Kapitalist modernitenin tarihsel süreçte en akıllıca yaptığı zihnen bir işgali başarılı olarak yürütmesidir. Sistemin bireye kabullendirilmesini ya da meşruiyetin sağlanması açısından elzem görmüştü. Öncelikle politikadan yoksun bırakarak, sonrası süreçte ahlak da alınınca birey aslında hem itiraz etmesi için hiçbir duruş bırakmayarak, hem de kendi meşruiyetini sağlamak açısından böyle bir bireye ihtiyaç olduğunu bilmektedir. Ahlak yerine hukuk konularak, hem devlet hem de iktidar meşrulaşırken, sermayenin her türlü talanı meşru zemine çekilmekteydi.
Ve tüm pratiklerini de bütünüyle sistemini taşıttırdığı bireye borçluydu. Bugün yaratılan bilimciliğin sermaye için üretimi, endüstriyalizm ideolojisine eklemlenince, meta karşılığı fiyat etiketi, her şeyin alınıp, satılabileceğini gösterdi. Erich Fromm’un bahsettiği bizzat ‘’şeyleşme’’ ile karşılığını buluyordu.
Doğa talanı son süreçte artık itici boyutlarda 60 sonu ile birlikte çevre hareketleri, nükleer enerji karşıtı çevre hareketleri ortaya çıkmaya başlarken sorunlar bu kadar birikmiş bir hale gelmemişti. Bugün artık ekoloji hareketleri, artık HES’ler, JES’ler, barajlar, iklim , hayvan hakları, megapol kentleşmeler gibi olgular üzerinden bir karşı koyuş göstermektedir. Ve bütün karşıtlıklar temelinde örgütlenme zemini bulan ekoloji hareketleri artık şunun farkında, endüstriyalizm ideolojisinin sonucu olduğunun farkındalar.
HES’ler, JES’ler derken bugün deyim yerindeyse kimin elinde neye dönüşeceği aslında sonucu belirleyen RES’ler ile karşı karşıyayız. Kaz Dağları’nda kurulması istenen 75 rüzgâr tribünü, sonrasında İzmir Karaburun’a verilen ÇED olumlu kararı birkaç gün öncesinde Danıştay 6. Dairesi tarafından bozulurken, bugün Mardin’e konulacak 50 tane rüzgâr tribünü meselesiyle birlikte gündemleşmeye başladı. Mardin’e konulacak olan RES projesi 1. sit alanı olan Rabat Kalesi alanında ve Gap Şelalesi’ni de tahrip edecek boyuttayken hazırlanan ÇED raporu, TMMOB Mardin’den ve Ekoloji Derneği’nden Derya Akyol’un detaylı teknik incelemesiyle ÇED’e geçen cümleler vahşetin boyutunu gözler önüne sererken, kuşlara, ağaçlara, bütünüyle doğaya nasıl düşman olduklarını ortaya çıkardı. Bunun yanında halka gidildiğini söyleyen ve halktan onay aldıklarını da rapora koyduklarını söyleyince, alana giden gazeteci Ahmet Kanbal ve TMMOB’dan teknik heyetin, köy sakinleri ile görüştükten sonra halka gidilmediği, öyle ki halkın öngörülen projeden habersiz olduğunu gördü.
Tam da burada başa dönersek, aslında ahlakın ne kadar önemli olduğu ve ahlaktan yoksun bırakılınca nasıl da pratikler yaşandığını göstermesi bağlamında ÇED raporunu hazırlayan mühendisten olumlu görüş bildiren sürecin sorumlularına kadar doğa talanının nasıl itici boyutlara vardığını görebiliriz.
Ve ÇED raporundan geçen cümle:
“Rüzgârdan enerji elde edilmesi sürecinde insanoğlu ve doğal ortamı gökyüzü olan, rüzgârdan gerektiğinde kolay uçuşlar için istifade eden kuşlar arasında adı konulmamış bir rekabet söz konusudur. Kuşlar, rüzgârı uçuşlarında, özellikle de göç süreçlerinde ekonomik uçuş amacıyla kullanmak isterken insanoğlu da onu enerjiye dönüştürmeyi amaçlamaktadır. Bu rekabet bazı yerlerde çakışmaları gündeme getirebilmekte sonuçta rekabeti kaybeden taraf ise kuşlar olmaktadır.”
Ahmed Arif’ten bir alıntıyla, “Bir de kuşlar var hâkim bey, her şeyin başı onlar…’’