Kocaeli Dayanışma Akademisi üyesi sevgili Onur Hamzaoğlu yaklaşık on gün önce serbest kaldı. Beş buçuk aydır Sincan cezaevinde tutuklu olan arkadaşımızın mahkeme kararı ile serbest kalışı ile coşkumuz çok büyük oldu. Umarız bundan böyle bir sıkıntı yaşamaz. Bu sevince rağmen akılda kalan bazı sorularım var. Haksız olarak içerde geçen sürelerin sıkıntısı ve acısını yaşayan hoca bunları nasıl telafi ettirebilir? Denebilir ki, her mücadelenin bir bedeli var, Hoca da bu bedeli ödüyor. Mücadele ne olursa olsun bedeli sadece o mücadeleyi verenlerin ödemesinde hiç mi adalet duygusuna yer yok? Bugünün Türkiye’sinde galiba bu sorunun yanıtını olumlu vermek mümkün değil. Bu ve benzeri birçok adaletsizlik, haksız tutuklamalar ile içeride olan yüzlerce tutuklu örnek için olumlu bir yanıt yok. Ne zaman olabilir sorusuna da kesin bir cevap vermek güç. Ancak bu durumun bizleri geniş bir umutsuzluğa yöneltmemesi gerekir. Çok ani ve hızlı değişmeleri görebilmek bu ülkenin çok kısa tarihine tanık olanların bile çok iyi bildiği bir durum. Bu cümle, elbette “bekleyelim görelim” gibi bir sonuç çıkarmaya yönelik de değil.
Bu hafta size çok yakınımızda her zaman tanık olduğumuz bir kişiyi, oldukça sıradan gelebilecek bir kişiyi biraz anlatmak istedim. Sonuçta, bir günlük yazının ömrü kadar kısa bir süre içinde.
Mustafa Kuyumcu, 2800 metre yükseklikte belki de Türkiye’nin en yüksek noktasında bir dağ evi işleten, orada gelenlere en küçük bir konfordan eksik etmeden sıcak su, elektrik,lezzetli Karadeniz yemekleri sunan ve bulunduğu bölgenin çevresini de koruyan bir vatandaşımız.Mücadelesi hala devam ediyor.Yaşadığı inanılmaz güzel coğrafyada asla çevresini kirletmeden, kirletenleri ise takip ederek bulunduğu bölgeyi azimle koruyor.Bulunduğu bölge tapulu arazisi olmamasına rağmen, sadece yaşadığı için, sahip çıktığı bu alanı karısı ve turizm rehberliği okuyan oğlu ile birlikte korumaya azimle devam ediyor.Bütün bu mücadeleyi en yakın yerleşim yerinde yürüyerek üç saatlik bir uzaklıkta tek başına veriyor.Bu insanın olağanüstü gayreti biz kentte yaşayanlar gibi ve çabuk karamsarlığa düşenler için ne kadar önemli olduğuna bir kez daha tanık oldum. Galiba bir şeyi yapmayı hedeflemek ve bu konuda asla azmini kaybetmeden, doğa için mücadele etmenin binlerce yolu var.Mustafa Kuyumcu’nun kendisi için değil, bulunduğu çok geniş alan için yaptığı mücadele ve azimli çabasının örnek alınması gerektiğini düşündürttü bana.
Son günlerdeki en önemli ekonomik olayın TL’sının değerindeki ciddi kayıplar olduğunu gördük.Bunun nedenleri üzerine yüzeyden bakılınca ilk akla gelen ABD ile olan Rahip Brunson sorunu oluyor.İki Türk bakanı hakkında yaptırım uygulayan büyük uluslararası süper gücün karşısında piyasaların tepkisi diye adlandırmak akla ve mantığa uygun bir açıklama.Ama Türk ekonomisinin kırılgan yapısı bu sarsıntıyı daha derin hissetmesine yol açtı.Yine de bu durumu sadece politik bir olayın sonucu olarak açıklamak yeterli değil.Gerisinde yükselen enflasyon, izlenen ekonomik reçeteler, faiz hadlerindeki yükselmenin maliyeti ve giderek artan bütçe açığının bulunduğu ortada.Bütün bu durumun bizler, yani toplumun ücreti ile geçinen yüzde seksenlik kesimi için ifadesi de giderek yoksullaşma daha az harcama ve içe kapanma, işsizlik olarak karşımıza çıkacağını artık öğrendik.
Burada ne yapılabilir sorusunun cevabını da artık sadece siyasetle uğraşanlara bırakmamak gerektiğini öğrendik galiba.
Bir muhalif partinin bile iktidarla aynı çizgide buluşabilmesi, ekonomik bir olguyu analiz ederken farklı bir ses getirememesinin yarattığı olumsuzluğun bize bir şeyler öğretmiş olduğunu düşünüyorum.Galiba temelinde “devlet” partisi olmak muhalif olmayı unutturup benzer şeyler söylemeyi adeta gerekli kılıyor.
Oysa gün “yeni şeyler söylemek gerekir” cancağızım diyor.