Serhat Bucak
Kürtlerin Şeyh-ül Muhariri, dedesi, amcası, ağabeyi, bilgesi kısaca her şeyi olan Apê Musa’nın bu yıl doğumunun yüzüncü yılı. Sömürgeciler ve onların yerli maşaları onu şehit etmemiş olsalardı bugün yüz yaşında idi.
Apê Musa Mardin’in Nusaybin ilçesi Stélilé (Akarsu) Bucağının “Zivingé” köyünde 1920 yılında dünyaya gelir. O dönemde dünyaya gelen her Kürt çocuğu gibi hangi ayın hangi gününde dünyaya geldiğini bilmez. Yani doğum günü meçhuldür. Köyünün ismi Zivingé’dir. Zivingé Kürtçe’de kışlak, kışın koyunları barındırmak için mağaradır. Altmış beş yıl sonra onun deyimi ile “sanki atına ve köpeğine ad takar gibi” köyünün ismi “Eski Mağara” olur.
İlkokulu Mardin’de okur. Girdiği yatılı parasız ortaokul imtihanlarını kazanır. Orta öğretimini Adana Lisesi’nde tamamlar. Dersim harekatı sırasında bir gece mütalaasına (yatılı okullarda ders çalışma saati) sınıfa girince bir grup öğrencinin Seyit Rıza’nın şehit eşi Besê anaya küfretmeleri üzerine o da Atatürk’ün annesi Zübeyde hanıma küfür eder. Adana Kuruköprü Karakolu’nda görevli bir komiserin oğlu onu babasına şikayet eder. Ertesi gün Apê Musa ilk defa Türk polisiyle karşılaşır. Gözaltına alınır. Bu karşılaşma kendisi şehit düşene kadar aralıksız devam eder.
1941 yılında İstanbul’dadır. Edebiyat fakültesi Felsefe bölümüne kayıt yaptırır. Hukuk Fakültesi’nde okuyan Faik Bucak ile daima beraber olmak için kaydını Hukuk Fakültesi’ne aldırır. Sonra M. Remzi Bucak’ın öncülüğünde Faik Bucak ile birlikte “Dicle Talebe Yurdu”nu kurarlar. Amaç hem yoksul Kürt çocuklarının barınacağı bir yer temin etmek, hem de asimilasyon sonucu kimliğini unutmaya yüz tutumuş Kürt öğrencilerin ulusal kimliklerine sahip çıkmalarını sağlamaktır. Dicle Talebe Yurdu modern Kürt yurtseverliğinin ilk basamağı olur. Yine M. Remzi Bucak, Yusuf Azizoğlu, Ziya Şerefhanğlu ve Faik Bucak ile birlikte aynı yıl “Kürtleri Kurtarma Cemiyeti’ni kurarlar.
1948 yılında “Dicle kaynağı”, 1951 yılında da “Şark Postası”nı çıkartır. Onun ününe ün katan gazete ise 1958 yılında Diyarbekir’de çıkartılan sahibi rahmetli A.Efham Dolak, Yazı İşleri Müdürü de merhum Apé Canip Yıldırım olan “İleri Yurt” gazetesidir.
Onu bu gazetede fıkra yazarlığı yaparken görürüz. Gazetenin birinci sayfasına “Ama Ne İleri Yurt“ köşesinde Kürdlerin ve Kürdistan’ın düşürülmüş halini anlatan sosyal içerikli fıkralar yazmaktadır. Bu nedenle de Saray kapısındaki Diyarbekir adliyesinin devamlı müşterisi olmuştu. 23 Nisan 1958 günü yazdığı fıkra aynen şöyle idi: “23 Nisan Höbür, höbür dökülmüşler sokağa kırmızı, beyaz, yeşil, sarı Diyarbekir çocukları”.
Karakoldan savcılığa gitmesi için celp kağıdı gelir. Savcılığa gider. Savcı kendisine sorar: “Musa bey bu kırmızı, beyaz, yeşil, sarı Diyarbekir çocuklarından neyi kast ediyorsun”. Yanıtlar “Diyabekir’in fakir çocuklarına 23 Nisan’da renk, renk elbiseler aldırtıyorlar. Çocukların giydiği bu elbiseleri anlatıyorum.” Savcı güler: “Musa bey biz sizin ne demek istediğinizi iyi anlıyoruz. Bizi saf sanmayın”. Bir gün mahkemede kendisine “Ama Ne İleri Yurt’un manası nedir?” diye sorulur. Kendisi cevaplar: “Kendi gazetemizle dalga geçiyorum. Harflerin birisi Mardin’e, diğeri Halep’e bakıyor”.
Mahkemelerde sadece ders vermez, dinleyicileri kırar geçirirdi. 12 Mart 1971’de DDKO davasının yargılanması sırasında bir gün mahkeme heyeti duruşma salonuna girer. Herkes ayağa kalkar, Apê Musa önündeki sıraya başını koymuş uyuklama pozisyonundadır. Ünlü Askeri hakim Hamdi Sevinç katibe “Yaz kızım sanıklar hazır, bağsız olarak yerlerini aldılar. Musa Anter uyuyor.” Hamdi Sevinç “Kalk bakalım Musa Anter” der. Apê Musa ağır, ağır başını kaldırır. Hamdi Sevinç sorar “Niçin uyuyorsunuz”. Ape Musa yanıtlar; “Uyuyorum çünkü belki rüyamda adil bir mahkeme görürüm” der. Tüm hazır sanıklar kahkahalarıyla salonu çınlatırlar.
Hatıralarım kitabının ikinci cildinde şunları yazar: “Kürtleri Kurtarma Cemiyeti’ni kurduğumuz dört arkadaşım yaşadıkları sürece yeminlerine bağlı kaldılar. Birisi ise düşmanların kurşunlarıyla şehit düştü. Bilsemki onunla diğer tarafta buluşacağım ben de onun gibi şehit olmak isterim. Ben sanki yaşıyor muyum? Şimdilik Allah ısmarladık Fayıkooo. Lolo. Buluşmak üzere”. Sömürgeciler onu da işbirlikçi Kürtlerin eliyle şehit ettiler. Apê Musa’nın duası kabul olundu. Kızkardeşi Wedha İlhan Anter anlatıyor: “Faik Bucak’ın mezarından aldığı toprağı hep cebinde taşırdı. Öldürüldüğü zamanda bu toprak el çantasında idi”.
Onların arkadaşlıkları, yoldaşlıkları çok farklıydı. Şimdiki gibi iki Kürt biraraya gelince, üçüncü Kürdün dedikodusunu yapmazlardı. Apê Musa’yı 1958 yılında şehit babam, Apê Canip Yıldırm, Apê Edip Altınakar ile birlikte Turistik otelde yemek yerlerken tanımıştım. Otuz dört yıl benim öğretmenim, hapis arkadaşım, gözaltı arkadaşım, müvekkilim oldu. Sahibi olduğum “Yeni Ülke” gazetesinde köşe yazarlığı yaptı.
Onun şehit babam için yazdığı cümleyi ben de onun için tarihlerini değiştirerek yazımı bitirmek istiyorum: “Apê Musa ile amca yeğenlik ilişkilerimiz otuzdört yıl devam etti. Kah beni mutlu etti, bazen de hayatımı zehir etti”. Tüm ısrarıma rağmen Diyarbekir’e kitaplarını imzalamak için gitmekten vazgeçmedi. Bana “Siz gençler kendinize dikkat edin, ben yetmiş dört yaşındayım. Bana kimse bir şey yapmaz” diyordu. Şahadeti kardeşinin şahadeti gibi karanlıktır. Ama bir gün mutlaka aydınlanacak.
Yerin aydınlık olsun aziz insan. Kardeşine ve tüm şehitlerimize selam söyle.