HDP Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran ‘Kadın Mücadelesi Her Yerde’ kampanyasını tüm yönleriyle gazetemize anlattı
Nevin Cerav
HDP Kadın Meclisi, haziran ayının ilk haftasında “Kadın Mücadelesi Her Yerde” başlığıyla bir kampanya başlattı. Kampanya; Ankara Kuğulu Park’ta HDK Kadın Meclisleri, DTK Kadın Meclisi, DBP Kadın Komisyonu, HDP Demokratik Yerel Yönetimler Kadın Kurulu, Kadınların Kurtuluşu, SKM, SODAP’lı kadınlar, SYKP Kadın Meclisi, TJA, Yeşil Sol Kadınlar’ın katılımında yapılan basın açıklamasıyla başlatıldı. Açıklamada, HDP Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, kampanyayı şu ifadelerle tarif etti: “Kadın kazanımlarımıza saldırı varsa bunun karşısında biz kadınların da direnişi ve mücadele kararlılığı vardır.” Evde, sokakta, Meclis’te, iş yerinde, yaşamın her alanında haklarına sahip çıkacaklarını vurgulayan kadınlar, kampanyanın bir ay süresince birçok eylem ve etkinliklerle yapılacağını duyurdu.
HDP Kadın Meclisi’nin kampanyası, yaklaşık iki haftadır birçok eylem ve etkinlikle sürüyor. Siyasi partilerin, sivil toplum kuruluşlarının ve özellikle de kadın örgütlerinin hayata geçirdikleri kampanyalar bazı olay ve konulara dikkat çekmek, görünür kılmak ve yoğunlaşmak amacıyla yapılıyor. HDP Kadın Meclisi’nin kampanyası da kadın ve çocuklara yönelik saldırılara karşı farkındalık yaratmak, mücadeleyi yükseltmek ve örgütlenme sağlamak amacıyla hayata geçiriliyor. “Kadın Mücadelesi Her Yerde” kampanyasını amacı, başlıkları, ayrıntıları ve eylemleriyle HDP Batman Milletvekili ve HDP Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran’la konuştuk.
- ‘Kadın Mücadelesi Her Yerde’ başlıklı kampanyanız nasıl şekillendi, öncesinde neler yaşandı?
Kadın Meclisi olarak HDP’nin genel kongresinden sonra maalesef sadece bir kez toplantı yapabilmiştik. Sonrasında da sizin de bildiğiniz gibi bütün dünyanın gündeminde olan koronavirüs salgını başladı. Bu nedenle de yüz yüze toplantılar yapamadık, birçok kurum ve çevre gibi. Online olarak yapabildik toplantılarımızı ama yaşanan sorunlara yönelik tahlillerimiz vardı. Fakat tabii bu salgınla birlikte birçok şey aslında çok daha net bir şekilde ortaya çıktı. Bir kere iktidarların bu salgını kendileri açısından fırsata çevirip iktidarlarını sağlamlaştırmaya çalıştıklarını gördük, görüyoruz. Kapitalizmin kendini dönüştürmesi ya da kendini güncellemesi olarak ele alınıyor bu salgın aynı zamanda. Biz online yaptığımız birçok tartışmada kadın özgünlüğünde mücadeleyle ilgili daha fazla yoğunlaşma gerektiren meseleleri konuştuk. Bu nedenle bir ay sürecek ama yoğunlaştırılmış ve gündemi belirleyecek, görünür kılacak kadın gündemini oluşturabileceğimiz bir kampanya örgütlemeyi ele aldık. Spesifik 4 ana başlık üzerinde daha derin çalışmak gerektiğini düşündük. Bu kampanyayı biz düzenlesek de çevremizdeki kadın hareketleriyle de bir araya gelip çeşitli çalışmalar yürütme kararı aldık.
- Bu ana başlıklar neleri kapsıyor?
Kayyumlar, çocuk istismarcılarına af düzenlemesi, ceza infaz yasası ve kadına şiddet, cins kırımı ana başlıklarımızı oluşturuyor. Her hafta bir konu başlığına yoğunlaşıyoruz. Eylem ve etkinliklerimizi buna göre oluşturuyoruz.
- Ana başlıklarınızdan kayyumlarla ilgili yaşanan son gelişmeler nedir?
Kayyumlar Kürt halkının iradesine bir saldırıdır, Türkiye demokrasisine, toplumun bir kesiminin seçme ve seçilme hakkına saldırıdır. Kürdistan’da bir fetih programının uygulanmasıdır kayyumlar ve belediyeleri bir şekilde asimilasyon merkezlerine çevirme amaçlıdır. Kayyumların yaptıkları faaliyetler bu çerçevede değerlendirilmeli. Belediyeler rantın, iktidarın en yoğun olduğu, güç dengelerinin en fazla ön plana çıktığı, aşiretlerin, ailelerin gücünün sergilendiği, erkek egemenliğinin yoğunlaştırıldığı yerler haline getirilmişti. HDP’nin eşbaşkanlık sistemiyle bu durum tersine çevrildi. Gördük ki, kadın bakış açısının, eşit temsiliyetin olduğu yerel yönetimler ranttan uzak oluyor, ekolojik, toplumsal bakış açısına sahip oluyor. En önemlisi toplumun yarısı olan kadınların ulaşabileceği merkezler oluşturuluyor. Kadın, şiddete uğradığında desteğe ihtiyacı olduğunda ulaşabileceği, dayanışma göreceği merkezler, kooperatifler oluşturuluyor. Bu yüzden de kadınların ne hissettiğini, neye ihtiyacı olduğunu bilen yerel yönetimler pratiği iktidar açısından büyük bir tehlike olarak görüldü. Çünkü Türkiye’de tekçi, Türk, Sünni ve erkek bir rejim oluşturulmaya çalışılıyor. Kayyumlar atandıklarında bu yüzden ilk olarak kadın çalışmalarına, kadın kurumlarına saldırıyor. Eşbaşkanlık sistemini ortadan kaldırmak istiyorlar çünkü bunun mayasının tuttuğunu, kimyasının toplumun özüyle uyuştuğunu gördüler. İşte bu nedenle de belediye eşbaşkanları hâlâ cezaevinde. Kayyumlar bizim açımızdan genel bir mesele değil. Türkiye’deki kadın hareketlerinin de bu meselenin etrafında kenetlenmesi gerekiyor. Çünkü eşbaşkanlık sistemi sadece bir eşit temsiliyet değil, toplumun değişim ve dönüşüm gücüdür.
- Bir diğer kampanya başlığınız olan ceza infaz yasası büyük tepkilere rağmen Meclis’ten geçirildi. Olumsuz sonuçlarını da yine en başta kadınlar çekiyor…
Ceza infaz yasasının sonuçları, etkileri çok uzun sürecek ve yayılacak. İnfaz yasasını ilk ifade ettiklerinde kadına ve çocuğa yönelik suçların kapsam dışında olacağı söylenmişti. Ama biz biliyoruz ki, Türk Ceza Kanunu’nda kadına ve çocuğa yönelik bazı suçlar ayrıca tanımlanmaz. Mesela tehdit kime yapılırsa yapılsın aynıdır, kadın ya da erkek diye değişmez. Bir çocuğa karşı gerçekleştirilen suçlarda istismar dışında özel bir tanımlama yoktur. O nedenle çıkarılan infaz yasasında taciz, tecavüz ve cinayet suçu işleyenleri bir kenara bırakırsak, kadını darp edenler, yaralayanlar, şantaj yapanlar, hürriyetinden yoksun bırakanlar yani kaçıranlar yer alıyor. Bu suçları işleyenler infaz kanunu kapsamına alındı hem suçun infazı düşürüldü hem de bu suçtan cezaevinde olanların hepsi bırakıldı. Mesela Türkiye’de çocuk pornosu maalesef çok gelişti ama çocuk pornosu ile ilgili suç işleyenler de bu infaz yasası kapsamına alındı. İnfaz yasası daha Meclis’te konuşulurken dahi yüzlerce telefon aldık kadınlardan. Çünkü kendilerini güvende hissetmiyordu kadınlar. Pandemi sürecinde hem bu ayrımcı, kadın düşmanı yasalar çıkarıldı hem de kadınların şiddete uğrama oranları çok arttı. Devlet, iktidar bizi korumak gibi bir sorumluluk hissetmiyor. Hatta bırakın kadınları korumayı mümkün mertebe kadınlara şiddeti teşvik ediyor. Erkekler çok iyi biliyor, bu suçları işledikleri zaman cezaevinden çıkarılacaklar ya da hiç girmeyecekler. Bu politikalar artık kadın kırımı, cins kırımı haline gelmiş durumda. Biz birçok yere gidiyoruz, kadınlarla konuşuyoruz. Kadınlar şiddet karşısında hiçbir mekanizmaya ulaşamadıklarını söylüyor. Ama kadınlar hiçbir şekilde yalnız değil, çok büyük bir kadın gücü var o kadınların arkasında. Sadece bu gücün iletişim kanalını, ağını sağlamamız, oluşturmamız gerekiyor. Yapmak istediklerimizin önemli bir ayağı da bu.
- Çocuklara yönelik cinsel istismar uzun süredir meşrulaştırılmaya çalışılıyor. Kampanyanız ‘evlilik yoluyla istismarcıya af’ düzenlemesinin yasalaşmasına karşı çalışmaları mı içeriyor?
Evet tabii ki. Kampanyamızın ana başlıklarından olan çocuk istismarı meselesi yukarıda anlattıklarımdan hiç bağımsız değil zaten. Uzun süredir peyderpey kazanılmış haklar geriye çekilmeye çalışılıyor. İstanbul Sözleşmesi tartışmaya açıldı, nafaka hakkı gasp edilmeye çalışılıyor. Çocuk istismarı konusunda da birçok manipülasyon var, televizyonlarda Meclis’e de getirmek istedikleri tecavüzü meşrulaştıran düzenlemeyi “erken yaşta evlilik” diye sunuyorlar. Bunun adı tecavüzün meşrulaştırılmasıdır, erken yaşta evlilik değil. 13 yaşındaki kız çocuğunun kendisinden 15 yaş büyük bir erkek tarafından tecavüze uğraması ve bunun evlilikle aklanması yasasıdır bu. Korkunçtur. Çocuğun ömür boyu cehennemi yaşaması demektir. Yani sistematik bir biçimde devlet eliyle kız çocukları tecavüze uğratılacak. Bunun bir de arka perdesi var tabii. Kız çocukları niye evlilik kurumu içerisine sıkıştırılmaya çalışılıyor, buna da bakmak gerekiyor. Evlilik yaşının düşürülmesi sadece çocuk açısından değil bütün kadınlar açısından büyük bir tehlike. Küçük yaşta kız çocuklarını evlilik içerisinde biat ettirmeye çalışacak, tecavüzle iradesini kıracaklar. O iradesi kırılan kız çocuğunun toplum içerisinde özgürleşme çabası içerisine girmesi çok zor olacak ve bununla da aslında toplum şekillendirilmeye çalışılacak.
- Kampanyanızın son ayağında kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri olduğunu söylediniz. Neler yapacaksınız?
Kadına yönelik şiddet, cinayetler zaten baş sorunumuz. Bu sorunların hepsi zincirlemedir. Birbirinden kopuk sorunlar değil. Kampanyanın başka bir ayağı da bu meseleleri kadınların gündemlerine taşıyabilmek, onlarla bu meselelere karşı ortaklaşa eylemler düzenlemek, birlikte çalışmaktır. Kadına yönelik şiddete, cins kırımına karşı erkeklere, bu yönde politikalar üreten iktidara geri adım attırmak için mücadele vereceğiz. İlk hafta istismar yasasına yönelik bütün illerde açıklamalar yapıldı. İkinci hafta ceza infaz yasasıyla ilgili eylemlerimiz maalesef demokrasi yürüyüşü ile denk gelmesi sebebiyle biraz sarktı ama infaz yasasıyla ilgili gündemimiz devam edecek. Kampanya bitse de infaz yasası, kayyumlar, çocuk yaşta evlendirilme ve kadına yönelik şiddet bizim gündemimizden hiç çıkmayacak.
- HDP’li birçok kadın siyasetçi cezaevinde. İnfaz yasası; siyasileri, muhalifleri, düşüncelerini açıklayanları kapsamadı. Kampanyanızda bu ayrımcılığa da dikkat çekiyorsunuz.
Bir taraftan suçlular dışarı bırakıldı diğer taraftan da binlerce politik tutsak cezaevinde. En başta da kadınlar. Çocuklu kadınlar, hasta tutsaklar cezaevinde. Kadın mücadelesi yürüten, yıllarca eşitlik, özgürlük ve barış mücadelesi veren arkadaşlarımız cezaevinde. Bu tabii ki hepimizin öncelikli gündemlerinden biri. Haziran’ın 18’inde Kandıra Cezaevi’nin önüne gittik. Oradaki kadın arkadaşlarımızla dayanışmak için Mor Konvoy oluşturduk. Bu yönde eylem ve etkinliklerimiz devam edecek.
- Programınızda eşbaşkanlıkla ilgili bir deklarasyon var. Biraz bilgi verebilir misiniz bu konuda?
Bu bizim araştırmamız olan bir dosya, eşbaşkanlıkla ilgili bazı bilgi ve sonuçları paylaşacağız. Eşbaşkanlık sistemi nedir, nereden başladı? Biz eşbaşkanlık sistemiyle ilgili nasıl mücadeleler verdik, neler yaptık, nasıl geliştirdik? Bu soruların cevaplarını açıklayacağız.
Eylem ve etkinlik takvimi
Ayşe Acar Başaran, “Kadın Mücadelesi Her Yerde” kampanyasının başlıkları ile bir kısmı gerçekleştirilen eylem ve etkinlik takvimini ise şu şekilde sıraladı:
* Meclis’ten geçirilmek istenen istismar yasasına karşı, ‘İstismarın Affı Olmaz’ diyeceğiz.”
* “Siyasi tutsaklar için ölüm yasası anlamına gelen ancak çeteler, hırsızlar, kadın tacizcileri ve şiddet faillerini salıveren kadın düşmanı infaz yasasına karşı sokakları terk etmeyeceğiz.”
* “‘Eşbaşkanlık mor çizgimizdir’ diyerek kadın düşmanı kayyumların kentlerimizi erkekleştirmesine izin vermeyeceğiz.”
* Cins kırımına dönüşen kadın katliamlarına karşı ‘bir kişi daha eksilmeye tahammülümüz yok’ denilerek her yerde örgütlenme çalışmaları yapılacak.”
* HDP Kadın Meclisi kampanya kapsamında İstanbul Anadolu Adliyesi önünde buluşma gerçekleştirdi. Seçilmiş tutuklu siyasetçilerin, katledilen kadınların ve 168 gündür ölüm orucunda olan Ebru Timtik’in fotoğraflarını taşıyan kadınlar, attıkları sloganlarla infazda eşitlik istedi.
* Kampanya kapsamında kadın kurumlarına ziyaretler gerçekleştiriliyor. İlerici Kadınlar, Kadın Savunma Ağı, TMMOB İstanbul Kadın Komisyonu, Mor Dayanışma Derneği, Feminist Kadınlar ve Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu ziyaret edilen kurumlardandı.
* Mor konvoy, mor zincir eylemleriyle kadına yönelik şiddete, cinayetlere, kadın kazanımlarına saldırılara, çocuk istismarına dikkat çekilecek.
* Roman kadınlardan işçi-emekçi kadınlara, mülteci kadınlardan Alevi kadınlara kadar bir araya gelinecek olan kampanyada, 17-18 Haziran tarihlerinde Mersin, Adana, İzmir, Antalya, Muğla, Van, Dersim, Amed, Batman, Mardin, Kars, Ankara, İstanbul kentlerinde mor kürsüler kurulacak.
* Eşbaşkanlık ve eşit temsiliyet sistemini kapsayan bir deklarasyon açıklanacak. 24 Haziran’da yayımlanacak olan deklarasyonda, ‘Neden kayyumlar eşbaşkanlığa saldırıdır’, ‘Eşbaşkanlık neden mor çizgimizdir’ anlatılacak.
* Kayyum atanan Batman’da bir yürüyüş düzenlenecek. Yanı sıra yine kayyum atamalarıyla ilgili İstanbul, İzmir, Mersin, Adana, Van ve Ankara gibi kentlerde açıklama ve yürüyüşler yapılacak.
* Haziran ayının son haftasında kadın cinayetleriyle anılan kentler olan Adana, İstanbul, Aydın, Ağrı, Dersim ve Mardin’de kitlesel yürüyüşler gerçekleştirilecek.
* Her alanda kadına yönelik saldırılara karşı kadınlar arasında birleşik, enternasyonal bir mücadelenin örülmesine yönelik çalışmalar yapılacak. Hem Türkiye’de hem de diğer ülkelerde kadın mücadelesi yürüten kadın kurumlarıyla diplomatik temaslar kurulacak.