Bu ülkede seküler siyaset, oldukça ilginç bir tarz-ı siyaset sergiliyor. Seküler siyaset, daha çok, “laik”, “batıcı” ve “modern” gibi kelimelerle kendilerini tanımlayan insanlar tarafından oluşturulan bir siyaset. Bu siyaset alanının temel iki partisi var. Bunlardan biri, bir anlamda Millet İttifakı’nın “sol” kanadını oluşturan CHP, bir diğeri ise “sağ” kanadını oluşturan İYİ Parti. Tabii ki başka partiler de var ama kapsama alanlarının küçüklüğü nedeniyle onları aşağıdaki değerlendirmeye katmıyoruz.
Her kimliğin kendi içinde, (bir tık daha altta) çeşitli farklılıkların olması normaldir. Ne var ki mevcut siyasi sistemimiz ve partiler arasında oluşan rekabetçi baskı, kimlikleri kendi içlerinde konsolidasyona zorluyor. Çünkü baskının birleştirici bir rolü vardır ve bu nedenle de kimlik içindeki farklılıkların birlikte yaşaması bir zorunluluğa dönüşür. Nitekim, Millet İttifakı içindeki CHP-İYİ Parti ilişkisi böyle bir denge üzerinde oluşmuş durumda.
Ülkemizdeki siyasi alanın biçimlenişine bakınca AKP-MHP’nin oluşturduğu Cumhur İttifakı’nın seçmen gücünün kırılabilmesi ve önümüzdeki seçimlerde iktidarın değişimi, yine seküler kesim siyasetiyle belirli konularda benzerlikleri olan HDP’nin Millet İttifakı içinde yer almasıyla mümkün. Bir başka ifadeyle HDP’nin Millet İttifakı’nın parçası olabilme olasılığı bugünkü iktidarın değişiminin en güçlü formülü.
Bu nedenle de son zamanlarda seküler kesim içinde bazı kişilerin, “HDP, PKK ile arasına mesafe koymalıdır!” gibilerinden soru ya da niyet cümlelerini daha sık duyar olmamızı anlamakta zorlanıyorum. Çünkü bu tür sorular aslında iktidarın arzuladığı Millet İttifakı ile HDP arasında bir mesafe konması politikasına hizmet eden sorulardır.
Bir başka deyişle “HDP’nin PKK ile ilişkisine mesafe konması gerekliliği” cümlesi, aslında “HDP’nin Millet İttifakı ile arasına mesafe konması gerekliliği” işlevine dönüşüyor ve bu da iktidarın iktidarını daha da uzun zaman sürdürebilme imkanının ona vermek anlamına geliyor. O zaman sormak lazım: “HDP, PKK ile arasına mesafe koymalı” cümlesi iktidarın değilse kimin işine yarıyor?
Gerçekten de seküler kesim siyasetçileri tarafından açıkça ifade edilmese de, seküler siyaset, uzun bir zamandan beri Erdoğan’ın çizdiği siyasi alan içinde kalmayı yeğleyen bir tutum izliyor. Örneğin CHP, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kendi bekası için yarattığı, “HDP, PKK’nın uzantısı” olduğu iddiası sanki doğruymuş gibi kabul ederek HDP ile mesafe alması başka nasıl açıklanabilir ki? Ya da İYİ Parti’nin HDP alerjisi?
HDP’yi “şiddetle ilişkili” bir parti olarak tanımlanması tümüyle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kendi geleceği için stratejik olarak en anlamlı bulduğu bir tutamaktır. Çünkü ancak böylelikle Cumhur İttifakı seçimleri yeniden kazanabilir ve iktidarını sürdürebilir. Bu nedenle de iktidarın HDP’yi şiddetle ilişkili göstererek yaptığı işin bizatihi kendisi şiddet siyasetidir. Toplumdaki farklılıklar üzerinden gerginlik çıkarmak da siyasi bir şiddet ortamı yaratmak anlamına gelir. O nedenle de bugün Türkiye’de siyasette şiddet bizatihi hükümetin yaptığı bir iştir.
Oysa açıkça söyleyelim; HDP, herhangi bir şiddet siyasetine sapmayı anlamsız kılacak bir biçimde, Kürtler başta olmak üzere tüm diğer mağdur kimliklerin hakları için demokratik siyaset yapan siyasi bir partidir. Seküler kesimin de en az yukarıdaki cümle kadar açık ve net bir cümle kurması gerekir. Kurabilir mi? Kurabilecek mi? Bilmiyoruz.
Ama bekliyoruz!