Delinin biri bir gün dünya lideri olursa ne olur? Beyaz Saray’ın kıdemli güvenlik danışmanı John Bolton’un daha yayınlanmadan satış rekorları kıran kitabı “The Room Where It Happens” özetle bunu anlatıyor. Amerikan müesses nizamı, belli ki Donald Trump’ın davranış bozukluklarını dengeleme göreviyle Bolton’u Beyaz Saray’a yerleştirmiş.
Fakat olmamış. Bolton’a göre Trump, ıslah olmaz dengesiz karakteri yanında iflah olmaz bir cahil. Finlandiya’yı Rusya’nın bir eyaleti sanıyor; İngiltere ordusunun nükleer silahları olduğunu bilmiyor. Çünkü Trump bilmemekle kalmıyor; cehaleti bir marifet sanıyor. Bu nedenle kendisine sunulan raporların hiçbirini okumuyor; sabahları Fox TV’de talk show izliyor ve öğleden sonra geldiği Oval Ofis’te aniden tuhaf kararlar veriyor.
Aslında Bolton’un yazdıkları, Başkan Trump hakkında bilinmeyen ya da tahmin edilemeyecek bilgiler değil. Buna rağmen ülkeyi ve dünyayı sarsmaya yetiyor. Trump, “kifayetsiz ve yalancı” sıfatlarıyla karşı saldırıya geçerek kitabın yayınlanmasını engellemeye çalıştı. Bolton’un Erdoğan hakkında izlenimleri de pek farklı değil. Üzerine bir de Halkbank davasında Erdoğan’ın ricası üzerine Trump’ın yargıya müdahale girişimlerinin teşhiri Saray’a ziyadesiyle dokunmuş olmalı ki İbrahim Kalın da Trump’ınkine benzer yorumlarda bulunuyor: “Alçakça hezeyanlar; kendisinin uydurduğu yalanlar.”
Bu kitap, Kasım’da yapılacak başkanlık seçimlerini ne kadar etkiler? Trump’ın cehaleti, dengesizliği ve müesses nizama uymayan tavırları seçmen tarafından bilinmeyen şeyler değil. Bu nedenle bu kitabın, korona salgını boyunca can sıkıntısı yaşamış ABD ve dünya kamuoyunu eğlendirmekten öte bir işlevi olmayacak gibi. Trump, özellikle dış ticaret ve mülteciler konusunda yürürlüğe koyduğu sert tedbirlerle sağ seçmenin desteğini garantilemiş görünüyor. Gerisi, Demokrat rakibi Joe Beiden’ın performansına kalıyor.
Kitapta, Bolton-Trump sürtüşmesinin ana hatlarından biri olarak “Kürtler” gündeme geliyor. Bolton, başkanın Suriye’den çekilme kararına karşı çıkmış ve Ekim 2019’da TSK’nın sınır ötesi harekatı sırasında Kürt sivillere zarar verilmemesi uyarısında bulunmuştu. Bolton, bu sırada Trump’ın Kürtler hakkında söylediklerini kitaba aktarmış: “Irak ordusundan kaçtılar; Türklerden de kaçıyorlar.” Bolton, uzun çabalar sonucu Suriye’de ve Irak’ta Kürtler ile kurulmuş olan ittifakların tehlikeye gireceği kaygısını taşıyor. Jarusalem Post yazarı Seth J. Frantzman, buradan şu sonuca varıyor: “Trump ABD’nin ilk Kürt düşmanı başkanıdır.”
Trump’ın Kürtler hakkındaki olumsuz duyguları, ABD’nin Kürtler hakkındaki politikasını ne kadar belirler, bilinmez. Ama Suriye’nin kuzeyinde bundan sonra olabilecekler açısından Trump hakkındaki bu saptama önem taşıyor.
Bolton, kıdemli diplomat James Jeffrey’in Türkiye taraftarı olduğu ve Trump’ın Suriye kararlarında etkili olduğunu belirtiyor. Türkiye ile Suriye ve Kuzey Irak’ta ittifak, ABD’nin orta vadeli Ortadoğu planları açısından artık Türkiye kontrolündeki Sünni-Selefi İslamcı örgütlerin Suriye’deki varlığına destek olmak anlamına gelmektedir. Bu durum Suriye’de iç savaşın düşük yoğunlukta da olsa devamı, Suriye rejimi ve Rusya cephesi açısından sürekli bir rahatsızlık odağının varlığı anlamına gelecektir. Ayrıca, Suriye’de yürütülecek işbirliği yalnızca Rusya’nın değil İran’ın da artan nüfuzunu dengelemek anlamına gelmektedir. İşte bu noktada Bolton’un bu popüler ifşaatlar kitabının değil de özgeçmişinin ciddi bir okumadan geçirilmesi gerekiyor.
Bolton’un Beyaz Saray’a üçüncü kez atanmasının ardında belli bir misyon olduğu görülüyor: Başkan Obama tarafından İran’la varılmış olan nükleer silah denetimi anlaşmasını bozmak. Bu görevi başarıyla yerine getirerek ABD-İran gerginliğini tırmandırdıktan sonra gönül rahatlığıyla istifa ettiğini görüyoruz. Kitapta yazılanlar da dikkate alındığında, bundan sonra olacakları da tahmin etmek mümkün. Trump’ın seçimleri kazanması durumunda, Bolton’un başlattığı ve Kasım Süleymani suikastı ile zirve yapan İran-ABD gerginliği tırmanacak.
Burada, ABD politikasının uygulayıcısı olarak gerek Kuzey Irak gerekse Suriye’de TSK ve Türkiye güdümündeki Sünni-Selefi örgütler daha da öne çıkarılacak. Böylelikle İran’ın iddia edilen “Şii koridoru” projesi engellenmiş olacak. Çatışmanın daha ileri adımı olarak yine TSK ve Türkiye güdümlü İslamcı örgütlerin içinde rol oynadığı bir İran seferi olasılığı ortaya çıkıyor.
Delinin biri bir gün Beyaz Saray’ın efendisi olursa olabilecekler işte böyle.