İktidarın, Türkiye’nin gündemini belirlemede hâlâ başarılı olduğunun en önemli göstergesi, başka bir ülkede olsa demokrasiyi savunan bütün kesimlerin karşı çıkacağı kimi uygulamalarının uzun bir süredir artık fazlaca, dahası bazen hiç konuşulmadan, tartışılmadan, rutin haberler olarak geçip gidiyor olmasıdır. Özellikle 2016 yılından beri ülkenin üçüncü büyük partisi HDP’ye ve Kürt muhalefetinin, oradan da Kürt halkının tamamına karşı yürütülen siyasi soykırım operasyonları muhalefetin geri kalanı tarafından sindirilmiş görünüyor. Zaman zaman Kürtlere karşı sürdürülen bu düşmanca ve hukuksuz siyaset, ucundan kıyısından diğer muhalif kesimlere de yöneldiğinde cılız sesler çıksa da, hükümetin HDP ve Kürt siyasetine karşı tutumu, ana muhalefet dahil diğer muhalif siyasetler tarafından iktidarın kendilerine fazla dokunmaması karşılığında sessizce bir taviz olarak geçiştiriliyor.
Oysa hükümetin bu uygulamalarının giderek yayıldığı ve bu gidişle bütün muhalefeti siyaset yapamaz hale getireceği açıktır. Her gün HDP ve HDP çizgisinden bir Kürt kurumuna operasyon düzenleniyor, Kürt siyasetçiler gözaltına alınıyor. Kürt milletvekillerinin dokunulmazlıkları ve Kürt seçmenlerin oyları geçersizleştiriliyor. Bunun böyle kalmayacağı aşikar. Siyaseti biraz bilen herkes, zaman zaman anamuhalefet partisi CHP’den kimi şahıslar hakkındaki bazı yargı kararlarının bu kadarla kalmayacağını anlamıştır. Ama CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu bunları üstüne alınmıyor ve tam tersine partisini kendilerine yönelen bu yargı kıskacını görmezden gelmeye çağırıyor her demecinde. HDP’nin Adalet Yürüyüşü’nü uzaktan sessizce izledi, hemen ardından baro başkanlarınınkini de geçiştirmeyi başardı.
Anamuhalefet partisinin bu tavrı, hükümetin işini kolaylaştırıyor ve Kürt siyasetine yönelik hukuksuz uygulamalarını, dahası düşman hukukunu rutine bindirmesinin yolunu açıyor. Rutine binmiş bu düşman hukukunun muhalefet tarafından böylesine sindirilmiş olması hükümet yetkililerinin sanki Kürt siyasetine ve halkına yönelik bu uygulamaları kendileri yapmıyormuş gibi eski, artık geçersizleşmiş ifadeler ile Kürt meselesini geçiştirebileceklerini sanmalarına sebep oluyor.
Kürt siyasetine ve HDP’ye karşı topyekun bir siyasi soykırım sürerken, hükümet yetkilileri ‘et ve tırnak’ misali malum ifadelerle durumu idare etmeye çalışıyor. Oysa tam da ülke içinde ve sınır ötesindeki düşman hukuku ve savaş konseptinin devam ettiği bu dönemde bu ifadeler Kürt halkında büyük bir kırgınlığa ve travmaya yol açıyor, toplumsal barışın tesisini iyice zorlaştırıyor. Bu ‘Kürtlerle Türkler’in ev ve tırnak gibi olduğu’ ifadesi artık halkımızda sadece öfkeye, en hafifinden büyük bir kırgınlığa sebep olurken, HDP her şeye rağmen Türkiye halklarının tamamını demokrasiye taşıyacak siyasi tutumunu sürdürüyor ve ‘et ve tırnak’ misali benzetmelerin karşısına eşit yurttaşlık talebini ısrarla koyuyor.
HDP, böylesi Türkiyeli ve kapsayıcı bir siyasette her şeye rağmen direnir ve bütün muhalif kesimler adına da mücadele ederken, anamuhalefet ve onunla ittifak halindeki diğer partilerin ve toplumsal kesimlerin ülkenin bir bölümündeki durumu görmezden geliyor, gündeme getirmiyor, Kürt siyaseti gündeme getirdiğinde de sessizlikle geçiştiriyor olması toplumsal barış açısından bakıldığında düpedüz bölücülüktür.
Ve tam da muhalefetin bu tavrı belki de hükümetin uygulamalarından ve eskimiş ifadelerinden daha fazla Kürt seçmenin, Türkiye halklarına karşı bir sorumluluk olarak kabul ettiği seçim ittifakı meselesini sorgulamasına neden olmaktadır. Erken seçimin sık sık gündeme geldiği böylesi bir dönemde, muhalefet partileri Kürt seçmenin hassasiyetlerini gözden kaçırmamalıdır.