Yollar yürüdükçe güzel“Sahici yürüme, yol açmadır… yola çıkan kişinin tek ‘yardımcı’sı, yolu, yanında, onunla birlikte yürüyendir-yoldaştır… Yer de, yön de, yol da, bilinçlidir.” Oruç Aruoba
HDP, faşist baskılara karşı yola çıkma ve yeni mücadele yolları açmak için karar aldığı anda sistemin sağlı-sollu salvolarına maruz kaldı. Saray hempaları tehditler savurarak resmi-sivil faşist militanları hareketlendirme imalarında bulundular. AKP, zamanında çok eleştirdiği MGK’nin rolünü çalarak, MYK toplantısından “HDP’nin yürüyüşüne izin verilmeyecek” kararı çıkarttı. MHP’nin “Jirinovski” kılıklı saldırgan milletvekili Cemal Enginyurt, “HDP darbe yapacak” yaygarasıyla kurtçuklara seferberlik çağrısı yaptı. AKP’nin Meclis iradesine yaptığı darbeye karşı twit atmakla yetinen, Leyla Güven ve Musa Farisoğulları’nın adını anmayan Kemal Kılıçdaroğlu sokağa çıkmanın doğru olmadığını söylemekten öteye geçerek, “AKP bizi sokağa çıkmaya zorluyor, biz bu oyuna gelmeyeceğiz” biçiminde son günlerin moda argümanını tekrarladı.
“AKP’nin bizi sokağa çıkmaya zorladığı” söylencesi, tekrarlandıkça doğru olduğu sanılan pasifist bir argüman. 15 Temmuz AKP darbesinden bugüne OHAL ve sonrası uygulamalara baktığımızda sokağın mütemadiyen yasaklandığını, sokağa çıkan herkesin büyük bir şiddetle baş başa kaldığını görürüz. Kürt illeri ve Ankara pilot bölge olmak üzere ülkenin genelinde her türlü anayasal özgürlüklerin polis postalı altına alınmış olma gerçeği ortayken “bizi sokağa teşvik ediyorlar” demek pek dramatik bir ruh hali. AKP sokakta ayağı ve sözü olanın zapturapt altına alınamayacağını iyi bildiği için en basit taleplerin bile sokakta dile getirilmesine müsaade etmiyor. Siyasal ve ekonomik yıkıma karşı öfke biriktiren toplumun harekete geçmesi için sokağa atılmış küçük bir adımın toplumsal öfkeyi tutuşturabileceğinin gayet farkında. Sistem muhalefetinin Saray’ın basıncı altında sokaktan ve HDP’den uzak durma tavrı HDP’yi tek gerçek muhalefet odağı haline getiriyor. Tek gerçek muhalefet olmak HDP’ye “ya bir yol açmayı ya da yol olmayı” dayatıyor.
Sokaktan uzak durmamız için kulaklarımıza “Elm Sokağı” korku hikâyeleri anlatanlara kulaklarımızı sıkıca tıkamalıyız. “15 Temmuz Demokrasi Zaferi” kandırmacasıyla faşizmin dibine vuran AKP-MHP siyasal ömrünün sonuna yaklaşıyor. 15 Temmuz sonrası ilan edilen OHAL ile işçilerin grevleri, demokratik mücadele kurumları “OHAL’den istifade edilerek” yasaklandı, kapatıldı. Bu saldırılara sokakta yanıt verilemediği için baskılar her alana yayıldı. 15-16 Haziran 1970 yılında on binlerce işçinin insan seli olup özgürlük ve sendikal hakları için ayağa kalkmasının 50. yılında, sokağı dolduran emekçilerin egemenlere ecel terleri döktürmesi siyasetin damarlarının nasıl açılması gerektiğine verilmiş tarihsel bir cevaptır. Yıllar önce Mehmet Ağar’ın bir Tv kanalında “15-16 Haziran benzeri olayların bir daha olmaması için her türlü tedbiri almalıyız” şeklinde konuşması sokaktan korkanı ve korkması gerekeni yeterince anlatıyor. İnsanın toplumsal varlığı yenilemek için insan selinin sokağın önündeki engelleri silip süpürmesi gerekir.
15-16 Haziran direnişi, emekçiler aleyhine Grev ve Lokavt Yasası ile Sendikalar Yasası’nda değişikliğin AP ve CHP’nin işbirliğiyle Meclis’ten geçirilmesine tepki olarak başladı. Gebze’den başlayan işçi yürüyüşü, Kartal’dan katılan işçilerle birleşerek Kadıköy İskele Meydanı’na ulaştığı anda jandarma saldırısı sonucunda iki işçi yaşamını yitirdi. Emekçiler, Avrupa yakasında Aksaray üzerinden önce Sultanahmet’e, oradan Cağaloğlu ve Eminönü’ne yürüdüler. Devlet, Haliç üzerinde yer alan iki köprüyü de açtırarak, işçilerin Beyoğlu’nda buluşmasını engelledi.
HDP, şimdi bu geleneğe sahip çıkıyor ve yalnızca İstanbul’un iki yakasını değil, belki de tarihte hiç olmadığı şekilde, “Edirne’den Kars’a” hamasetini ferasete dönüştürmek için kendisini ortaya koyuyor. Emekçilerin, iki yakası bir araya gelmesin diye, Türkiye’nin iki yakasındaki köprüleri kaldırarak engellemeye çalışanlar, yakaları birbirinden ayıranlar, şimdi gene aynı gözü dönmüşlükle, en kanlı yöntemlerle, ahlaksızca, iki halkın arasındaki köprüleri bir daha kurulmayacak şekilde yıkmaya çalışıyorlar. Hiçbir emeği olmadan her şeye sahip olanlara, alın teriyle kazandığımız ekmeğimize kan doğrayanlara, mavi gökyüzünü bize dar edenlere “nefes alan her insanın eşit olduğunu” göstermek için yollara düşme vaktidir.