Eğer emperyalist ülkelerin tekelci burjuvazileri arasında en rafine ve en saldırgan olanı Alman tekelci burjuvazisiyse, siyasî temsilcileri arasındaki amiral gemisi Alman Hıristiyan Demokrat Birlik partisi CDU’dur. CDU, Almanya Federal Cumhuriyeti AFC’nin kurulduğu ilk günden bu yana, sadece Bavyera’da örgütlü olan Hıristiyan Sosyal Birlik partisi CSU ile birlikte Alman emperyalizminin politikalarını belirleyen en önemli siyasî güçtür. O nedenle 26 Haziran’da 75’inci kuruluş yıldönümünü kutlayan CDU’nun tarihine kısa bir bakış fırlatmak yerinde olacak.
Alman faşizminin yenilgisinin ardından, dönemin antifaşist Zeitgeist’ına uygun olarak 26 Haziran 1945’de kurulan CDU, başlarda sadece antifaşist bir söylem değil, sosyalist söylem dahi kullanıyordu. “Hıristiyan sosyalizmi” olarak tanımlanan söylemin ömrü uzun olmadı. Kısa süre sonra, 1 Mart 1946’da kabul edilen “Neheim-Hüsten Programı” ile yerine, sermayenin “sosyal sorumluluğu” olduğunu söyleyen ve kısmen kapitalizm eleştirisi içeren “sosyal piyasa ekonomisi” tanımı programatik söylem hâline getirildi.
ABD emperyalizmi ve Avrupalı müttefiklerinin sıkı kontrolü altında kurulan AFC, sistem alternatifinin sınır ülkesi olması nedeniyle de hem sermayeyi taviz vermeye zorlayan hem de antikomünizmin en güçlü kalesi olan bir devlet olarak tarihteki yerini aldı. 1990 karşıdevrimine dek “Ren Kapitalizmi” olarak nitelendirilen Batı-Alman devletinin kilit noktalarına eski Nazilerin yerleşmesini sağlayan da CDU oldu.
F. Cumhurbaşkanı Karl Carsten ve Şansölye Kurt-Georg Kiesinger gibi faşist NSDAP’nin üst düzey üyeleri CDU üyeleri olarak federal bakan, eyalet başbakanlığı, milletvekilliği ve devlet bürokrasisinin üst düzey yöneticiliği gibi çeşitli makamlara getirildiler. Örneğin faşist Wehrmacht’ta Hitler’in tümgenerali olan Reinhard Gehlen Temmuz 1946’da CIA’nin de desteğiyle, adı bugün “Federal Haber Alma Servisi – BND” olan örgütü kurdu. Örgütün, devletin kilit noktalarına getirilen eski Nazilerin ve hükümeti oluşturan CDU’nun temel görevleri, emperyalizmin reel sosyalizm ülkelerine karşı başlattığı Soğuk Savaş’ın ön cephesindeki neferinin istikrarını sağlamaktı. Nitekim bu görevde başarılı oldukları söylenebilir.
Alman emperyalizminin belirleyici devlet partisi olan CDU, 1969-1982 ve 1998-2005 dönemleri haricinde hep iktidar partisi oldu. Ancak muhalefetteyken dahi Federal ve Eyalet kurumlarındaki baskın konumu sayesinde sosyal demokrat şansölyelerin politikalarını belirledi. Dahası, katı antikomünizmi ve Alman sermayesinin büyük desteği ile, önce sosyal demokrasinin dönüşümünü, ardından sendikal hareketin kooptasyon yolu ile sistemin destekçisi hâline getirilmesini ve daha sonra da barış ve ekoloji hareketi içinden doğan Yeşiller partisinin ehlileştirilmesini sağlayarak, bunları neoliberal cephenin “solu” hâline getirdi.
Bugün Alman sermayesinin tüm fraksiyonlarını temsil eden CDU’nun, Alman emperyalizminin taşıyıcı siyasî sütunu olduğunu söylemek, yanlış olmayacaktır. Günümüzdeki temel görevi ise, ABD ile birlikte veya ABD’ne rağmen ilerlemek isteyen sermaye fraksiyonlarını bir arada tutarak, AFC’ni Franko-Alman Avrupası’nın çatısı altında emperyalist-kapitalist dünya düzeninin “oyun kurucusu” hâline getirmektir. SPD, Yeşiller, FDP ve AfD gibi burjuva partilerini politik sularında hapseden CDU ve Şansölye Merkel’in günümüzdeki politikalarını değerlendirirken, sermaye hizmetindeki 75 yıllık bu tarihini unutmamak gerekir.