HDP’nin Demokrasi Yürüyüşü’yle teşhir olan sırf AKP-MHP iktidarı olmadı; aynı zamanda iktidarın bir yedek gücü durumuna dönüşmüş ana muhalefet partisi CHP de teşhir oldu
Bugün Kürdistan coğrafyasına ve Kürt halkına yönelik en insanlık dışı ve en yıkıcı saldırılar yapılıyor. Kürt halkı ve Kürdistan coğrafyası kendi tarihinin en yıkıcı saldırılarına maruz kalmaktadır ve saldırılar devam ediyor.
Türkiye 14 Haziran gecesi Şengal, Mahmur ve Güney Kürdistan’ın diğer birçok alanına yönelik bir bombardıman hareketini başlattı. Türk Savunma Bakanı Hulusi Akar yaptığı açıklamada, 81 yeri bombaladıklarını açıkladı. Havadan ve karadan saldırılar ve bombalama devam ediyor. Saldırılarda birçok insan yaralandı, katledilenler oldu. Şeladize’de gençler, Metina’da köylüler katledildi; hepsi de sivil insanlardı. Bombalamada halkın zarar-ziyanı büyük oldu. Arazileri, bağları, bahçeleri ve tarımı büyük hasar gördü.
Türkiye’nin bombaladığı yerlerin arasında Şengal’de bulunuyor. Şengal’de Ezîdi halkı yaşıyor. DAİŞ’in soykırım uygulamalarına maruz kalan bir halk ve bir inanç; Ezîdiler ve Ezîdilik. DAİŞ’in soykırım saldırısı karşı direnişle boşa çıkarıldı ve boşa çıkarılmasından bu yana Şengal AKP iktidarının hep hedefinde. AKP-MHP iktidarının zoruna giden ve kendilerine bir türlü yediremeyip büyük hayal kırıklığı yaşadıkları şeyin; soykırım girişiminin ve planının tamamlanmamış olması olduğu anlaşılıyor. Böyle düşünmediklerini iddia ediyorlarsa, defalarca Şengal’i bombalamalarının manası ne o zaman? Şengal ne sınırdır ne de oradaki iç güvenlik güçlerinin kendileriyle bir savaşı var! Soykırım zihniyetinin temel yönelimi soykırımı tamamlama üzeri olan bir yönelimdir.Şengal’e tekrar tekrar saldırması bununla alakalıdır.
Türkiye’nin 14 Haziran gecesi yoğun biçimde bombaladığı yerlerin içinde Mahmur Mülteci Kampı da vardı. F-16 savaş uçaklarıyla kampın etrafını yoğun bir bombardımana tabi tuttu. 10 binin üzerinde sivil halkın yaşadığı bir kampın üzerinde savaş uçaklarını uçurmak, yerleşim yerine 300-500 metreye varan yakınlıkta bomba atmak, etrafını ateş çemberine çevirmek AKP-MHP iktidarına özgü bir saldırı ve kin düzeyidir.
Saldırılarına karşı tavır
Güney Kürdistan halkı, Türkiye’nin saldırılarına karşı büyük bir öfke içinde. İsyan etmek istiyor! Mücadele etmek istiyor! Tarihin en büyük direnişini geliştirmek istiyor ve peyder pey geliştiriyor da. Süleymaniye’de, Hewler’de, Şeladize’de, Kandil’de, Germiyan’da direniş gelişti. Halk tehlikeyi seziyor, saldırının yol açacağı sonuçların farkında, saldırıların yol açacağı tehlikeyi güçlü bir biçimde idrak ediyor. Bir insanın, bir halkın kendi ülkesini saldırlara karşı savunmaktan daha doğru daha ivedi ve daha kutsal bir şey olamaz. Güney Kürdistan’daki yönetimin özellikle KDP’nin tepkileri engelleme politikası halk üzerinde mücadelede olumsuz etkilere yol açıyor
Yine saldırılara karşı Rojava’da, Kuzey Doğu Suriye’de halk tepkisini gösterdi onbinler alanlara çıktı, protesto etti. Rojava’daki siyasi partilerin ve ulusal birlik oluşumun açıklaması ve tutumu Türkiye’deki ırkçı zihniyetin tepkisini çekti, bu da gösteriyor ki doğru bir tutum ortaya konulmuştur. Güneyli siyasi güçlerin saldırılara karşı net bir tutum sergilememeleri hem bölge düzeyinde hem de uluslararası alanda saldırılara karşı gelişecek tepkilerin zayıf kalmasına zemin sunuyor. AKP–MHP iktidarı bundan aldığı cesaret ve güvenle daha da pervasızlaşıp saldırıları genişletmek ve derinleştirmek istiyor. AKP-MHP iktidarının Kürt karşıtı politikalarına karşı tavır artık her Kürdistan parçası ve Kürt halkının siyasal, toplumsal sosyal dinamikleri açısından ivedi bir sorumluluk arz ediyor.
İktidarın iç inşa konsepti:
AKP-MHP iktidarı sınır dışında savaş uygulamaları temelinde bir politikayı esas alırken içerde ise, başta Kürt halkı olmak üzere demokratik güçleri ve tüm toplumu nefessiz bırakma temelli bir siyaset icra ediyor. Bunun üzerinde bir iç inşa gerçekleştiriyor ve bir özel savaş rejimini inşa ediyor. İktidarın en sıradan yasal demokratik bir eylem, bir protesto karşısında dahi hemen alarma geçip onu etkisizleştirme girişimi hedeflediği inşa projesinin zamanı ve içeriği ile alakalı bir durumdur. Konu HDP ve Kürtler olunca iktidar sırf güvenlik mekanizmasını harekete geçirmekle yetinmiyor; muhalefeti basını, yargıyı, manipülasyon aparatını hatta diplomasiyi koordineli bir biçimde harekete geçirip kuşatmayı sürekleştiriyor ve derinleştiriyor. Rejim Kürtleri ve HDP’yi yönelik ırkçı ve milliyetçi bir söylem üzerinde hedefleyerek faşizm hedefli inşayı Türkiye toplumuna kabul ettirme peşinde.
HDP Hakkari ve Edirne’den Ankara’ya bir yürüyüş başlattı. Yürüyüş eylemini rejim tümden kuşatmaya aldı. Yürüyüşe katılanlara yönelik yapmadığı saldırı, haksızlık, hukuksuzluk ve şirretlik kalmadı. İktidar yürüyüşe yönelik uygulamalarıyla kendisini bir kez daha teşhir etti, bir kez daha şiddete ve baskıya nasıl taptığını, şiddeti ve hukuksuzluğu Kürtlere ve HDP’ye karşı kullanmakta ne kadar doyumsuz olduğunu bir kez daha ortaya sermiş oldu.
HDP’nin yürüyüşü
HDP’nin Demokrasi Yürüyüşü’yle teşhir olan sırf AKP-MHP iktidarı olmadı; aynı zamanda iktidarın bir yedek gücü durumuna dönüşmüş muhalefet ve ana muhalefet partisi de teşhir oldu. Dünyanın her tarafında iktidarlar muhalefetten ve ana muhalefet partisinden çekinirken, Türkiye muhalefeti, özellikle de ana muhalefet partisi CHP, iktidarın tepkisine maruz kalmamak için elinden geleni fazlasıyla yapıyor! Genelde iktidarlar karar ve icraatlarında muhalefetin, özellikle de ana muhalefet konumundaki partinin tepkisini ölçerek pratik ve politik uygulama yaparlar; amiyane bir deyimle, “Yanlış yaparsak muhalefet burnumuzdan getirir” endişesi içinde olurlar. Türkiye’de ise durum tersine dönmüş! Ana muhalefet partisi, “Ben iktidara uyumlu olmayan bir şey söylersem, bir şey yaparsam iktidar ne der, Erdoğan ne der, nasıl karşılar” yaklaşımı içinde kendisini etkisizleştirmiştir. Ana muhalefet partisi başta olmak üzere muhalefet, iktidarın irade gaspına ve demokrasi yürüyüşüne yönelik politikasını tamamlayan bir yaklaşım içinde oldu. Bu son gelişmelerde de görüldüğü gibi, CHP’nin demokrasi ve demokratik mücadeledeki pozisyonu tıkatıcı bir pozisyondur; AKP-MHP iktidarına endeksli bir pozisyondur. CHP’nın demokrasi ittifakında yer alacak bir durumu, konumu ve bu yönlü bir niyeti yok. Kaldı ki bu haliyle yer alacağı bir demokrasi ittifakında, o ittifakı etkisizleştirmekten öte bir işlevi de olmayacaktır. CHP için söylenecek en makul söz: Gölge etmesin yeter!