Hakkari eski Belediye Başkanı ve İlahiyatçı Fadıl Bedirhanoğlu ile konuştuk: “MHP AKP’den daha milliyetçi değil, AKP de MHP’den daha İslamcı değil. Türk-İslam sentezi ikisinin de hem milliyetçi hem İslamcı olmasını gerektiriyor. Bu İslam değildir
Hüseyin Kalkan
İlahiyatçı Akademisyen ve Hakkari eski Belediye Başkanı Dr. Fadıl Bedirhanoğlu, iktidar partisinin İslamiyet’le ilişkisini ve bunun son dönemde onun tabanına yansımasına dair görüşlerini bizimle paylaştı. Bedirhanoğlu, AKP’nin en az MHP kadar milliyetçi olduğuna vurgu yaparak, muhalefet partilerinin bunu yeterince halka anlatmadığının üzerinde duruyor. Ancak AKP’nin kendi pratiği ile teşhir olduğu ve tabanın kendisinden uzaklaştığını belirten Bedirhanoğlu, tabanın yavaş yavaş iktidarı terk ettiğini söylüyor. Bu iktidarın ideolojisinde Türk-İslam sentezi olduğunu söyleyen Bedirhanoğlu, bunun İslamiyet olmadığını vurguluyor. Fadıl Bedirhanoğlu’nun sorularımıza verdiği yanıtların muhalefet tarafından dikkate alınması, belki yeni bir tartışmanın başlangıcı olacaktır.
-AKP’nin 18 yıllık iktidarı Türkiye ve Kürdistan’daki İslamcı akımı nasıl etkiledi?
İslam, zulme karşı başkaldırı dinidir. İslam’dan önceki döneme baktığımızda, insan ve insanlık onuru büyük zulümlerin pençesinde eziliyor ve rencide ediliyordu. İnsanlar taş ve tahtadan yaptıkları putlara ibadet ediyorlardı. Kendi hemcinsinden olan kız çocuklarını diri diri toprağa gömüyorlardı. İnsanlar, hayvan sürüleri gibi sürüler halinde pazarlarda alınıp satılıyordu. İslam, insan ve insanlık üzerindeki bu ve buna benzer zulümleri ortadan kaldırmak için geldi. Bundan dolayıdır ki, ilk çıkışından itibaren hep zulmü lanetledi ve adaleti mücadelesinin temel hedefi olarak belirledi. Kur’an’da bununla ilgili çok sayıda ayet vardır. Nahl Suresi’nin 90. Ayeti’nde Yüce Allah şöyle buyurur: “Şüphesiz Allah adaleti, iyilik yapmayı ve yakınlara karşı cömert olmayı emreder, her türlü hayasızlığı, çirkinliği ve sınırları hiçe sayan taşkınlık ve azgınlığı yasaklar…” (Nahl-90). İslam, bu ruhu muhafaza ettiği sürece kendi özünden uzaklaşmaz, mazlum ve mağdurların vazgeçilmezi olur. Maalesef Müslümanları yönetenlerde bu ruh fazla sürmedi, Emevilerin iktidar olma mücadelesindeki savaşlardan en önemlisi olan Sıffin Savaşı’nda, Kur’an sayfaları mızrakların ucuna takılarak havaya kaldırılmak suretiyle saltanatın onaylanmasında Kur’an’ın hakemliğini talep etmekle, aslında gayri meşru olan iktidarlarını Kur’an’ın gölgesinde meşrulaştırdılar. İşte böylesi bir sürecin işletilmesiyle oluşan Emevi saltanatının iktidar kavgasını kazanmasıyla birlikte, artık İslam saltanat adına esir alınmış bir duruma düştü, onu esir alan sultanlar ona istediği rengi vermeye, istediği elbiseyi giydirmeye başladılar, istediği şekilde konuşturdular ve sonuçta ona İslam denen ancak İslam’la doğru-dürüst bir ilişkisi olmayan bir despotik sistem oluşturuldu. Din adına iktidarlaşma Emevilerle başladı, onlardan Abbasilere geçti, Abbasilerden de Osmanlılara geçti. Kendini bu geleneğin temsilcisi olarak gören AKP, siyaset sahnesine ilk çıkışı itibariyle inanç özgürlüğünün çok tartışıldığı bir dönem olması ve liderinin ifade özgürlüğü kapsamında olan bir konuşmasından dolayı hapis cezasına çarptırılmış olması, onlara bu alanda atılım yapma konusunda kolaylık sağladı. Onlar da İslam adına halka verebilecekleri bir şeyleri olmadığı için, zaman zaman Kur’an’ı siyasi mitinglerinde havaya kaldırarak gösterişte bulunma ihtiyacı hissettiler. Onların bu konumları, onlara mutlak iktidar olma imkanı sağladı ve dediğiniz gibi 18 yıldır bu imkanı ellerinde tutuyorlar. Fakat süreç içerisinde dini çok aşırı ve pervasız bir şekilde kullandıkları için ortaklarıyla boğaz boğaza geldiler ve bu sefer birbirlerini yemeye başladılar. Kur’an’a karşı da samimi olmadıkları, başkası Kur’an’ı havaya kaldırdığı için onları cezalandırarak gösterdiler. İşte böylesi bir keşmekeşte boyaları silindi, gerçek dindarlar onları tanımaya başladı. İslamcı denen kesimler de halk nezdinde inandırıcılıklarını yitirdiler. Bundan dolayı onlar artık başka formlara sığınma ve biraz da onunla yollarına devam etme arayışı içine girdiler. İşte böylesi bir ortamda AKP için artık milliyetçiliğe sarılmak ve biraz da onun gölgesinde kendi emellerini gerçekleştirmekten başka tutunacak dal kalmadı.
-Dindar kitle bu iktidarda nasıl etkilendi?
-Doğrusu 17-25 Aralık olayından önceki dönemlerde dindarlar AKP’ye kişisel çıkarlarını önplanda tutmaksızın destek verdiler. Ancak gerçek yüzleri deşifre olduktan sonra bilinçli kesim hayal kırıklığına uğradı ve desteklerini kestiler. Fakat halk güven verici alternatifsizlikten dolayı kısmen onları ehveni şer olarak ifade ederek desteklerini devam ettirdiler, kısmen de onlarla çıkar ilişkisi içine girdikleri için, çıkarları gereği desteklerini devam ettirdiler. Bundan dolayı onların ciddi bir oy kaybı olmadı.
-İktidar dini kullanmayı sürdürüyor, geçtiğimiz dönemle kıyaslarsak, beklediği faydayı sağlayabiliyor mu?
Evet, maalesef hala dini kullanıyorlar ve ilk dönemlerdeki kadar olmazsa da, ciddi bir kitleye hala inandırıcı olabiliyorlar. Aslında bunu alternatif muhalefetin olmamasından kaynaklıdır diye düşünüyorum. Çünkü nerdeyse bütün muhalefet din alanını onlara terk etmiş durumda. Kemalist siyasetin, dini siyasetin dışında tutma tavrı, sol siyasetin dine ve dindarlara öcü gibi bakması, mevcut siyasi partilerden dindarlığı önplanda tuttuğu halde, var olan kadrolarının yeteri kadar güven vermemeleri, ya da mevcut iktidar partisinin onların içinden çıkmış olması sebebiyle inandırıcı olamamaları, Kürt muhalefetin dindar yetişkin insanlara sorumluluk alanlarında yeteri düzeyde temsiliyet imkanı vermemesi, dolayısıyla dini konularda bilen bilmeyen herkesin ahkam kesmesinden dolayı yapılan büyük yanlışlar, onlara bu alanda rahat davranma fırsatı veriyor. Bilinçli Müslümanların büyük kısmı onlara karşı mesafeli bir konuma geçmiş olsalar da, onları yanlarına çekecek güvenilir başka bir merci bulamadıklarından dolayı, ciddi ve etkin bir varlık gösteremiyorlar. Medyanın büyük çoğunluğunu da denetimleri altına aldıkları için, onları siyasi alanda deşifre edecek bir yapılanma hala oluşmamıştır.
Yerli ve milli söyleminin ön plana çıkarılması neye işaret ediyor?
İktidar partisinin yerli ve milli söylemini ön plana çıkarması, inanç konusunda inandırıcılığını kaybettiklerinin farkında olduklarının bir işaretidir. İnsanları güçlü bir şekilde bir arada tutan iki temel duygu vardır. Bunlardan biri dini duygu, diğeri de inanç duygusudur. İkisinin bir araya gelmesiyle yıkılmaz bir kale oluşur. Kötü pratikleri sebebiyle dini duygularda iflasın eşiğine geldiklerini bildikleri için, milli duyguları önplana çıkarmaya başladılar. Çünkü din sadece lafla olmaz. Yüce Allah Ankebut Suresi’nin 1. ve 2. Ayetleri’nde şöyle buyurur: “İnsanlar sadece ‘inandık’ demekle, imtihana tabi tutulmadan bırakılacaklarını mı sanırlar? Andolsun biz onlardan öncekilerini de imtihan ettik. Şüphesiz Allah doğru söyleyenleri de belirleyecek, yalan söyleyenleri de belirleyecektir”. Demek ki dünyadaki pratiğimiz ve edindiğimiz ahlak, bizim dilimizle söylediklerimizin doğru olup olmadığının belirleyicisidir. İslam=Adalettir, zulümden sakınmaktır. Eğer adil değilseniz, aksine zalim iseniz, iman ile ilgili söyledikleriniz doğru değil, inandırıcı da olamazsınız.
AKP’nin giderek milliyetçiliğe kayması ve MHP’nin neredeyse gerçek iktidar haline gelmesi Kürt illerinde AKP’ye oy veren insanları nasıl etkiler?
Şüphesiz ki AKP dahil hangi parti olursa olsun milliyetçiliği önplana çıkaran, Kürtlere ve Kürt sorununa karşı mevcut devlet ideolojisiyle hareket edenler Kürt illerinde ciddi bir oy alamazlar, geçmişte şu veya bu şekilde almışlarsa da ciddi oy kaybına uğrarlar. AKP’nin Kürt illerinde aldığı oylar tamamen iktidar partisi hasebiyle devletin tüm imkanlarını ellerinde tutması ve istediklerini bundan yararlandırması ile ilgili oylardır. Bu imkanlar AKP’nin elinden çıktığı günden itibaren, diğer partilerden farkı kalmaz ve alacağı oylar o nispetle düşer. AKP’nin Kürt sorunu ve İslamcılıkla ilgili samimiyetsizliği, muhalefet partilerinin çabası ve becerisiyle değil, son yıllardaki pratiğiyle deşifre olmuştur.
Hepsinin harcı milliyetçilik
Son dönemlerde özellikle MHP ile yapılan ittifaktan sonra, AKP tabanında, İslamiyet’in zayıfladığı, milliyetçiliğin güçlendiğine dair tespitler var, sizin benzer gözlemleriniz var mı?
Aslında geçen 18 yıllık süreç incelemeye tabi tutulduğunda, bu iki partinin liderlerinin birbirlerine karşı en ağır incitici ve hakaretvari sözler sarf ettikleri görülüyor. Oysa şu anda tek bir parti gibi sorunsuz bir ittifak içindedirler. Bu durum Türkiye’deki siyasi hayatın gerçek yüzüdür. Düşüncen, ideolojin ne olursa olsun, TBMM’de görev almak istiyorsan milliyetçi olmak zorundasınız. Çünkü komünist de olsan şeriatçı da olsan milliyetçiliğe bağlılık yemini yapmadan göreve başlayamazsınız. Milliyetçiliğe aykırı her davranışınız sizi ihanetçi yapma tehlikesiyle karşı karşıya getirir. Bundan dolayı Türkiye siyasetinde ideolojiler hep sözdedir. Bakıyorsun ki en radikal solcu geçinen bir parti, en faşist tavırlı bir parti haline dönüşebiliyor. Aynı şekilde en İslamcı parti, en milliyetçi parti haline gelebiliyor. Özgürlüklere sınır konulan her yerde nifak oluşur. Onun için bana göre AKP de MHP de kendi içyüzünü ortaya çıkardılar. Ayrı olmaları, ayrı düşündüklerinden değil, halkın desteğini daha fazla bir araya getirebilmek için almaları gereken ayrı pozisyonlardır. Aslına bakarsanız MHP AKP’den daha milliyetçi değildir, AKP de MHP’den daha İslamcı değildir. Türk-İslam sentezi her ikisinin de hem milliyetçi hem de İslamcı olmasını gerektiriyor.