Tarihin kaydettiği haksızlıklar… Tarihin unutturmak istediği haklılıklar… Ne kadar da sözlü ve yazılı çağrışımlar yapıyor bu ikilem ve bu kıyas. Her gün yenilerine denk gelince, öteye gidip tekrar hatırlıyor insan. Hatırlayınca nedensellik hortluyor: Coğrafya öldürür.
Demir, tunç ve benzeri çağlarla tespit edilen zamanlarla başlıyor tarih. Arada olan ve bugüne sirayet eden alışkanlık giyinmiş kötülüklerin şeceresi yok. Her ölüm istatistik. Nedensellik bazen tarihte kayıp. Sanki bir kuyu açılmış dünyanın tarihine, savruluyor haksızlıklar, isimler ve yerler birbirinin üstüne düşüp karışıyorlar. Kavimler göçüyle, kutsal başlangıçlarla ve savaşlarla bölünen bu geçmiş hepimizin. Coğrafya gelecektir.
Coğrafya aslında karşılaştırır ve karşılaştırmaya devam ediyor. Kıtalar arası benzer cinayetler aynı etkiye yabancı biraz. Etki ve tepki ikileminde her yer birbirinden ayrı. Duyurulan şey her yerde duyulmuyor bazen. Bazen de sık sık tekrarlandığı için tepki vermek sıradanlaşıyor. Çünkü nefretin kaynağı bile kanıksanıyor ve münferit diye de manşetlerden düşebiliyor. Coğrafya sağırdır.
Her devlette, her ailede nefes alamayan var. Hayatın bir diğer acımasız gerçeği bu. Acıyarak çözülecek bir durum da değil bu. Tam tersi etki yaratır acımak. Öfke denilir diğer adı. Bu öfke de her yerde nefes alamıyor. Öfkeye nefes hatta vokal lazım. An ve anlam ayarlı ilk adım yeni bir yol gösterir, ki bu verdiğin nefesin anlamıdır. Coğrafya öfkedir.
Gündeme düşüyor bir anda; Hakkâri’de bir çoban öldü. Diyarbakır’da bir çocuk panzerin altında kaldı. Mardin’de işkence gören yurttaşların gözaltı süresi uzatıldı. Çocuğunun mezarı başında nöbet tutan anne isyan etti. Ege’de orman yangını. Trans bir kadın yakılarak öldürüldü. Evli olduğu erkeği şikâyet eden kadın evinde ölü bulundu. Açım diyerek köprüden atlayan adamın cesedi bulunamadı. Tarım işçilerini taşıyan minibüs devrildi, 5 kişi öldü. Coğrafya benzer haber başlıklarıdır.
Her eziyetin bir hikâyesi var. Her haberin hafızası var. Her hikâyenin duyanı ve duymanı olduğu gibi, tatmin olanı ve unutmayanı var. Kesim kesim herkesleştiğimiz burası bizim dünyamız değil. Kesim kesim bir araya geldiğimiz bir dünyanın içindeyiz, öyle görüyor, o kadar yaşıyoruz. Coğrafya başka bir dünyadır.
Karşılaşınca karıştığımız bu dünyanın düzeni savuruyor tek tek. Bilmek bunu, bir yerde beklemek, bir yere öğretmek, birilerine aktarmaktır bazen. Resmi ve sarışın tarihe karşı itiraz eden karaşın tarih konulur. Büstler nasıl yıkılıyorsa, adı değiştirilen köyler, caddeler, yasak insan ve direniş isimleri yeniden konulur. Coğrafya hep hatırlatır.
Beklemek gerekiyor bazen. Çağırmak da gerekiyor yeri geldiğinde. Beklemekten ve çağırmaktan firar edenler de çıkacak bir gün. Ertelenen her düş, işaret etmekten imtina ile kaçınılan her yer bir gün yanı başımızda belirecek. Gerçekle hayalin birbirine karıştığı o beklenen an, baskı kadar isyan gibi kapı önünde hissedilecek. Coğrafya sürprizlerle doludur.
Eskiye isyan burada dipdiri dururken, geçmiş miras tüketmek değil pusuladır. Her yeni kuşak yepyeni yaratıcı isyanıyla ezbere saldıracak. Yeniden yaratmanın, yeniden itiraz etmenin ilk kavşağıdır. Var olana yeni bir varoluş başlar böyle. Coğrafya manipüle eder.
Bugünlerde ABD’de, Lübnan’da, henüz haberlere düşmeyen yerlerde yeniden anımsanıyor zulüm. 500-600 yıllık geçmişin hesabı hatırlanıyor. Bu hatırlama yeni yıkımlar, güncel başkaldırılar çağrıştırıyor. Sonra bir yeniden dürtmek ile başka bir mecrada dalga dalga yayılıyor. Çünkü eziyet unutulmazdır. Ve yıllar geçse de isyan teşebbüsü her zaman kendini hatırlatır. Yeter ki ses veren olsun, ses vermeyi göze alan olsun. Umut bu yüzden her zaman saklıdır. Coğrafya ansızın değişendir.
Sözün başı, olacağa umut her yerde aynıdır. Gelecek ve gelecek. Geç de olsa gelecek. Çünkü umut hâlâ korku salıyorsa, çünkü umudu taşıyanlar hâlâ alnı ak adımlarla dik yürüyorsa ve yeri gelince haykıracaksa, gelecektir bir adım. Tarih dediğimiz yeniden yazılandır. Tarih sadece yazmaya çalışanlara bakar. Öğrendik ki tarih ve coğrafya başka kıtalarda yeni bir serüvendir. Coğrafya isyan ettirir.