Dönemin başbakanı Erdoğan ile fotoğraf çektiren ve ‘tek hayalimdi’ diyen Cüneyt Arat’ın yaşamı ve düşünceleri 15 Temmuz’dan sonra yaşadıkları ile değişiyor
Yüzde 90 görme engelli Cüneyt Arat, bir zamanlar dönemin başbakanı olan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile fotoğraf çektirmiş ve ‘tek hayalini’ gerçekleştirdiğini söylemişti. Yıllar sonra Arat, Gülen örgütüne üyelik iddiasıyla 6,5 ay ev hapsinde ve iki yıl da çeşitli hapishanelerde kaldı. Gecikmiş temyiz başvurusunun Yargıtay tarafından kabul edilmesi üzerine tahliye edilen Arat şimdilerde, özellikle tutuklu ve engelli KHK’lilerin sorunlarını duyurmaya çalışıyor.
Arat, “Devlete biat kültürüyle yetişen sağcılarda bir mücadele tekniği göremiyoruz. Bir korku hâkim.” diyerek korku duvarlarının yıkılması gerektiğini ifade ediyor.
Artı Gerçek’ten Ahmet Tirej Kaya’ya konuşan ve kendini yazar olarak tanımlayan Arat, nedenini şöyle anlatıyor: “O gece (15 Temmuz) Erdoğan, dönemin Başbakanı Binalı Yıldırım ve bazı seçilmişler darbe yapılmakta olduğunu açıklamıştı. Ben de bu durumu tiyatro olarak değerlendirmiştim. Bunun karşılığında 6 buçuk ay ev hapsinde, iki yıl cezaevlerinde tutuldum.”
‘Sadece tweet atmıştım’
20 Temmuz 2016 tarihinde Adana Emniyeti TEM Şube ekiplerince evinden gözaltına alındığını söyleyen Arat, emniyette maruz kaldığı psikolojik işkenceyi ise şu sözlerle anlatıyor: “Beni emniyetin mutfağına götürüp orada Erdoğan’ın sesini dinlettiler. Tepki göstererek kapatmaları gerektiğini söyledikten sonra beni alıp nezarethaneye götürdüler. O gece ifadem alınmak üzere götürüldüğüm odada da Erdoğan’ı dinletmeye başladılar. ‘Kapatmadığınız taktirde ifade vermem’ dedim ve kapattılar. Tabi orada psikolojik işkenceye maruz kaldım. Ertesi gün ev hapsiyle serbest bırakıldım. Ardından hakkımda kurulan mahkûmiyet hükümlerinin kesinleştiğini internet sitelerinden öğrendim. Oysaki ben sadece tweet atmıştım.”
Cezaevlerindeki ‘engeller’
Yargıtay’ın gecikmiş temyiz başvurusunu kabul etmesi üzerine 4 Temmuz 2019 tarihinde tahliye olan Arat, şimdilerde özellikle tutuklu ve engelli KHK’lilerin sorunlarını duyurmaya çalışıyor. Arat, cezaevlerinde kalan engellilerin duruma ilişkin de şunları ifade ediyor: “Bildiğiniz gibi Türkiye’nin sosyal devlet statüsünde olduğu iddia ediliyor. Ne yazık ki devlet mahpus engellilere dahi sahip çıkmıyor. Avrupa standartlarına göre cezaevi yaptıklarını iddia ediyorlar. O cezaevlerinin koğuşlarında ikişer tuvalet var. Birisi bedensel engelliler için alafranga yapılmıyor mesela. Koğuşların iki katlı olması hasebiyle bedensel engelli kişiler akülü araçları ya da tekerlekli sandalyeleriyle ikinci kata çıkamıyor. Boğaziçi Üniversitesi Görme Engelliler Teknoloji Merkezi tarafından hizmet verilen telefon kütüphanesinden faydalanmalarına izin verilmiyor. Cezaevlerinde bulunan görevlilerin ve mahpusların geneli işaret dilini bilmiyor ve dolayısıyla işitme engelli mahpuslarla sağlıklı iletişim kurulamıyor.
Bir de bu işin yargı boyutu var. Yargılanmamın yapıldığı mahkemenin başkanına yüzden 90 ağır görme engelli olduğumu, mahkeme evraklarının kabartma yazılı bir şekilde tarafıma tebliğ edilmemesi ve okuma-yazma araçlarının temin edilmemesi halinde sağlık bir şekilde savunma yapamayacağımı söyledim. İlgili taleplerim yargılanmamım yapıldığı mahkeme tarafından reddedildi.”
Engelliler sürgün ediliyor
“R Tipi zindanları, İstanbul Adli Tıp Kurumu’nun engelli ve hasta mahpusları tahliye ettirmemesi için inşa ediliyor. Bu nedenlerle, ‘Yaşamlarını yalnız başlarına idame ettiremeyen engelli ve hastalara R Tipi cezaevlerinde kalmaları uygundur’ raporu verilmeli.” Arkadaşlarım da şahittir, bizim koğuşumuz 2-3 haftada bir temizleniyordu. Koğuşumuzun banyosu sürekli tıkanıyordu. Görme engelli bir avukat arkadaşım soyundu ve koğuşun avlusunda banyo yaptı. Siyasi nedenlerle cezaevlerine atılan engellilerin makul talepleri genelde karşılanmadığı gibi onlara ve vasilerine sorulmadan, ilçe devlet hastanelerinin heyet kurullarında haklarında ‘R Tipi’nde kalması uygundur’ içerikli bir rapor veriliyor. Bu rapor doğrultusunda engelli mahpuslar Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü tetkik hâkimleri tarafından ‘hastalık nedeniyle’ nakil denilerek R Tipi zindanlarına sürgün ediliyor.”
‘Sağcılarda bir mücadele tekniği yok’
Geçmişte ‘solculara karşı mesafeli olduğunu’ söyleyen Arat, ‘yaşadığı sürecin öğrettiklerini’ ise şu sözlerle özetliyor: “Solcuların bugüne kadar hep ezildikleri, zulme maruz kaldıkları için bir mücadele ve direniş taktikleri var. Muhafazakâr kesim genel olarak devlete biat kültürüyle yetiştiği için başlarına bugüne kadar böyle olaylar gelmedi ve dolayısıyla bir korku imparatorluğu hâkim. Ben 1 Mart 2020 tarihinde solcuları tanımaya başladım. İstanbul Barosu’nda Direnişler Meclisi tarafından düzenlenen ‘Adalet İstiyorum Forumu’na konuşmacı sıfatıyla katıldım. Orada dedim ki, “Biz neden olaylara tek pencereden baktık?” Dolaysıyla devlete biat kültürüyle yetişen sağcılarda bir mücadele tekniği göremiyoruz. Bir korku hâkim. Oysaki bizler bu korku duvarlarını beraber yıkamazsak, zalimler ve emir erleriyle mücadele edemezsek bu zulümler katlanarak devam eder ve herkes de payına düşeni almış olur.”
‘Haksızlığa ses çıkarılır sanıyordum’
Yaşadığı mağduriyetleri yalnızca Medya Haber ve Stêrk TV ile çeşitli YouTube kanallarında anlatabildiğini söyleyen Arat, sözlerine şöyle devam ediyor: “Türkiye’de bulunan TV kanallarına, gazetelere, haber ajanslarına yazarak bizzat irtibat kurdum. Ne yazık ki sorunlarımız haberleştirilmiyor. Bir defa herkesin şunu çok iyi bilmesi gerekiyor: Ben sadece Gülen grubu iddiasıyla mağdur edilen engelliler için mücadele etmiyorum. Eğer mağdurlar ve masumlar ayrıştırılırsa, onlara ses olunmazsa ve ötekileştirilirlerse korku imparatorlukları genişler, zalimler zulümlerini artırır. Ben geçmişte Türkiye milletini, ‘Çok güçlü, necip bir millet, her haksızlığa ses çıkaran bir millet’ olarak biliyordum. Hastanelere ve adliyelere 8-10 asker eşliğinde ve ellerim kelepçeli götürüldüğümde insanların bu duruma tepkisiz kalmasına çok üzülüyordum. Bu milleti çok yanlış tanıdığımı anladım. Stêrk TV çalışanları bana, “Kendinizi Kürtçe ifade edemeyecekseniz Medya Haber’de Türkçe konuşabilirsiniz” dediler. Ben de, “Medya Haber’de tekrar Türkçe konuşursam, hiç Türkçe bilmeyen Kürtler nasıl duyacak bu zulümleri” dedim ve Stêrk TV’de Kürtçe konuştum.”
“Adaletsiz kalacağıma aç kalırım’
Ölüm oruçlarında yaşamını yitiren Grup Yorum’un iki üyesi Helin Bölek ve İbrahim Gökçek ile Mustafa Koçak ve ölüm orucunu sürdüren ÇHD’li avukatların sesini duyurmak için de üç günlük destek açlık grevi yapan Arat, son olarak, “Öncelikle ben açlık grevleri ve ölüm oruçlarını tasvip etmeyen bir insanım. Yalnız ÇHD mensupları, Grup Yorum’un hayatını kaybeden iki üyesi ve Mustafa Koçak adil yargılanma talebiyle ölüm orucundaydı. Bu kişiler neden ölüm orucuna giriyor? Kamuoyunun dikkatini yargılamalara çekebilmek adına. Ve ben şöyle düşündüm; ‘Cüneyt, senin bu insanları anlayabilmen, yürütmekte oldukları mücadeleyi bedeninde, kalbinde ve ruhunda hissedebilmen gerekiyor. Peki, bu insanları nasıl anlayacaksın? Onlar için destek açlık grevi yaparsan onları anlayabilirsin.’ -O zaman zannediyorum Helin Bölek’i kaybetmiştik- Daha sonra ben üç gün süreyle destek açlık grevi yaptım ve bunu sosyal medyada duyurdum. Bu süreçte aç yaşayabileceğimi ama adaletsiz yaşayamayacağımı bir kez daha anlamış oldum. Onların direnişlerini candan ve yürekten destekliyorum.”
Kaynak: Artı Gerçek