15-16 Haziran Direnişi’nin yıl dönümünde, hükümet, Tamamlayıcı Emeklilik ile İstihdam Kalkanı Paketi adını taşıyan yeni sistemi masaya sürdü. Her açıdan sıkışmanın yaşandığı bir süreçte ortaya konulan yeni sistemin esası, kıdem tazminatının bir bölümünün hükümetin yönetimine bırakılmasından oluşuyor
Hüseyin Deniz
Tarih 16 Haziran 2020, 15-16 Haziran İşçi Direnişi’nin yıl dönümünde hükümet bir kez daha kıdem tazminatını masaya sürdü. 16 Haziran tarihli Sabah gazetesinde yer alan Hazal Ateş imzalı habere göre, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın geçen hafta açıkladığı Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi (TES) şu şekilde olacak:
“İstifa eden çalışan da kıdem tazminatı alabilecek. Yeni sistemde, işyerinden bir yıldan önce ahlak ve iyi niyet kurallarına aykırılık nedeniyle işten çıkartılan çalışanın işveren katkı payı ile devlet katkısı toplamının yüzde 50’si TES Sigorta hesabına aktarılacak. Yüzde 50’si çalışanın hesabında tutulacak. Katılımcı, 60 yaşını tamamladıktan sonra emekli olmaya hak kazanacak. Talepte bulunanlara emeklilik hesabındaki birikimlerinin yüzde 25’ini geçmemek üzere defaten ödeme yapılabilecek. Ödeme oranı toplamı yüzde 30’u geçemeyecek. Kalan tutar aylık olarak ödenecek.”
Kıdem tazminatı nasıl olacak?
Mevcut kıdem tazminatı her hizmet yılına karşılık 30 günlük ücret üzerinden ödeniyor. Yeni sisteme göre 30 günlük kıdem tazminatının 19 günü (yüzde 5.33 kıdem hakkı) eski kıdem tazminatı hükümlerine uygun olarak korunurken yüzde 3 işveren katkısı çalışanın bireysel fon hesabına aylık olarak yatırılacak. Böylece çalışan, sözleşmesi kıdem tazminatını hak edecek şekilde sonlandırılmış ise yüzde 5.33 (19 gün) kıdem tazminatını alacak, yüzde 3’lük (11 gün) prim de fon hesabında tutulacak. Çalışanın bu parayı (19 günü) 60 yaşından önce sadece evlilik, konut alımı, sağlık gibi gerekçelerle çekebilmesi öngörülüyor. 1 Ocak 2022’de işe yeni girenler TES’e girecek. Emekliliğine uzun süre olanlara da tercih hakkı verilecek.
Mevcuttaki haklar…
İşçinin, 1475 sayılı İş Kanunu’n 14. maddesine göre, aynı işverene bağlı olarak en az 1 yıl çalışması ön koşulu ile birlikte; işveren tarafından iyi niyet ve ahlak kurallarına aykırılık nedenleri dışındaki nedenlerle iş sözleşmesinin feshedilmesi, herhangi bir iş sözleşmesinin kıdem tazminatını gerektiren bir nedenle feshi durumunda, çalışılan her tam yıl için 30 günlük brüt ücret tutarında kıdem tazminatı ödeniyor. Bir yıldan artan süreler de oranlanarak hesaplamaya dahil ediliyor. Kıdem tazminatı hesaplamaları sırasında işçiye ödenen giydirilmiş ücretin brüt tutarları dikkate alınıyor. Her tam çalışma yılı için ödenen kıdem tazminatı tutarı, fesih tarihinde geçerli olan kıdem tazminatı tavanı ile sınırlandırılıyor.
Tepkiler gelince
Ancak yeni tasarı açıklanır açıklanmaz, DİSK, Türk-İş, TMMOB, KESK, CHP, HDP’nin tepkisine maruz kaldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın duyurduğu Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi ile İstihdam Kalkanı Paketi’nden, kıdem tazminatının fona dönüştürülmesini öngören kısmı, şimdilik rafa kaldırıldı. Şimdi gözler, İşsizlik Sigortası Fonu işveren ve işçi payının artırılmasını içeren pakete çevrildi. Halen yüzde 2 olan İşsizlik Sigortası Fonu işveren payının yüzde 4’e, işçi payının ise yüzde 1’den yüzde 2’ye çıkarılmasını öngörüyor. Tüm bunların ne olacağını ise önümüzdeki günler gösterecek. Mesele kıdem tazminatından da ağır!
3008 sayılı kanunla başladı
Türkiye’de kıdem tazminatı ilk olarak 15 Haziran 1936’da 3008 sayılı İş Kanunu ile yürürlüğe girdi. İhbar tazminatını düzenleyen yasanın 13. maddesine göre “Fesihlerde, beş seneden fazla olan her bir tam iş senesi için ayrıca on beş günlük ücret tutarında tazminat dahi verilir.”
1950’de 5 yıllık hak kazanma süresi 3’e indirildi. 1952’de çıkarılan 5868 sayılı yasayla emekliye ayrılanlar için kıdem tazminatı hakkı getirilir.
Kıdem tazminatlarının tasfiyesine ilişkin ilk tartışmalar, 15 Şubat 1954 günü toplanan 2. Çalışma Meclisi’nde konu gündeme gelir. Bunun sonucu olarak, 1967 yılında yürürlüğe giren 931 sayılı İş Kanunu ile kıdem tazminatı “Üç yıldan fazla çalışmış olmak şartı ile her bir tam yıl için işçiye 15 günlük ücreti tutarında bir tazminat verilir” şeklinde düzenlenmiştir. Ancak, 931 sayılı kanunun Anayasa Mahkemesi’nce iptali üzerine 1 Şubat 1974’te 1475 sayılı İş Kanunu yürürlüğe girer. Kıdem de 14. maddede yeniden düzenlenir: “Kıdem tazminatı her tam yıl için 30 günlük ücret olarak kabul edilir. Ancak, düzenlemede 1475 sayılı İş Kanunu’na göre tespit edilmiş olan günlük asgari ücretin 30 günlük tutarının yedi buçuk katından fazla olamaz” sınırlaması da getirilir.
Tepkiler üzerine tavan sınırlaması Anayasa Mahkemesi’nce 25 Ocak 1979’da iptal edilir. Çok geçmeden 12 Eylül darbesi gelir ve tavan uygulaması yine yürürlüğe konulur. Onu 1982’deki değişiklikler izler: Kıdem tazminatının tavanını “en yüksek devlet memurunun bir hizmet yılı için alacağı emeklilik ikramiyesini geçmez” şeklinde yeniden düzenlenir. Bu haliyle 14. madde günümüze kadar aynen korunmuştur.
(1) Üzeyir Ataman, Kıdem Tazminatı Tartışmaları Üzerine. Kış 2014. s. 105)
30 yılda 4.5 kat azaldı
İşçi sınıfının örgütlü ve birleşik gücündeki zayıflamaya bağlı olarak kıdem tazminatı son 30 yılda asgari ücretin 7.5 katından 3 katına gerilemiş ve yüzde 58 oranında azalmıştır. (7.5/3.2) Dolayısıyla kıdem tazminatının reel olarak (satın alma gücü olarak) eridiği açıktır.
Kıdem tazminatı 1983 – 2013
Tavan 1 Ocak 1983= Asg. Ücret x 7.5
16200 x 7.5 = 121.500 TL (7.5 kat)
Yeni tavan 1 Ocak 1983 azami emeklilik ikramiyesi 77.500
Asgari ücret x 4.8 = 77.500 (-%36)
Tavan Eylül 2013= 3.254.44 .3.2= 1021.50 (-%33) (3 kat)
1982’ye göre bugün olması gereken 1021 x 7.5= 7.661.25. (1)
AKP’nin getirmek istediği sistemi, içinden geçtiğimiz pandemi ve kriz sürecini göz önüne alarak doğuracağı olası sonuçlarını konuyu yakından takip eden Birleşik Metal İş Sendika Uzmanı İrfan Kaygısız’a sorduk:
- Yeni tasarıda yeni olan ne?
Bugüne kadar çok sayıda kıdem tazminatı fon modeli gündeme geldi. Kıdem tazminatı karşılığı olan bedel diye ifade ettiğimiz 30 gün ya da yüzde 8.33 diye ifade edilen oran işveren için maliyet, işçi için ise gelirdir. İşte tartışma bu yüzde 8.33’lük kısmın ortadan kaldırılmasına yönelik. Hükümet bugün iki modeli tartışıyor. Biri, ölümü gösterip sıtmaya razı etme: Buna göre, yüzde 8.33’ün yüzde 4’ü işveren tarafından karşılanacak, yüzde 1’ini de devlet olarak ben vereceğim, diğerini de işçiden gelirine göre, yüzde 0.5-2.5 arasında bir para alacağım diyor. Aleni bir kayıp, yüzde 8.33’ten 5.0’e gerileme var. İşçinin bunu kabul etmesi mümkün değil. O zaman hükümet şöyle diyor: Mesele kaybın telafisi ise “kaybınızı telafi ederim” deyip ikinci modeli gündeme getiriyor.
- Nedir ikinci model?
Hükümet, 30 günün 19 gününü mevcut durumda koruyacağım diyor. Bu ise yüzde 5.33 ediyor. Yani işveren daha önce 30 günden sorumlu iken bundan sonra 19 günden sorumlu olacak. Geriye yüzde 3 (11 gün) kalıyor. Bunun için de dedi ki, bu miktar fona yatırılacak. Fonunda adını şimdi değiştirdiler, “Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi” yaptılar.
- Toplamda işçinin geliri değişmeyecek ise hükümet neden yüzde 8.33’ü bölme gereği duyuyor?
Çünkü yüzde 8.33’ü korumuyor. Yüzde 3’ü (11 günlük hak) de görünürde koruyor. Ama o para alınamayacak. Çünkü o parayı (yüzde 3) almanın iki tane koşulu var. 75 yaşına geleceksin ya da öleceksin… Bunun dışında, 60 yaşını doldurursan yüzde 25’ini alabilirsin diyor. TÜİK’e göre ortalama yaşam süresi 78. Yani işçi parayı alacak ve ölecek.
- İstihdam Kalkanı neyi halledecek?
İşsizlik meselesi çok derinleşti. Yüzde 25’ler civarında seyreden bir işsizlik var. Kısa çalışma ödeneği, işsizlik sigortası ve ücretli izinlilerden oluşan yaklaşık 5.5 milyon kişi işsizlik sigortası fonundan yararlanıyor. Kısa çalışma ödeneği bu ay sonu sona eriyor. Bakan, “Onu uzatmayacağız” dedi. Dolayısıyla ne kadar işçi yeniden işe dönecek belli değil. Bir toplumsal kalkışma ve benzeri bir durum yaşanmaması için işsizliğin yönetilmesi lazım. Bunun için de yeni istihdam yaratılması karşılığında bir yandan işverenlere teşvikler verilecek, diğer taraftan da 2019 yılından sonra işten atılanlar iş yerlerine başvuracak ve bunlar ücretli izinli sayılarak 1068 TL verilecek. Ayrıca kısmi süreli çalışma denilen part time denilen çalışma yaygınlaştırılacak. Böylece hem işsizlik resmi istatistiklerde yüksek gözükmeyecek hem de işsizliği harçlıklarla yönetmiş olacaklar.
- Kıdemle bağlantısı nedir?
Bu bir paket; içinde kıdem var, teşvik var, yeni esnek çalışma biçimleri var. Hakları kısıtlanmış, geliri azaltılmış, kullanılıp atılacak işçiler ve dolayısıyla esnek, güvencesiz, istihdam. Böylece, ihracat eksenli bir iktisadi model için rekabet edilebilir bir işçilik maliyeti sağlanacak. Kıdem de bunun bir parçası. Ama tıkanma da burada. Çünkü büyük sermaye örgütleri (TÜSİAD ve TİSK), kıdem tazminatı konusundaki modele karşı. Çünkü bu sistemle her ay yüzde 3 nakit para ödeyecek. Büyük işletmeler açısından nakit para önemli. Banka kredileri vs. ile finansmanları bununla çeviriyor. Dolayısıyla bu yüzde 3’lük kısmı vermek istemiyor. İkincisi; işçi birçok olumsuzluğa, baskıya, hakarete, kıdem tazminatını kaybetmemek için göz yumabiliyor.
- İşverenler ne istiyor?
Onların istediği mevcut sistem sürsün ama iki şartla sürsün: 1) 30 gün 15 güne düşsün, 2) Kıdem tazminatına 1 yıl sonra hak kazanılıyor, onu da 3 yıl sonra ödeyelim. Bu ikisi olursa ihtiyacımızı karşılar.
- Bu yüzde 3 ile ne yapmayı düşünüyor?
Hükümet sıkışmış, nakit paraya ihtiyacı var. Dışarıdan borçlanmanın maliyeti yüksek. Ucuza para istiyor. Bunu açıkça söyledi. 2020-2022 Yeni Ekonomi Programda, “Reel sektöre Türk lirası cinsinden ucuz ve uzun vadeli kaynak sağlayacak bir Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi (TES) devreye sokulacaktır” dedi.
- Sendikalar üzerinde baskı kullanıp bu işi halletmek mi istiyor?
Bunu sendikalar eliyle yapmak istiyor. Sendikalar hiçbir zaman bu kadar devlet denetiminde olmamıştı. Dolayısıyla yönetmesi de kolay. Hak-İş eskiden fona karşıyken, şimdi karşı olmadığını açıkladı. Ama Türk-İş’i çözmek öyle kolay değil. Yıllardır Türk-İş tabanında kıdem tazminatı konusunda bir hassasiyet oluştu. Genel kurul kararları var. Türk-İş tabanı bu meselede başkanları “evet” dedi diye hemen tabi olmaz. Bu paraya “Geleceğim” diye bakıyor. Dolayısıyla Türk-İş’in üyesini kolay yönetebileceği bir olay değil.
- DİSK neden çağrılmadı?
Mesele, görüş alma meselesi değil. Öyle olsa çağırırsın alırsın. Çalışma Bakanı çağırıyor, Cumhurbaşkanı çağırıyor, Bakan Bayraktar çağırıyor; ve katılımcılar aracılığıyla dışarı bir şey sızmıyor. Bir yöntem bulmaya çalışıyorlar. İçerideki pazarlığın dışarıya yansımasını istemiyorlar. O nedenle DİSK çağrılmıyor.
- Yığınsal bir işçi mücadelesine yol açabilir mi?
Sendikalı işçiler tepki gösterir. Ama bu tepki kendi dışındaki işçilerle buluşma zemini sağlar mı o kadar emin değilim. İşçi hareketinde görünür bir hareketlenmeye yol açar. Hükümet açısında, toplamda politik cephelerle savaşmak daha kolay. Ama işçilerle cepheden çatışmaktan kaçınıyor. Zaten zayıfladığı bir dönemde en meşru taleple sokağa çıkacaklarla fazla gerilim yaşamak istemiyor bence.
- 90’lardan bu yana, kıdem tazminatı, Kürt meselesinde şiddetle çözüm dönemlerinde gündeme alınmış. Bir tesadüf mü?
İki döneme dikkat etmemiz gerekiyor. İktisadi kriz ve politik krizin şiddetlendiği dönemlere. Politik krizden kastım, Kürt meselesi eksenli savaş çatışma dönemleri. Kürt meselesinin ve bu eksende iç gerilimlerin olduğu dönemde, “ya şimdi memleket meselesi varken kıdemin sırası mı”nın işçiyi maniple etmenin olanağı olabilir diye bakıyor. Örneğin, sendika başkanları bunu söyler işçiye: “Ya vatan elde gidiyor şimdi üç kuruşun hesabı mı yapılır?” Devletin sokağa dönük denetiminin daha fazla olduğu, işçinin de milliyetçi vs. hassasiyetinin kabardığı bir dönem. Dolayısıyla tesadüfi değil.
*Dosyanın birinci bölümü için tıklayınız
*Dosyanın ikinci bölümü için tıklayınız