AKP-MHP iktidarı 4 Haziran’da Demokratik Toplum Kongresi Eş Başkanı ve HDP Hakkari Milletvekilli Leyla Güven’in, yine HDP Diyarbakır Milletvekili Musa Farisoğulları’nın ve CHP Milletvekili Enis Berberoğlu’nun vekilliklerini düşürdü.
AKP-MHP iktidarı 2016’dan bu yana Kürtlere karşı bir savaş yürütüyor. Kürtlere karşı yürüttüğü savaşta Kürt halkına büyük acılar yaşattı, büyük yıkımlar ve katliamlar yol açmasına rağmen yetindiği de yok bu bloğun. 4 Haziran’da bir kez daha Kürt halkının siyasi ve demokratik iradesine yönelik saldırıda bulundu.
Bir ucube olan “Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi” Kürtlere karşı savaş verme amacıyla geliştirilen bir sistem. Bu faşist sistem; Siyaseti ve devleti Kürt karşıtı çizgide, Kürt halkına karşı savaş çizgisinde yeniden dizayn ederek iktidarıyla muhalefetiyle HDP’ye ve demokratik siyasete karşı organizeli bir biçimde, Kürt siyasetini, demokratik siyaseti güçten düşürme, tasfiye etme ve Kürt halkına karşı savaşı derinleştirme temelinde, ortaya koyduğu konseptin uygulanması devam ediyor.
Amerika polisinin siyahi bir adamı boğarak katletmesi ırkçı bir saldırı olarak görülüp, başta siyahiler olmak üzere insanlık bu saldırıya karşı ayağa kalktı. Küresel çapta büyük eylemler ve protestolar gelişti. Irkçılığa karşı eylemler devam ediyor. Amerika sisteminde ırkçılık Türkiye’deki gibi yapısallaşmıştır. ABD’de beyazların sözleşmesi nasıl yürüklükteyse Türkiye’de de ise Türklük sözleşmesi, Müslümanlık sözleşmesi yürürlüktedir. Nasıl ki ABD’de siyahi Barack Obama’nın Amerika Başkanı olmasıyla, yapısal bir konum kazanan ırkçılık ABD sisteminde sona ermediyse Türkiye’de Kürtlerin milletvekili olarak parlamentoda bulunmasıyla da Türklük sözleşmesi sona ermiş olmuyor. Yaşananlara ve yaşatılanlara bakıldığında, Kürde düşmanlık daha da pekiştiriliyor.
Türk siyasetinde hakim olan anlayış tekçiliktir. Tekçilik, demokrasi karşıtlığının da ırkçılığın da mayasını oluşturuyor. Tekçilik zihniyetindeki siyaset Kürt halkına ve onun demokratik iradesine nefes aldırmıyor. Tekçiliğin, ırkçılığın temel icraatı ötekinin nefesini kesme üzerine kurulu bir icraattır. Tekçi zihniyet, ırkçı zihniyet devlet ve siyaset yapısında kurumlaşmışsa yol açacağı kötülüğün haddi hesabı olmaz. Kürt halkına ve onun iradesine karşı yapılan saldırıların haddi hesabının olmaması bu zihniyetin yapısal bir karakter kazanmış olmasıyla alakalı bir durumdur.
Bugünlerde siyahi George Floyd’un küresel çapta dolaşıma giren “Nefes alamıyorum” sözü ırkçı siyaset ve uygulamalarının yol açtığı tahribatın özlü ifadesine dönüştü. Bu anlatımı Türkiye somutunda ele aldığımızda Kürtlerin maruz kaldığı muameleyi bariz biçimde ifade ediyor. Türkiye’de siyaset ve devlet uygulamalarının ve planlamaların ve temel meşguliyeti Kürt halkını ve demokratik siyaseti nefessiz bırakma temelidir..
Kürt halkının siyasi ve demokratik iradesini parlamentoya yansıtmak için parlamentoya giren Kürt vekillerin başına getirilmeyen kötülük kalmadı. Kürt halkının siyasi iradesine, demokratik iradesine, sandıktan çıkan iradesine karşı cezalandırıcı ve ayrımcı uygulamalar sistematik biçimde sürdürüldü Devlet cezalandırmayı Kürt siyasetçilerinin ve seçilmişlerin başları üzerinde bir demoklesin kılıcı gibi sallandırmaktan hiçbir zaman sakınmadı. 1994’te DEP milletvekillerini hapse koymalarından bu yana bir gelenek gibi Kürt milletvekillerine yönelik saldırı devam ediyor. Bu faşizan ve ırkçı geleneğin saldırıları salt milletvekilleriyle de sınırlı kalan bir saldırı değil, Halkın iradesiyle seçilen 150’ye yakın belediye eş başkanı AKP iktidarı döneminde benzer uygulamalara maruz kaldılar. Görevden alma, yerlerine kayyum atama ve belediye başkanlarını yıllarca hapiste tutma, yine yasal demokratik temelde seçilerek görevde bulunan parti yöneticilerine, üyelerine ve yasal demokratik kurum çalışanlarına yönelik saldırı sistematik bir uygulama olarak hep sürdü.
AKP-MHP iktidarı Kürtlerin siyasi ve demokratik iradesine yönelik saldırıyı doruk noktasına çıkardı. Irkçılık nasıl yapılır, ayrımcılık nasıl yapılır, bir halkın iradesi nasıl kıyıma uğratılır konularında ihtisas yapmak isteyenler buyursunlar Türkiye’ye! Bu konularda Türkiye’den daha “verimli”, daha “öğretici” bir alan mı bulabilirler!
İttihat Terakki zihniyeti bugün AKP-MHP iktidarında zirveleşmiş bulunuyor. Temel hedefinde ise Kürt halkı ve onun siyasi iradesi bulunuyor, hatta Kürt siyasetinden de öte Kürt varlığına yönelen bir saldırı konseptini icra ediyor bu blok. Bu günlerde küresel çapta ırkçılığa ve ayrımcılığa karşı bir dalga yükseliyor. AKP iktidarı bu dalganın kendi politikalarına ve uygulamalarına karşı ortaya çıkmaması için kendisini ırkçılık ve ayrımcılık karşıtı gösterme taktiklerine dahi baş vuruyor. Bu yaklaşımın altındaki temel dürtü; yaptıklarının üstüne örtü çekmek, yaptıklarının deşifre olmasını engellemek, kendisine yönelik eleştirileri manipüle etme dürtüsüd. AKP iktidarının Kürt halkına yönelik yaptığı kötülüğü, ve yıkımı artık gizleme, başka kılıflara büründürme ve gerekçelendirme durumu kalmamıştır ve yaptıklarının hesabını verecektir.
AKP-MHP iktidarının saldırılarına ve faşizm konseptine karşı Kürt halkı ve demokratik Kürt siyaseti çok büyük bir mücadele veriyor insanlığa ilham veren örnek oluşturan bir mücadele veriyor bir duruş sergiliyor zulme , ayrımcılığa ve karanlığa karşı bir duruş sergilemek isteyenler bu mücadeleyle dayanışma içinde olurlarsa başarılı olabilirler.