Damat Berat Paşa ekonomi hakkında pembe yalanlar uydurmaya devam ediyor. Neredeyse ayda bir defa “Yeni Ekonomi Programı” adı verilen krizden çıkış müjdeleri veriyor. Söz arasında krizin aşıldığını duyuyoruz.
Şahlanan ekonominin ne zaman krize girdiğini sormak vatan hainliği sayıldığı için vatandaşlar şimdilik bekle-gör evresinde öfke biriktiriyor. AKP’nin iç ve dış politikada oynadığı kumardan, yağmadan beslenen yandaş sermaye grupları Türkiye ekonomisinin iliğini kurutuyor. AKP’liler zenginleştikçe halk fakirleşiyor. Koronavirüs nedeniyle küçük ve orta ölçekli işletmelerin günlük gelir döngüsünün tamamen bozulması sonucunda iflaslar hızla yayılmaya başladı bile. Esnaf ve kasabalardan kitle tabanı bulan AKP, gelinen noktada esnafın Azrail’i rolünü içselleştirmiş görünüyor.
AKP’ye iktidar yolunu açan 2001 krizi ve esnaf ayaklanmasının benzer koşullarını bugün çok daha derin şekilde hissediyoruz. DSP-ANAP-MHP koalisyonunun emekçiler aleyhine “yapısal reformlar” adı altında seri yasalar çıkarması, bankaları hortumlatması toplumsal tepkileri ortaya çıkarmıştı. Esnaf ve orta ölçekli patronlar arasında örgütlü güce sahip olan AKP, krizi fırsata çevirerek tek başına iktidar olmayı başarmıştı. AKP, iktidar olanaklarıyla semirdikçe sermayenin sahibi ve temsilcisi durumuna geldi. Geçmişte zarar ettiği için isyan eden esnaf, bugün çok daha kötü duruma düşürüldüğü halde örgütsüzlük ve korkudan dolayı itiraz edecek kanallar bulamıyor.
Krizin derinliğini şehirlerin işlek caddelerindeki dükkânların camlarındaki “kiralık” ilanlarının yoğunluğundan anlıyoruz. Küçük işletmeler ardı ardına kapanıyor. Özellikle hizmet sektöründe çalışan emekçiler işsizler ordusuna yeni bölükler ekliyor. RTE’nin müjde olarak açıkladığı “destek paketi” süsü verilmiş kararnameden, dükkânları resmi kararla aylardır kapalı tutulan esnafa bir liralık da olsa kira yardımı, stopaj vb. vergi muafiyeti çıkmadı. Büyük sermaye gruplarının vergileri tek kalemde siliniverdi. İşsizlik oranlarına etkisi olmaması için “Kısa Çalışma Ödeneği” adı altında işsizlik maaşı kadar ödenek bağlanan, işten çıkarılmış ama çıkışı yapılmamış işsizlerin sayısı milyonları buluyor. “Biz bize yeteriz” diyerek vatandaştan para toplayan Saray rejiminin “biz bize” sözüyle işçiyi, emekçiyi, esnafı kastetmediği yayınladığı büyük sermayeye destek paketlerinden daha iyi anlaşılıyor. AKP-MHP-sermaye elitleri “biz bize-diz dize” krizi fırsata çevirirken denize düşen esnaf can havliyle banka kredi kuyruklarını doldurarak dükkânının anahtarıyla birlikte oturduğu evin anahtarını da bankaya kaptırmak üzere.
Fransa’da 1830 Temmuz Devrimi’nden sonra, liberal bankacı Laffitte’in “Şu andan itibaren bankacılar hüküm sürecek” sözü ile 12 Eylül darbesi sonrası patronlar sendikasının başkanı Halit Narin’in “Bundan önce işçi güldü, artık gülme sırası bizde” sözü kesintisiz sınıf savaşımlarının muhtevasının iyi bir özeti. Sermaye sahiplerinin mutluluğu emekçilerin mutsuzluğuna bağlıdır. Gezi Direnişi barikatlarının kalkması için AKP’den yana tavır koyan milliyetçi-muhafazakâr esnaflar “İhlas”ın yandaş bir şirket, iflasın bu düzen içinde kaçınılmaz bir son olduğunu yaşayarak öğreniyor.
Ya da öğrenmek zorunda. Küçük esnaflar ya da literatürdeki ismiyle küçük burjuvalar, her ne kadar kendi kurtuluşlarını, sermayenin kaderi ortak görürlerse görsünler; istedikleri kadar sermaye düzeninin sahiplerinin iktidarını kendi iktidarları gibi görsünler, istedikleri kadar sermaye sahiplerinin gazına gelsinler, sermayenin ve onun siyasal iktidarının yolu, yoksulların artı-değerinin gaspı ve küçük esnafların ellerindeki küçük mülkiyetin iflas ettirilmesi üzerinden ilerler. K. Marx’ın 150 yıl önce anlattığı ve kapitalizmin kurulduğu günden beri tekerrür eden hikâye budur: “Haziran günlerinde, hiç kimse, mülkiyeti kurtarma uğruna ve krediyi yeniden tesis etme uğruna, Paris küçük burjuvaları – kahveciler, lokantacılar, şarap satıcıları, küçük tacirler, dükkâncılar, zanaatçılar vb. kadar bağnazca savaşmamıştı. Esnaf, bütün kuvvetini toplayarak sokaktan dükkâna yeniden geçişi sağlamak için barikata karşı yürümüştü. Ama barikatın ardında dükkânın müşterileri ve borçluları, önünde ise alacaklıları vardı.
Ve barikat devrilip işçiler ezildiğinde ve mağazaların bekçileri zafer sarhoşluğu içinde yeniden dükkânlarına koşuştukları zaman, dükkân kapısının, mülkiyetin bir bekçisi tarafından, kendilerine birtakım göz korkutucu kâğıtları uzatan resmi bir kredi memuru tarafından kesilmiş olduğunu gördüler: Vadesi geçmiş poliçe! Vadesi dolmuş senet! Vadesi gelmiş bono! Batmış dükkân! Batmış esnaf!”