu.
Yarasa eti satılan pazara suç bulmanın âlemi yok, yaşadığımız felaket çarpık bir kapitalizmin sonucudur ve ne yazık ki önümüzdeki günlerde karşılaşacağımız, bu günden öngörülemez yeni felaketlerin bir ön habercisidir sadece.