HDP’den Hakkari milletvekili seçilmesine rağmen tahliye edilmeyen Leyla Güven, AKP’nin son yıllarda “partiyi kapatma ama içini boşalt” politikası yürüttüğnü belirterek, Kürt halkının kazanımlarına duyulan öfke ve nefret nedeniyle tahliye edilmediğini söyledi.
Halkların Demokratik Partisi’nden (HDP) Hakkari milletvekili seçilen Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı Leyla Güven’in tutukluluğuna avukatların yaptığı itiraz üzerine Diyarbakır 9. Ağır Ceza Mahkemesi, 29 Haziran’da tahliye kararı verdi. Karara rağmen Güven’in tahliyesi Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından engellendi ve savcılığın yaptığı itiraz sonucu Diyarbakır 10. Ağır Ceza Mahkemesi, Güven’in DTK Eşbaşkanı olması, katıldığı faaliyetler ve “kuvvetli suç” şüphesini ileri sürerek cezaevinde tutuklu olan Güven hakkında tutuklanmasına yönelik yakalama emri çıkardı. Avukatların yaptıkları itiraz da reddedildi. Güven’in tahliyesine karar veren Diyarbakır 9. Ağır Ceza Mahkemesi, 11 Temmuz’daki duruşmada verdiği kararının arkasında durmadı ve Güven’in tutukluluk halinin devamına karar verdi.
Güven bulunduğu Diyarbakır E Tipi Kapalı Cezaevi’nde Mezopotamya Ajansı’dan (MA)/ Özgür Paksoy’un sorularını yanıtladı.
Ocak ayından bu yana tutuklusunuz. 24 Haziran seçimlerinde Hakkari milletvekili seçildiniz. Ancak ne seçmenlerinizle buluşabildiniz ne de yasama faaliyetlerinde bulunabiliyorsunuz. Nasıl değerlendiriyorsunuz?
Anayasa’ya göre milletvekili seçilmenin kriterleri bellidir. Seçildikten sonra kişi hakkında yürütülen soruşturmalar durur, tutuklu ise serbest bırakılır. Yasama yılı sonunda, milletvekilliği sıfatı sonra erdikten sonra yargılama yeniden başlar. 2007 yılında gerçekleştirilen genel seçimlerde Sebahat Tuncel (Tutuklu DBP Eş Genel Başkanı) arkadaşımız seçildiğinde bu kural uygulandı ve arkadaşımız serbest bırakıldı. Ancak 2011 yılında aynı şeyler olmadı. Seçilen milletvekillerinin partilerine göre yaklaşım belirlenerek, keyfi bir uygulamaya gidildi. CHP ve MHP’li vekiller serbest kalırken, AYM’nin emsal kararına rağmen bizim (BDP) vekillerimiz iki buçuk yıl tutuklu kaldılar.
Bu durum yargının yasalara göre değil, siyasi erkin isteğine göre, hareket ettiğini bir kez daha gösterdi. İktidar partisi bütün seçim kampanyasını HDP şahsında halkımıza hakaret ederek yürüttü. “Kürt kardeşlerimi ayrı tutuyorum” diyerek durumu meşrulaştırmaya çalıştılar. Kimdi onun Kürt kardeşleri? Kendi çıkar ve menfaatlerini her şeyin üzerinde tutan, Kürt halkının yaşadığı tüm haksızlıkları, baskıları görmezden gelen bir “mutlu azınlık”tı. Hatta bu kesimler yeminli Kürt düşmanı gibi hareket ederler. Çünkü onlar siyah Türklerdir. Her gün TV kanallarında bağıra bağıra Kürt halkına ve onun temsilcilerine hakaretler yağdırırlar. Yine de çok dikkate alındıkları söylenemez.
Sanırım kendi sürüsüyle uçmayan kuşun kendisine de bir faydasının olmayacağının bilincindedirler. Kuşkusuz tüm bunlara rağmen HDP barajı aştı ve etkili bir muhalefet yürüteceği biliniyor. Şimdi HDP’nin tutuklu vekillerini bırakmayarak, yargılanan vekilin davasını durdurmayarak, dışarda halka hareket eden vekile soruşturmalar açarak, daha başından etkisizleştirmeyi amaçlıyorlar. Aslında bu yeni bir durum değil. Bir önceki dönem HDP milletvekilleri, o kadar etkili bir siyaset yürüttüler ki; AKP’nin kimyasını bozdular.
Sanırım son yılların en etkili ve ilkeli siyaseti bu arkadaşlarımız yürüttüler. Türkiye toplumu yürütülen bu siyaset tarzını beğendi ve takdir etti. İşte bunu kendi iktidarı için tehlike gören iktidar, yargı eliyle arkadaşlarımızı derdest etti. Her biri hukuksuz ve mesnetsiz gerekçelerle tutuklandı. Her birine ağır cezalar verildi, yargılamalar devam ediyor. Bu uygulamaların bizi yıldırmayacağı artık herkes tarafından bilinmesi gerekiyor. Siyaset yapmak suç değildir. Seçilmiş olmak, suç değildir. Eğer bu suçsa herkesin yargılanması gerekir.
Hakkınızda tahliye ve birkaç saat sonra yeniden tutuklama kararı verilen 29 Haziran günü neler yaşandı?
29 Haziran günü saat 11.00 civarında avukatım geldi ve tahliye kararını uzattı bana. Bu durumun imkansız olduğunu, inanmadığımı belirttim. Ama evrak önümde duruyordu. Aradan bir saat geçti, avukat tekrar geldi ve savcının itiraz ettiğini söyledi. Alışık tarz devredeydi. Yargıya açık açık talimat verilmiş, “Bu tahliyeyi durdurun” denilmişti. Önce tahliye durduruldu, ardından işler kuralına uygun hale getirildi. Saat 17.30 civarında benim ve avukatlarımın bilgisi dışında cezaevinin SEGBİS sistemi ile 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nin karşısına çıktım. Mahkeme heyeti, “Sizi tekrar tutukladık adres tespiti yapacağız” dedi. Bende “Sayın başkan ben cezaevinden çıkmadım ki ne tutuklaması” dedim. Her şeyin prosedür gereği olduğu anlaşıldı. 11 Temmuz’daki duruşmaya gittiğimde de tahliye kararı veren 9. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı yoktu. Sanırım yüzüme bakacak durumda değildi. Kürt siyasetçiler açısından bu yargılama tarzı sıradan bir hale geldi. Eğer milletvekili olmasaydım, mahkemede bırakılabilirdim. AKP son yıllarda “partiyi kapatma ama içini boşalt” politikası yürütüyor. “Tüm temsilcileri, seçilmişleri tutukla, itibarsızlaştır, moralsizleştir” politikası yürütülüyor. Ama bu bizde ters tepiyor. Her tutuklanan arkadaşımız, halkımız tarafından daha çok sahipleniliyor. Dolayısıyla AKP’nin politikaları boşa çıkıyor.
Tahliye edilmemenizin nedenini neye bağlıyorsunuz?
Tabi ki partimizin ve Kürt halkının kazanımlarına olan öfkedir, nefrettir.
Tahliye olsaydınız neler değişirdi?
Seçimlerden sonra tahliye olsaydım, bu Hakkari halkına büyük moral olurdu. En azından “Çalıştık, çabaladık vekilimizi içerden zindandan çıkardık” diyeceklerdi. Sanırım bunu bildikleri için tahliyeme müdahale ettiler. Türkiye Cumhuriyeti’nin Anayasası’na göre benim şu an diğer milletvekilleri ile birlikte yasama faaliyetlerine katılmam gerekirdi.
CHP’nin İstanbul Milletvekili Enis Berberoğlu’da sizin gibi tahliye edilmiyor. Anayasa’nın 83. maddesi ve Anayasa Mahkemesi’nin emsal kararları olmasına rağmen tahliye edilmeniz önündeki engel nedir? CHP’nin tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Anayasa’nın 83. maddesi ve AYM’nin emsal kararına rağmen bizim tutuklu bulunmamız, bu ülkede yargının bağımsız olmadığının en açık ifadesidir. Hali hazırda iki tutuklu milletvekili var. Yapılan açıklamalara bakıldığında, kullanılan dilin problemli olduğunu görebiliriz. Örneğin HDP’den yapılan açıklamalarda tutuklu iki milletvekilinin ismi zikredilirken, CHP’den yapılan açıklamalarda ise sadece kendi milletvekillerinin ismi söyleniyor. Dolayısıyla eğer bir bırakılma olacaksa bile, bunun ayrı partiye ve iki ayrı halkın vekillerine göre değişeceğine inanıyorum. Bu kadar ötekileştiren bir dil kabul edilemez. Dolayısıyla tahliye kararını saatler içerisinde tutukluluğa dönüştürülmesini bu kapsamda düşünmek mümkündür. CHP’nin vekili tutukluyken, HDP’nin vekilinin bırakılması düşünülemez.
Seçmenleriniz olan Hakkari halkıyla buluşamamak nasıl bir duyguya yol açıyor?
Öncelikle seçim süreci benim açımdan çok buruk geçtiğini belirtmek istiyorum. Aday olduktan sonra içerde olmak, hiçbir çalışmaya katılmamak zorlayıcıydı. Dışarıda bütün adaylar, partililer harıl harıl çalışıyor ama sen sadece izlemek durumunda kalıyorsun. İçerde olsam da halkımız ve özellikle Hakkari halkı, özelde de kadınlar tutsaklığımdan dolayı canla başla gece gündüz çalıştılar. Onlarla olmasam da, onları yüreğimde hissettim. Bu fedakar halkın hakkını ödemek büyük bir emek ister. Kesinlikle bu fedakarlığın karşılığını, nerede olursam olayım, yapacağım çalışmalarla hakkını vereceğim.
Hakkari halkı asiliğini; aşılmaz dağlarından, coğrafyasından almıştır. Büyük bir fedakarlıkla mücadelesine sahip çıkmaktadır. Son seçimlerde sandık birleştirmeden tutalım, yaşanan birçok sıkıntıya rağmen, yaşlı, genç, kadın demeden, kilometrelerce yol yürüyüp, sandık başına giderek, partisine sahip çıkmıştır. Belki de bu seçimin en güzel görüntüsü buydu. AKP ve MHP’nin Hakkari’den oy aldığı söyleniyor. Bunlara sadece “vicdanınız kurusun” diyorum. Hakkari ili ve çevresinde kaç bin korucu, bekçi ve özel harekat polisi görev yapıyor. Bunların sayısal verilerini çıkarsınlar, ondan sonra yorum yapsınlar. “MHP’ye oy çıktı” söylemi, gülünecek kadar gerçek dışıdır. Seçildikten sonra Hakkari halkıyla buluşamamış olmak, benim için kolay değil. Fakat Hakkari halkı bu tür durumlara alışıktır. Daha önce vekilleri tutuklandı, ceza aldılar. Bu cezaların bizlerin şahsında onlara verildiğini çok iyi biliyorlar. Bizim amacımız mecliste gün saymak değildir. Amacımız özgür yaşamı sağlamak, demokratik siyaseti daha fazla yürütmektir. Bunu er ya da geç yapacağımıza inanıyorum. “Sonuç muhteşem olacak” diyorum.
Milletvekili seçilmeniz ardından cezaevinin size karşı tutumunda bir değişiklik oldu mu?
Cezaevleri iktidarları ayakta tutan temel devlet kurumlarıdır. Özellikle bizim gibi politik kimliğiyle tanınan kişilere yaklaşımı daha temkinli ve dikkatlidir. Diyarbakır E Tipi, devlet için özel bir yere sahiptir. Statüsü adlidir, erkek siyasi tutuklu bulunmuyor. Dört kadın koğuşu var. İkisinde biz siyasi kadınlar bulunuyoruz. Seksenli yıllarda bu cezaevinde yaşanan vahşetin izlerini silmek için her şey yapılmış ama başaramamışlar.
Örneğin arkadaşların üç renge boyadığı duvarların üzerine defalarca boya yapılmış, dökülen boyaların altında o renkten boyalar çıkıyor. Yine 1996’da görüş kabininde 12 kişi, kafaları çivili sopalarla ezerek katletmişlerdi. Şimdi biz bu kabinlerde görüş yaparken çok zorlanıyoruz. Her şey gözümüzün önünde canlanıyor gibi. Ana malta tavanında bulunan dev Türk bayrağı aynen duruyor. Yine biz Sakine Cansızların kaldığı koğuşlarda kalıyoruz. Devlet politikalarında değişen bir şey yok. Dolayısıyla uygulamalar hukuksuzca devam etmektedir.
Ülkede ve bölgede yaşanan gelişmelere dair bir çözüm öneriniz var mı?
Demokratik siyaset yürüten binlerce insan tutuklandı. Aslında tutuklu olan siyasetçi, gazeteci, akademisyen vb. değil bunların şahsında Türkiye’nin barışıdır. Ortadoğu’daki gelişmeleri herkes yukarıdan izliyor. Eğer bu güvenlikçi politikaların dışında bir politika gelişmezse, ciddi sıkıntılar doğacaktır. Çözüme dair söylediğimiz her şey suç olarak görülüp, davaya dönüştürülüyor. Kürt sorununun barışçıl çözümü Sayın Öcalan’la mümkündür. Sayın Öcalan’a uygulanan tecrit hem iç hukukta hem de uluslararası hukukta uygulanan bir insani suçtur. Bu tecridin derhal kaldırılması milyonların talebidir. AKP bu sorunlar yokmuş gibi davranamaz. Toplum kendi sorunların çözüm üretebilecek güçtedir. Yeri ve zamanı geldiğinde çözümlerini ortaya koyacaklardır. Biz bu ülkede yaşayanlar aynı geminin içerisindeyiz. Batarsak hep birlikte batarız. Bunlar genel doğrulardır. Biz sorumluluğumuz gereği bunları söylemeye devam edeceğiz. Ülkesini çok sevdiğini söyleyenler sevgilerini gözden geçirsinler. Ülkelerini mi yoksa iktidarlarını mı çok seviyorlar?AKP
Cezaevinde 3 kadın tutukluyla birlikte şarkı söylediğiniz gerekçesiyle hakkınızda 30 gün süreyle görüş yasağı getirildi. Cezaevi içinde cezalandırılıyorsunuz, nasıl değerlendiriyorsunuz?
Cezaevlerinde yaşamı renklendirmek, sosyaliteyi geliştirmek çok önemlidir. Kuşkusuz F tiplerinde bunu yapmak biraz zor ama eski cezaevlerinde otuza yakın kadının kaldığı koğuşlarda bayramlar, moraller, skeçler, şarkılar, türküler, halaylar bizim vazgeçilmezlerimizdir. Havalandırmada türküler ve halaylar coşarken, kadın gardiyanlar mazgaldan bizi izleyip ve hemen tutanak tutup, üstlerine rapor ediyorlar. Bazen bütün koğuşu, bazen de o an gözüne çarpanların isimlerini rapor ediyorlar. İşte bu son tutanakta ben ve 3 arkadaşım için yazılmıştı.
Biz sadece türkü söyledik. Bu da suç değildir dedik ama infaz hakimi bize mi inanır yoksa gardiyanlara mı? Bir aylık görüş cezası aldık. Daha önce de benzer bir durumdan kaynaklı bir arkadaşın tahliyesine bir gün kala infazı yandı ve tahliye olamadı.
Dışarıda yaşanan gelişmeleri takip edebiliyor musunuz? İstediğiniz gazete ve dergiler sizlere veriliyor mu?
Yeni Yaşam Gazetesi’ni talep ettiğimizde, “Ben bu gazeteyi bilmiyorsam o kadar da önemli bir gazete değildir” şeklinde cevap veriliyor. Bu ve buna benzer o kadar çok keyfi uygulamalar var ki, hangisini anlatayım?