5 Ocak’taşüpheli birşekildekayboldu Gülistan Doku. Ailesi, arkadaşları, kadınlar, ‘Gülistan Doku nerede?’ diye sormaya devamediyor. Dersim’dekatliamların, kaybedilmelerin izini taşıyan ağıtlar, bu kez Gülistan Doku için yakılıyor…
“Kürdistan’da insanlar kaybolmaz kaybedilir” sözü Dersim’de somutlaşıyor. 1938 Katliamı’nın ardından kaybettirilen kızların diyarı Dersim. Cumhuriyet’in ilk yıllarından bugüne özel savaş politikalarının yoğunlaştırılarak uygulandığı bir kent Dersim. Tarihin bizlere ışık olduğu bu süreçte, adına “tekerrür” ya da “hafıza tazeleme” diyebileceğimiz Gülistan Doku’nun kaybedilişi evimizde, sokağımızda hatta her sohbetimizde karşımıza çıkıyor. Gülistan’ın çocukluğundan hayallerine, Dersim’e yolculuğundan kaybedilişine yaşam hikâyesini, kaybedildikten sonra yaşanan sürecin hukuki boyutunu, arama çalışmalarının hangi aşamada olduğunu ve Gülistan için yürütülen kampanyaları ailesi, arkadaşları, avukatı ve kadın örgütleriyle konuştuğumuz dosyanın izlenimlere dayalı birinci bölümünü sunuyoruz.
Dersim’in tarihi acılarla dolu
Hazırlamak istediğimiz dosya için Gülistan’ın doğduğu topraklardan -Diyarbakır’dan- soru işaretleri ile başladığımız Dersim’e yolculuk, yine soru işaretleri ile sürdü. Tarihi boyunca çokça katliam ve acıya tanıklık etmiş Dersim toprakları, devlet tarafından hâlâ özel politikaların yürütüldüğü bir bölge. Bu yüzden kente giriş yapıldığında bu atmosferi hissetmemek mümkün değil. Tüm bunları düşünürken Tunceli Üniversitesi’nin önünden geçiyoruz. Gülistan’ın büyük hayallerle geldiği bu üniversite hiç bu kadar soğuk olmamıştır belki… Gülistan’ın yıllarca yürüdüğü bu yollar nasıl olur da 5 Ocak tarihinde onu yutar?
Halatlarla inilen kayalıklar…
Aracımız ilerledikçe sokak başlarında “koruma” adıyla kurulan polis noktaları göze çarpıyor. “Nasıl olur da Gülistan’ı gören olmaz” sorusu takılıyor aklımıza. Gün boyunca gittiğimiz her yerde Gülistan’ı sorarken, diğer günün sabahında ısrarlı bir şekilde Sarı Saltuk Viyadüğü Köprüsü’nde bir umut bekleyişlerini sürdüren Gülistan’ın ablası Aygül ve annesi Bedriye’yi ziyaret ediyoruz. Selamlaşmanın ardından sıcak havaya rağmen köprü boyunca yürüyüşünü sürdüren Bedriye ve Aygül, arama çalışması yürüten botları takip etmek için köprünün aşağı kısmına geliyor. Dik taşlı bir yamaçta bulunan bölgeye halat yardımıyla ulaşılabiliyor. Bu zorlu yolcuğu ilerleyen yaşına rağmen her gün yapan Bedriye, oturduğu taşın üstünde ağıtlarını yakmaya başlıyor. Gülistan’ın o suda olduğuna inanıp inanmadığı belki sadece annenin bildiği bir durum, fakat şu an Gülistan için yapacağı en iyi şeyin burada bekleyip aramaları takip etmek olduğunu düşünüyor. Buraya gelmenin, onu bir nebze de olsa rahatlattığını gözlerinden okuyabiliyoruz.
Arama çalışmaları azaltıldı
Bedriye ve Aygül’le Gülistan’a dair sohbet ederken, arama ekibinden bir yetkili yanımıza geliyor. Yetkili de Gülistan’ın akıbetine dair iki cümle etmek istiyor. Konuşurken kayıt alınmasını istemiyor. Zira, yetkili Gülistan’ın barajda bulunmasının “zor” olduğunu düşünüyor. Bu fikrini paylaşıyor bizimle. Arama çalışmalarının da eskiye göre daha seyrekleştiğini ifade ediyor. 5 Ocak’tan bu yana herkesin sorduğu Gülistan tüm kadınların ve Dersimlilerin gündemi olmaya devam ederken, barajda yapılan “arama çalışmalarının” ne kadar süreceği ise bir muamma. Konuşmaların geçtiği bu noktada, Dersim ve Amed’in bir parçası olan Gülistan’ın yaşamını ablası, annesi ve arkadaşından dinlemeye başlıyoruz. Umudun ve bekleyişin zor olduğu bu an’ları hem kadrajımıza aldığımız görüntülerle hem de yazıya döktüğümüz kadarıyla sizlerle paylaşacağız.
Ağıtlar suya karışıyor
Heyecan ve umutla başladığı Dersim yolculuğunda Gülistan Doku’nun kaybedilişinin 6. ayına girerken, ondan hâlâ bir haber yok. 5 ay, herkes için zorlu geçmiş olsa da bu belirsizlikler içerisinde en derin zorlanmayı kuşkusuz Gülistan’ın ailesi, annesi, ablası yaşıyor. Gülistan’ın annesi Bedriye, güneşin kavurucu sıcağına aldırış etmeden yol boyunca başında beyaz tülbendi, çantasında kendisinden bir parça olan Gülistan’ının iki fotoğrafı ile düşüyor yola her gün. Çerçevelere sığdıramadığı bu fotoğraflarla Gülistan’ın en son görüldüğü Sarı Saltuk Viyadüğü Köprüsü’ne aylardır giden bir annenin kızına söylediği ağıtlar, karşısında duran suya karışıyor. Yürüyüşünü köprü altına kadar sürdüren Bedriye Doku, burada oturduğu taşın üstüne Gülistan’ı anlatmaya başlıyor.
Belirsizlik…
Diyarbakır’ın Ergani ilçesinde 1998 yılında dünyaya gelen Gülistan, annesinin tanımlamasıyla sessiz ve naif bir kişiliğe sahip. Hüzün dolu bakışlarıyla çocuklarını zor şartlarda büyüttüğünü söyleyen Bedriye, çocukken Gülistan’ın ağır bir hastalık geçirdiği için sürekli hastane yollarında mekik dokuduğunu da sözlerine ekliyor.
Gülistan’ın fedakâr yönünden söz etmeye başladığı anda arama, kurtarma çalışması yürüten botlar baraja doğru yol alıyor. O zaman aralığında gözlerinden yaşlar dökülen Bedriye, “Kızım bu belirsizliği hak etmiyor” diyerek, büyük hayallerle Gülistan’ın Dersim’e geldiğini mırıldanıyor, kısık bir sesle. Ekonomik sıkıntılar nedeniyle üniversiteyi bitirmeyi ve ailesine yardımcı olmayı istediğini dile getiren Bedriye, çocuk gelişimi bölümünü okumasının da Gülistan’ın çocuklarla bağının güçlü olmasından kaynaklandığını ifade ediyor.
‘Bulana kadar ayrılmam’
Kısa bir zaman aralığında dalış yapan dalgıçların geri dönmesiyle röportajımıza kısa bir ara veriyoruz. Bu kısa aranın ardından Bedriye siyah çantasından Gülistan’ın iki fotoğrafını çıkarıyor. Ardından bizlere dönerek, “Gülistan’ım çocukları da bizleri de çok severdi. Nasıl oldu da bu durumu yaşadı bilemiyorum?” diyerek, “Ne olursa olsun kaç zaman geçerse geçsin ben kızımı istiyorum. Bulana kadar da bu topraklardan ayrılmam” diyerek sözlerini sonlandırmak istediğini dile getiriyor. Bizler kadrajımızı baraja çevirirken, Bedriye yönünü tekrar dingin suya vererek ağıt yakmaya başlıyor.
‘Bana çok yakındı’
Annenin ağıtları ve hüznü karşısında elinden bir şey gelmeyen Gülistan’ın ablası Aygül ise bu arada dalgıçlara çalışmaları soruyor. Beş ayı aşkındır kardeşini bulmak için Dersim’den ayrılmayan Aygül’den, kardeşini anlatmasını istiyoruz. Aygül, sözlerine “Gülistan pırıl pırıl bir kızdı. Anlam veremiyorum bu şekilde kaybolmasına” diyerek başlıyor sözlerine. Aralarında belirli bir yaş olmasına rağmen Gülistan’ın ona anne ve babasından daha çok yakın olduğunu ve yaşına göre daha olgun bir kişiliğe sahip olduğuna vurgu yapıyor.
‘Çocuklara sevgi verelim’
Gülistan’ın “kadın” meselesi ile yakından ilgilendiğini ifade ediyor Aygül. “Kadın olma” bilinci ile Gülistan’ın aracılığıyla tanıştığını söyleyen Aygül, Gülistan’ın katledilen kadınlar için yapılan eylemlere katıldığını ve ailenin ikazlarına rağmen diğer günün sabahında eyleme katıldığını öğrendiklerini dile getiriyor. Aygül, o süreci şu şekilde özetliyor: “Gülistan; Emine’nin, Ceren’in arkasında durdu. Çünkü kardeşimin toplumsal duyarlılığı vardı. Din, dil, ırk ayrımı yapmazdı. Onun için herkes aynıydı. En belirgin özelliklerinden biri de çok kitap okumasıdır ve çocuklarla olan iletişimi müthiş derecede iyiydi. Öğretmen olmayı da bu yüzden istiyordu. Hep bana, ‘Biz farklı öğretmenler olalım, öğrencilerimize sevgi verelim, sorunları varsa sorunlarıyla ilgilenelim’ derdi.”
Aygül, kardeşini anlatmayı sürdürürken, badem toplamaya gittiği zamanlar aklına geliyor. Gülistan ile badem toplamaya gittiklerinde kendi bademlerini topladıktan sonra Gülistan’a yardım ediyormuş Aygül. Kardeşinin yüzünde beliren tebessümün nasıl içini doldurduğunu anlatıyor adeta. Ve Aygül, bu kadar yaşam dolu bir insanın belirsizliğe sürüklenmeye çalışılmasını anlayamadığını söylemeden edemiyor.
Geleceğe dair umutları
Bedriye ve Aygül’den sonra Gülistan’ın yakın arkadaşlarından Küba Oktay ile sohbet ediyoruz. “Yaşam Gülistan’da çok daha farklıydı” sözleriyle Gülistan’ı anlatmaya başlayan Küba, “Paylaşım ve yardımlaşma onun kişiliğinde anlam buluyor” diyor. Küba, “intihar” söylemleri ile Gülistan’ın yaşama olan bağlılığı arasındaki çelişkiye işaret ediyor ve geleceğe dair umutları olan bir insanın intihar edemeyeceğini ifade ediyor. Bir de Gülistan’ın “kadın bilincine” sahip bir kadın olduğunu düşününce durumun inandırıcılıktan daha da uzak olduğunu vurguluyor. Olayların nasıl olup da bu duruma geldiğini anlamadığını dile getiriyor.
İntihar algısı yaratılıyor
Gülistan Doku’nun 5 Ocak’ta en son Dinar Köprüsü üzerinde görülmüş olması tüm dikkatleri “suya atlamış olma” ihtimaline çekti. Dersim Valiliği ve emniyeti de tüm toplumun algısını “intihara” çekerek, Gülistan’ı yalnızca suda aradı. Kaybolmasının üzerinden beş ayı aşkın bir süre geçmesine rağmen Gülistan’a dair tek bir ize rastlanılmadı. Sualtı Arama Kurtarma (SAK) ekiplerinin, arama çalışmaları sonucunda suda olma ihtimalinin yüzde bir dahi olmadığını söylemesine rağmen valilik ve emniyetin suda arama ısrarı soru işaretlerine neden oluyor. Öte yandan olayın ilk şüphelisi Zaynal Abakarov’un yurt dışına çıkması ve hakkında işlem yapılmaması da büyük tepki çekiyor.