Son dönemde yurttaşlara yönelik tehditler arttı. Yazar Ferda Koç, ‘İktidar, ‘Kürde vurarak, düzen içi muhalefeti hizaya sokma’ taktiği karşısında, Kürtlerin ve Türkiye solunun direnişinin oyunu bozabileceğini hissetti. Bu saldırılar işte bu anda başladı. İktidar ‘el yükseltti’. Ancak çok geç!’ dedi
Yadigar Aygün
Türkiye’de şiddet vakaları ve tehditler giderek artıyor. Milletvekilleri, insan hakları savunucuları, gazeteciler tehdit ediliyor. Türkiye İşçi Partisi Milletvekili (TİP) Barış Atay, parti faaliyetlerinde kullandıkları aracın bijonlarının gevşetildiğini duyurmuştu. TİP, Atay’a sabotaj düzenlendiğini, aracın takla atmasının hedeflendiğini açıkladı. Geçtiğimiz hafta, kimliği belirsiz kişi ya da kişiler ‘hırsızlık süsü’ vererek İHD Eş Genel Başkanı Eren Keskin’in evine girdi. Jitem.turkiye İnstagram hesabından Kars Belediyesi Eşbaşkanı Ayhan Bilgen’e, 14 Şubat tarihinde HDP Urfa Eşbaşkanı Emine Çetiner’e, Mart ayının ilk haftalarında yine HDP milletvekilleri Serpil Kemalbay, Murat Sarısaç, Hüseyin Kaçmaz, Habip Eksik, Nuran İmir, Semra Güzel, Murat Çepni ve Hasan Özgüneş’e tehdit mesajları ve silahlı fotoğraflar gönderildi. Hesap, sanatçı Pınar Aydınlar’a ve çocuklarına karşı cinsel saldırı ve ölüm tehditlerinde bulundu. 28 Mayıs tarihinde gazeteci Emre Orman, 29 Mayıs tarihinde gazeteci Erk Acarer, 31 Mayıs tarihinde yazar Gülfer Akkaya ve İşçi Gazetesi’nden Ebru Esen aynı hesaptan ölüm tehditleri aldı. 24 Mayıs tarihinde yine jitem.turkey hesabından ölüm tehditlerini, Ankara’da gerçekleştirdiği eylemde teşhir eden Yüksel direnişçisi Nazan Bozkurt’a da açıklaması sonrası ölüm tehditlerinde bulundu. Ayrıca, başka bir şahıs ise Hrant Dink Vakfı’nı tehdit etmişti. Hrant Dink Vakfı, yaptığı yazılı açıklamada, tehdit edildiklerini şu sözlerle duyurdu: “‘Bir gece ansızın gelebiliriz’ sloganını da içeren tehdit, ülkeyi terk etmemizi talep ediyor, Rakel Dink’i ve avukatımızı ölümle tehdit ediyor.” Artan ırkçı ve ayrımcı saldırıları yazar Ferda Koç ve tehdit alan milletvekilleri, sanatçılar ve gazetecilere sorduk.
‘Kontr-gerilla faaliyetleri’
Bu saldırıların kontr-gerilla faaliyetlerinden olduğuna dikkat çeken Ferda Koç, saldırıya maruz kalanların hedef haline getirildiğine dikkat çekti. Koç, “Bu tip saldırılar Türkiye’nin siyasi hayatının son 75 yılına damgasını vuran kontr-gerilla faaliyetlerinin tipik olgularıdır. Açık demokratik muhalefetin kamuoyunda tanınan, belirli bir simgesel anlam taşıyan isimlerinin hedef gösterilmesi, tamamen ya da kısmen ‘karartılmış’ silahlı saldırıların, sabotajların, örgütlü linç hareketlerinin hedefi haline getirilmesi, saldırganların, saldırı merkezlerinin açık veya örtük olarak korunması, 4 Aralık 1945’teki Tan gazetesi baskınından bu yana değişik aralıklarla ve yoğunluklarla gördüğümüz bir ‘siyasi yönetim’ tekniğinin dışa vurumları. Terörizmi bir siyasi yönetim tekniği olarak uygulayan ‘teknolojinin somut aygıtını’ ‘kontrgerilla’ olarak tanımlıyoruz” dedi.
‘Cezasızlık politikası hakim’
AKP ve MHP ortaklığında ırkçılığın ve faşizmin sistematikleştiğini belirten Koç, faillere herhangi bir cezanın verilmemesinin özel savaş politikası olduğunu söyledi. Koç, “Türkiye’nin ABD emperyalizminin safına geçtiği andan itibaren devletin etkin çekirdeğine yerleşmeye başlayan ve sonunda devletin örgütleyici merkezi haline gelen bu aygıtın, 15 Temmuz olayında parçalandığı ortaya çıktı. Mevcut iktidar koalisyonu, kontr-gerillayı onarıp devletin merkezindeki yerine oturtma misyonu ile oluşturuldu. Egemen sınıflar ve emperyalist merkezden ‘onayını’ bu misyon üzerinden aldı. İç ve dış savaşın tırmandırılması, kontr-gerillanın temel bileşenlerini oluşturan ‘özel savaş’ aygıtlarının ‘yukardan aşağı’ serbestçe biçimlendirilmesi için gereken ortamı sağladı. İktidar koalisyonu için temel başarı ölçütü bu misyonunda sağladığı ilerlemedir. Irkçı veya dinbaz para-militer çeteleri de içine alan kontr-gerilla cihazı AKP ve MHP’nin açık diğer ‘özel savaş’ birimlerinin perde arkası faaliyetleri ile şimdiki iç ve dış savaş ortamında onarılıyor ve ‘hizmete alınıyor’. ‘Cezasızlık’ kontr-gerilla faaliyetlerinde, özellikle para-militer saldırı örgütlerini el altında tutabilmenin ön şartıdır ve bu saldırıların üzerine çekilen karanlık örtü de bunun bir parçasıdır” diye belirtti.
‘Yönetemedikçe saldırıyor’
Yazar Koç, AKP’nin siyasi ve ekonomik olarak ülkeyi yönetemediğine dikkat çekti. AKP’nin muhafet partilerinin birlikte hareket etmesini istemediğinin altını çizen Koç, AKP’nin “HDP’yi kapatma” kampanyasını yürürlüğe soktuğunu hatırlattı. Koç, “Bu bakış açısıyla ele aldığımda, bu saldırıların her şeyden önce ‘gösteri’ mahiyeti taşıdığını söyleyebilirim. Özel savaş birimlerinin bu atağını, kontr-gerillanın onarımında ve devletin örgütleyici çekirdeğine yerleştirmekte ciddi bir mesafe alındığını göstermek için yapılmış bir ‘gösteri’ olarak değerlendiriyorum. Yani saldırıların bir amacı, egemen sınıflara ve emperyalizme, üzerlerine aldıkları görevde ne kadar ilerlemiş olduklarını göstermek; bu alanda ‘alternatifsiz’ olduklarını vurgulamak. Bu ‘gösteri’ niçin şimdi yapılıyor? Olgu tanıdık olduğu için, saldırıların nedeni de basit ve kolayca görülebilir: İktidar temsili alanda açıkça azınlığa düştü ve bu durumu, salgın ve ekonomik kriz koşulları altında hızla kötüleşiyor. İktidarın şu andaki en önemli meselelerinden biri, kendi azınlığının karşısında kendisini aşan bir çoğunluğun oluşmasını önlemek. Bunun için karşısındaki muhalefeti çatlatacak ‘fay hattına’ çeşitli noktalardan vurmaya/vurdurmaya çalışıyor. Kürt siyasi hareketi ve sosyalist muhalefete yönelik saldırıları, kışkırtma ve dezenformasyon kampanyalarının amacı, şimdiki koalisyonunun karşısındaki siyasi güçleri, onu iktidardan indirecek bir ‘çoğunluk etkisi’ yapamayacak hale getirecek fay hatlarını harekete geçirmek. Böylece kendisine karşı bir iktidar alternatifinin üretilmesine izin vermeyeceğini kanıtlamak. Bunu daha önce de yaptı.
Ancak, Meclis içindeki ve dışındaki düzen partileri CHP, İYİ Parti, Saadet Partisi, Gelecek ve Deva Partileri bu ‘oyunlar’ karşısında yalpalamalarına, Kürt siyasi hareketi ve sosyalist sol ile doku uyuşmazlıklarını görünür hale getirmelerine karşın, birbirlerine girmediler. Buna karşılık HDP ve Meclis’teki sosyalistler, son derece isabetli bir biçimde, düzen içi muhalefetin bu yalpamalarını ve zaafiyetini sergilemekle birlikte, iktidarın tezgahladığı oyunu deşifre etmeyi merkezine koydu. Bu deşifrasyonun sağladığı başarı karşısında, düzen içi muhalefetin yalpalaması da hesaba katılarak ‘HDP’yi kapatma’ kampanyası yürürlüğe sokuldu. İktidar, Kovid-19 salgınının sağladığı ‘istisna hali’ni kullanarak, HDP’nin kitlesel direnişini durdurabileceği hayalini kurdu. Ancak HDP bu hayali, barajı aştı ve Ankara’ya yürüyüş kararını verdi. Bu süreç Türkiye’nin tüm sol-demokratik güçlerinin, bu saldırı karşısında, HDP’nin yanında yer aldıklarını ortaya koyan bir büyük kitlesel direniş odağının varlığını ortaya çıkardı. Yalpalayan düzen içi muhalefet de HDP ve demokratik güçlerin bu çıkışıyla bir ölçüde ‘toparlandı’. Yani iktidar, ‘Kürde vurarak, düzen içi muhalefeti hizaya sokma’ taktiği karşısında, Kürtlerin ve Türkiye solunun direnişinin oyunu bozabileceğini hissetti. Bu saldırıları işte bu anda yaşamaya başladık. İktidar ‘el yükseltti’. Ancak çok geç! Siyasetin ancak direnişle yapılabildiği bir çağda yaşıyoruz ve Türkiye halkı her gün televizyonunu açtığında, her gün 30 bin kişinin hastalandığı ABD’de sokaklara dökülen siyahların direnişini izliyor ve artık ‘ana haber mecrası’ haline gelen sosyal medya üzerinden, Türkiye’de de salgın şartları altında bir ‘direnişin’ mümkün hale geldiğini görüyor” diye konuştu.
Halk direnişi
Saldırılara karşı birlikte mücadele ve halk direnişinin önemine dikkat çeken Koç, “Bu saldırganlık karşısındaki mücadelenin odağını, her şeyden önce demokratik muhalefetin bütün güçlerinin kendi kurumlarına daha aktif sahip çıkması ve demokratik direnişi yenmeye kimsenin gücünün yetmeyeceğini göstermesi oluşturmaktadır. Demokrasinin direniş kapasitesinin ‘ezilemezliğinin, yok edilemezliğinin’ gösterilmesi ve direnişin, demokratik siyasi ve toplumsal muhalefetin bütün alanlarında genişletilmesi anahtar önemdedir ve gerçekleştirilebilir. Tam da bu süreçte yeniden canlanan Kadın Direnişi ve baro başkanlarının Savunma Yürüyüşü bu doğrultudaki önemli gelişmelerdir. Direnişin genişletilmesi, Kürt demokratik siyaseti ve Türkiye sosyalist hareketi arasındaki ‘kucaklaşmanın’ Türkiye’nin bütün sol-demokratik güçlerine doğru genişletilebilmesinin en temel yoludur. Kontr-gerillaya karşı mücadelenin en geniş halk yığınlarına ulaşmasını sağlayacak ve iktidarı bu aracı kullanmakta tereddüde sevk edecek şey de direnişin bu ‘genişlemesi’ olacaktır” dedi.
‘Sorumluluk kamu otoritesinin’
HDP’li Kars Belediye Eşbaşkanı Ayhan Bilgen ise bu tehditlere karşı cezasızlık politikasının hakim olduğunu dile getirdi. Bilgen, “Bu tip tehditlerde caydırıcı olacak tek şey failin bulunup cezalandırılmasıdır. Fail bulunup cezalandırılana kadar bu işin sorumluluğunda kamu otoritesinin mutlak payı var. Hangi niyetle yapılmış olursa olsun bundan medet ummak bir hukuk devletinde düşünülebilecek seçenek değildir” dedi.
‘İkinci defa tehdit edildim’
Tehdit edilen gazeteci Emre Orman da ikinci defa tehdit edildiğini söyledi. Orman, “Sistematik olarak gözetim altında olduğunu düşünüyorum. Baktığımız zaman devlet istediği herkesi bulabiliyor. Kontr-gerilla bitti deniliyor ama zihniyeti hala devam ediyor. Birçok yerden ses çıkmasına rağmen devlet hala adım atmış değil. Yargıda şu an bununla ilgili onlarca dosya var. Hesap kapatıldı ama geçtiğimiz hafta bana gene yeni bir hesap açıp tehdit mesajı gönderdi” diye belirtti.
‘Sert tutum geliştirmeliyiz’
Jitem.turkey hesabından tehdit edilen sanatçı Pınar Aydınlar, bu saldırıların ırkçı ve muhaliflere yönelik olduğunu belirtti. Aydınlar, “Ülkedeki siyasetin geldiği hal ayrımcılığın ve ırkçılığın en üst seviyesine yükseldiği için muhalif kesimlere yönelik bugün saldırılar var. Çocuklarımla beraber tecavüz ve ölüm tehditlerine maruz kaldım. Onurlu mücadeleyi büyütmek için çocuğumuza, evimize, aşımıza göz koyanları, bizi yoksullaştıranlara karşı çok daha sert bir tutum geliştirmemiz gerektiğini düşünüyorum” dedi.