‘Fortuna, 10 Nisan 1994 sabahı olanları hatırlıyor. Yoldayken, sokağın ortasında iki adamı döven bir grup saldırganla karşılaştı… “Yere düştüklerinde sopayı aldım ve “Tutsiler ölmeli!” diye bağırdım. Sonra birine vurdum, sonra da diğerine… Katillerden biriydim” diyor.’… Bir BBC haberi. Ruanda soykırımında nasıl, iki Tutsi’yi öldürdüğünü anlatan bir kadın mahkûm bu. Bir katliama nasıl dahil olduğunu anlatıyor ve tek de değil; ‘İki hafta önce doğum yapan Mukamushinzimana “Bebeğimi arkama sardım ve kilisedekileri öldürmekte kullanılmak üzere taş toplayan gruba katıldım” diyor.’
Olanlar sırasında kilisede olup, kurtulan çok az kadından biri Kayitera; ‘Kadınların taş toplayıp, bize atan erkeklere verdiğini hatırlıyorum. Erkekler ateş açıyor, el bombaları atıyor, insanların üzerine benzin döküp, yakıyorlardı.’ Cesetlerin altına saklanarak kurtulan Kayitera “Sonra da kiliseye saldırdılar ve bizi sopalarla öldürmeye başladılar” diyor. Mukamushinzimana ise emirlere uymak zorunda hissettiğini söylüyor.’…
Bu yazıyı, ne bileyim mesela 10 yıl kadar önce yazsaydım belki size daha zor anlatabilirdim, yan yana yaşayanların birden diğerlerini nasıl öldürebildiklerini ama öyle bir ahlaki düşüş hali var ki tersini anlatmak daha zor olmaya başladı. Bir soykırım, katliam ya da biraz daha hafifçe bir oluş ise bir iç savaş içerisinde, her şeyin aniden değişebileceğini, eski Yugoslavya topraklarında ya da Abhazya’da yaşayanlardan dinlemiştim. Dehşetli bir yarılma, tam manasıyla fay kırılması gibi bir çöküş hali, insanları ölüme ve öldürmeye taşıyan. Ancak öyle günlerde yaşıyoruz ki basit, sıradan, günlük faşist, her taraftan fışkırıyor.
Bilim kurgu filmlerinin, her yere yapışan yeşil, bulaşık, erimiş uzaylısı kılıklılar, erkek sidiği kokan kelimelerini, her telefon direğinin altlarına bırakıveriyorlar. Bunlar O kadar çok ki insan nasıl faşist virüs bulaşmadan yaşayabildiğine şaşırıyor. Her türlü maskeye rağmen… Karanlık ve zalim kırımlara tanık olmuş bu topraklar, yine yeni ölümlere çok yakın gibi. Bunun için dünya deneyimlerine, politik analiz gücüne ya da özel istihbaratlara filan pek gerek yok. Her türlü lincin failleri, zaten hazır ve nazır olduklarını, yeni insanlık vitrinlerinde, tweetlerinde, takip ettikleri birbirilerinin beğenilerine sunuyor, suratları yeşermiyor bile…
BBC’de ki haber; ‘Bunlar, 100 gün boyunca öldürülen Tutsi ve ılımlı Hutuların ikisiydi. Bir Hutu olan Mukankuranga, katliamdan sonra büyük bir utanç içinde yedi çocuğuyla birlikte yaşadığı eve döndü. Olayın anıları, peşini bırakmayacaktı. “Ben bir anneyim. Bazı çocukların babasını öldürdüm” dedi. Birkaç gün sonra, anne ve babaları yeni nacaklarla öldürülmüş, dehşet içindeki iki Tutsi çocuk, sığınmak için kapısını çaldı. Mukankuranga, bir an bile tereddüt etmedi ve çocukları tavan arasına sakladı. Çocuklar soykırımdan sağ kurtuldu. “İki çocuğu kurtarmış olsam bile, o iki erkeği öldürdüm. Çocuklara yardım etmiş olmam, suçluluk hissimi asla geçirmeyecek.” diye devam ediyor. Sarsıcı değil mi ? Ama bizi öldürmek isteyenler, daha da zalim galiba…