Geçtiğimiz gün tahliye edilen DİHA muhabiri Gökhan Öner, Cezaevindeki her şeyin kendilerine yasaklandığını ama AKP’li imamların cezaevi içerisinde cirit attığını söyleyerek içerideyken ölümle tehdit edildiğini söyledi.
Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile kapatılan Dicle Haber Ajansı (DİHA) muhabiri Gökhan Öner, Denizli’de 27 Nisan 2018’de yapılan eş zamanlı ev baskınlarında 4 kişi ile birlikte gözaltına alındı. 4 Mayıs’ta çıkarıldıkları mahkemece tutuklanarak Denizli D Tipi Kapalı Cezaevine gönderildi. “Örgüt üyesi olmak”, “örgüt propagandası yapmak” iddiasıyla yargılandığı davada 90 gün tutuklu kalan Öner, 26 Temmuz 2018 tarihinde görülen duruşmasında “Adli kontrol şartı” ve yurt dışı yasağı getirilerek tahliye edildi. Öner, gözaltı ve cezaevinde yaşadıklarını anlattı.
27 Nisan sabahı ev baskınında Polis Özel Harekatın (PÖH) yüzüne uzun namlulu silahları dayayarak “Vatana ihanetin bedelini ödeyeceksin” dediğini ve darp edildiğini belirten Öner, Denizli Emniyet Müdürlüğü’nde zorla kendilerini MİT olarak tanıtan kişilerle görüştürüldüklerini söyledi. Öner, “Avukat görüşmesi var diyerek bizleri emniyette bulunan avukat görüşme odalarında zorla görüştürdüler. Avukatlarımız ise emniyete geldikleri ilk günlerde ise avukat görüşmesi odalarında tadilat var gerekçesi ile koridorlarda avukatlarımızla konuştuk. Avukata verilmeyen görüşme odaları MİT’e ayrılmıştı emniyette” dedi.
‘Ölümle tehtid edildim’
Gözaltında İstanbul’da ev baskınlarında öldürülen Dilek Doğan ve Dilan Kortak’ın kendisine hatırlatıldığını aktaran Öner, “Şahin isimli polis ‘Şuan senin yaşıyor olman bir mucize’ diyerek tehditlerde bulundu. Dilek’in, Dilan’ın ve diğer katledilen gençlerin isimlerinin olduğu listede DİHA’da haber yaptığımdan kaynaklı benim ismimin de yer aldığını belirtiler” diye konuştu. MİT olarak kendilerini tanıtan kişilerin, kendisiyle birlikte gözaltına alınan Mehmet D. ve Erol B.’ye ajanlık dayatmasında bulunduğunu aktaran Öner, her iki kişinin de aileleri ile tehdit edildiklerini belirtti. Tutuklama kararının ardından götürüldüğü Denizli D Tipi Kapalı Cezaevi girişinde çıplak arama ve tehditlere maruz kaldığını belirten Öner, öldürülen ve tutuklu bulunan özgür basın çalışanlarının direniş çizgisinin bu süreçte kendisine güç ile umut kaynağı olduğunun altını çizdi.
‘Cinsiyetçi söylemlere maruz bırakıldım’
Cezaevinde 4 gün boyunca böceklerle istila edilmiş, insan dışkısı bulunan, çok pis kokan bir hücrede tutulduğunu ifade eden Öner, şunları söyledi: “Sürekli ağır cinsiyetçi söylemlere maruz bırakıldım. Hasta olduğumdan kaynaklı revire çıkmak istedim. Fakat bu talebim ‘Teröriste burada tedavi hakkı yok. İhanet etmeden önce tedavini olsaydın’ diyerek reddedildi. 4 gün boyunca su dahi vermediler. Tuvalette paslı akan musluktan su içmeye zorlandım. Yan hücremde bulunan adli tutuklular ise gazeteci olduğumu duyduktan sonra adli tutukluların yaşadıklarını gündeme getirmemi istediler. Özgün Ö. isimli adli tutuklunun hücre şartlarından kaynaklı hücrede intihar etmeye kalkıştığını, hastaneye kaldırılmak yerine 6-7 gardiyan tarafından yüzü kanlar içerisinde kalana kadar darp edildiğini tarafıma aktardılar. Gördüğü şiddetten 2 gün sonra ise ancak hastaneye götürüldüğünü belirtti. Muharrem A. isimli adli tutuklu ise çıplak arama esnasında gardiyanların kendi cinsel bölgelerine elle temasta bulunduğunu, ağır şekilde taciz edildiğini fakat korkudan tepki veremediğini orada bana aktardı.”
‘Fotoğraf çekmek dahi yasaklanmıştı’
Cezaevinde OHAL sürecinde yaşanılan hak gasplarının hala devam ettiğine dikkat çeken Öner, “Sosyal haklarının hiç birinden özellikle biz siyasiler faydalanamıyorduk. Yazdığımız dilekçelere ise çoğu zaman dönüş dahi yapılmadı. Tarafımıza gelen ve bizim yolladığımız mektupların hiç biri adresine ulaşamadan ne hikmetse kayboluyordu. Mektuplar adrese ulaşmadığı halde ise ücretleri hesaplarımızdan kesiliyordu. Koğuşumuza gelen yemekler de yenilemeyecek düzeydeydi” dedi.
Cezaevi idaresi tarafından tüm kitapların yasaklandığı, siyasi tutuklulara dışarıdan gelen kitapların verilmediğini dile getiren Öner, “Denizli 1’inci Ağır Ceza Mahkemesinde kitaplarımızın gasp edilmesi için açtığımız davayı kazandık. Fakat cezaevi idaresi mahkemenin kararını tanımayarak engellenmeye devam etti. OHAL’in kaldırılmasının ardından ise bir kitap alabilirdik. Diğer kitaplarımızın toplatılma kararı olmamasına rağmen güvenlik riski yaratabileceği gerekçesi ile el konuldu. Aram Yayınevine yönelik ise ne tür kitap olursa olsun tarafımıza verilmiyordu. Siyasi tutukluların koğuşta fotoğraf çekmesi dahi güvenlik gerekçesi ile yasaklanmıştı. Fotoğraf çekmenin cezaevinin güvenliğini nasıl riske sokacağı ise akıl erdiremez bir durumdu” diye konuştu.
‘Herşey yasak imam serbest’
OHAL süreci boyunca tüm hakların gasp edildiğini, avukatları ile dahi haftada yarım saat görüşme hakkı tanındığını belirten Öner, “Cezaevinde her şey yasaktı sadece imamların cezaevi içerisinde cirit atması yasak değildi. Koğuş arkadaşlarım sürekli imamların cezaevinde dolaştığını, kendilerinin talepte bulunmadığı halde imamların siyasi tutukluların bulundukları koğuşa geldiklerini, kendilerini AKP’li olarak tanıtıp propaganda yaptıklarını belirtiler. Arkadaş görüş hakkımızın gasp edildiği, kitap ve fotoğrafın güvenlik riski yarattığı cezaevinde AKP’li imamların AKP’li imamların . Arkadaşlarımızın tepki vermesi üzerine ise bu imamlar son süreçlerde koğuşlara gelmiyordu” diye konuştu.
‘Hasta tutsaklar için işkence merkezi’
Cezaevlerinin hasta tutuklular için işkence merkezine dönüştüğünü kaydeden Öner, devamla şunları söyledi: “Diş doktoruna çıkmak için yazdığımız dilekçelere dönüş dahi yapılmıyordu. 10 aydır Denizli D Tipine sürgün gelen Nuri Bağış isimli koğuş arkadaşım çenesindeki kırık ve tedavinin yarım kaldığından şuan yemek dahi yiyebilecek durumda değil. Nuri arkadaşımız için yaptığımız tüm başvurular karşısında cezaevi yönetimi sessiz kaldı. Tedavisi yapılmadığından kaynaklı günden güne eriyordu. Revire çıktığımızda ise hastalıklarımız sadece geçiştiriliyordu. Aşırı göz yanmasından çıktığımız revirde doktor ‘o zaman kitap okumayı bırakın’ diyerek kontrol dahi yapmıyordu. Damlalarla geçiştiriyordu bizleri. Cezaevinde bulunan sağlıkçıların tutuklulara cinsiyetçi söylemlerle hakaret ettiklerine defalara tanıklık ettim.”
‘Baskılar katmerleşerek devam etmekte’
Gazeteci olarak tutuklandığından kaynaklı cezaevi yönetimi tarafından tehdit edildiğini aktaran Öner, son olarak şunları söyledi: “İlk geldiğimde 4 gün hücrede tutulmuştum. Koğuşa verildiğimde ise başgardiyan tarafından ‘Eğer bu cezaevi ile ilgili haber yapmaya kalksan ya da dışarı bilgi yollamaya çalışırsan o 4 gün kaldığın hücrede bir ömür geçirmek zorunda kalırsın’ diyerek tehditlerde bulundular. Bu engellemelerden dolayı yazdığım mektuplar yerine ulaşmıyordu. Açık görüşlere çıktığımda ise taciz boyutuna varan aramalara maruz bırakılıyordum. Dışarıda özellikle Kürt basınına yönelik baskılar içeride de katmerleşerek devam etmekteydi. Fakat bunlar hakikat arayışımın önünde bir engel teşkil etmedi. Bu baskılar hakikat arayışımız önünde bir engel oluşturamayacaktır. Her nerede olursa olsun var olan karanlığa karşı tüm gerçekleri halklar için cesursa kalemimle yazmaya devam edeceğiz.”
MA / Ruken Demir