Gezi’nin 7. yılı dolayısıyla polis tarafından yaralanan Okan Göçer ve Volkan Kesanbilici gazetemize konuştu
Gülcan Dereli
Gezi’de yaralanan binlerce eylemciden biri olan Okan Göçer ve Volkan Kesanbilici ile yaşadıklarını konuştuk. Defalarca ameliyat olan Okan Göçer kafasının bir bölümünü kaybetti. Volkan Kesanbilici ise bir gözünü kaybetti. İkisi de mücadeleden yaşama olan tutkularından vazgeçmemiş ve yine olsa yine giderdim diyecek kadar yaptıklarının ve yaşadıklarının bilincine varmış iki yaşam sevdalısı. Gezi’nin 7. yıl dönümüne dair hazırladığımız dosyamızın 2. bölümünde Okan Göçer ve Volkan Kesanbilici yaşadıklarını bizimle paylaştı.
Uyanacağına kimse inanmamış
Polisin attığı gaz fişeği ile ağır yaralan Okan Göçer, “Aynı şeyleri yine yaşayacağımı bilsem de yine giderdim” diyor. Göçer, kafasından yaralanan ve 4 ağır ameliyat geçiren eylemci. Bu röportajı Okan Göçer ile son ameliyatına girmeden saatler önce yaptık. Yaşama sevdalı bir insan. Yaşamı herkes için yaşanılır kılmak için mücadelesinden asla vazgeçmeyeceğini kurduğu her cümlede anlatıyor. Büyük zorluklar yaşamış. Yaralandığında bulunduğu yerde 8 ambulans olmasına rağmen hastaneye normal bir araçla götürülmüş. O anı şöyle açıklıyor: “Çünkü ambulanslar o sırada polise gaz fişeği taşımakla meşguldü. “23 gün yoğun bakımda kalmış, uyandığında yanında yoğun bakımda olan Berkin Elvan’ın gözlerinin açık olduğunu söylüyor. Berkin’in bilincinin kapalı olduğunu çok sonraları anladığını belirtiyor. Uyanacağına kimse inanmamış. Doktorlar sevinçten ne diyeceğini şaşırmış. Ancak yoğun bakımda kasları eridiği için yaklaşık bir buçuk ay yürüyememiş.
Okmeydanı’nda bir ameliyat öncesi buluştuğum Göçer’in yanında halası var. Ona acı çektirmemek için nasıl çabaladığını anlatıyor ve Mücella Yapıcı’yı çok sevdiğini, çok değer verdiğini söylüyor ve ekliyor: “O benim canım. Ceza alsa gidip yerine yatarım.” Bu uzun röportajı mümkün olduğunca özetlemeye çalıştım. Araya da Göçer’in röportaj sırasında okuduğu şiirleri sıkıştırdım.
İlk cop yeme hikâyesiyle röportaja başlayan Göçer, haksızlığa uğrayan ve başörtüsü eylemi yapan tesettürlü kadınlara destek eylemine gittiği sırada yaşadığını anlattı. Ve sonra devam etmiş, bir işçi eyleminde yaşadıklarını şu sözler anlatıyor: Cihangir’de bir işçi eylemine katılmıştık. Şimdi çalışanlar sağ görüşlü insanlar, şimdi bizi gördüler falan biz desteğe gidiyoruz. Sonuçta bizim için gerçek olan insanların hakkını almasını sağlayan bir direniş, işçi harekete destek vermek için hangisi olursa olsun gideceğiz yani, bizim katılmamız lazım, bizi almadılar, güvenlik kuvvetleri bunlara saldırdı, bunları püskürttüler yani, işçileri fabrikayı işgal etmişler, çıkaracaklar iş yerinden orada patron rahat edecek kısacası. Biz bir girdik polislerin içine püskürttük, adamlar aldı bizi içlerine ya biz sizi böyle bilmiyoruz… Pis saldırdı polis bunlara biz buna da bunlara aynı derecede karşılık vermek zorunda kaldık. Bundan sonra zaten bana küfür eden dayının evine gittik. O beni evine götürdü yani, dedi sen benimlesin.”
İşten çıkarıldı
Sağlık sorunlarından dolayı Kartal Belediyesi’nde çalışırken yaşadığı zorluklarını anlatan Göçer, “İçişleri Bakanlığı kararı ile çıkartıldım. İş yerinin inisiyatifindeydi, isterse çıkarmayabilirdi. Kartal Belediyesi, 2018 Mart’ın 31’inde işimi sonlandırdı. Haziran’ın 1’inde işe geri dönüş oldu. Güvenlik soruşturması kalktı, benim davamda değil ama emsal karar olarak gösterilebiliyor. Şu an Kartal Belediyesi beni kadroya alıp çalıştırabiliyor. Bekliyoruz” diyor ve şunun bilinmesini istiyor:
Hakkımı istiyorum
“Bu röportajı okuyacak olan insanların hepsinin de şunu bilmesini istiyorum. Ben bu yaşadıklarım doğrultusunda hiçbir şekilde artı avantaj, torpil, kısacası adam kayırma falan gibi bu tür şeyleri kesinlikle ve kesinlikle istemeyen bir insanım. Bu benim kendi duruşuma, siyasi görüşüme, vicdanıma, hukukumla bir olmaz, tutmaz, boşa vurulmuş olurum. Ben öyle bir insan değilim. Ben bir şekilde hakkım olanı istiyorum. Başka bir şey değil yani ben eğer iyi de kafam çalışır, bu arada ben teknik anlamda da insani anlamda kötü olmadığımı düşünürüm.”
‘Biber gazı oley’
Gezi’de vurulma anını anlatan Göçer, “Taksim’e İngiliz Konsolosluğu’nun tam karşısındaki Gezi’ye ilk giren barikat var ya işte o barikatın en önündeydim ben. İlk orada vurulduk zaten. Bir arkadaşım geldi dedi, sen nasıl bir insansın, dedi bunca gazın içinde nasıl duruyorsun hiç geri çekilmiyorsun falan, bunu diyen arkadaşımın da vücudu iyidir yani iri yapılı, biri ayakları yerden kesti beni yani. Ben buna vurdum, dedim biz bedel ödeyeceksek eğer barikatta, insanlık için, özgürlük için, vicdan için bedel ödeyecek olan bizleriz, dedim halk değil. Sen de dedim arkaya çekilip nefes alabilirsin, ben dedim burada duracağım. Hani o biber gazı oley, biber gazı oley marşı gibi bir şey olmuştu, o sırada artık etkilemiyordu bizi yani. İnanç meselesi. O gün zaten vurulduk vurulduğumuz zaman gönüllü bir doktor ilk müdahaleyi yapıyor bana” diyor.
Uyandığı anı anlatan Göçer şöyle dile getiriyor: “Berkin Elvan yanımda yatıyordu benim. Gözleri açık dedim alla alla ilk başta olayın farkında, bilincinde değilim, el işareti falan yapıyorum karşılık vermiyor. Dedim çocuk, lan diyorum bakıyorsun burası neresi bir şey söyle falan. Ne oldu ne olmadı anlamıyorum falan hemşire girdi içeri beni gördü. Ben zaten onun Berkin olduğunun bilincinde değildim. Girdiğimde 62 kiloydum, çıktığımda 46 kiloya düşmüşüm.”
Ameliyat için kemikleri karnında 3 tutulduğunu söyleyen Göçer şöyle anlatıyor: “3 ay sonra ameliyat oldum. Kemiklerim yaramadı. Çöpe attılar o da içime dert oldu. 2014’te bir ameliyat daha geçirdim. Menenjit geçirdim. Beyin suyu kendini boşaltmıyor. Bir şey takılı, karnımda da cihaz var. Beyin suyunu o devridaim ediyor. Kafamda çok ciddi bir çöküntü var. Sürekli ağrı yapıyor. Toplum iyi duruma gelsin dedik, kötü duruma geldik, bedel ödedik. Pişman değilim. Bana sordular, Okan başına bunların geleceğini bilsen yine gider miydin diye. Dedim, bu ne biçim soru Spartaküs niye isyan etti köleliğe karşı. Şimdi Denizler niye mücadele etti, Mahir Çayanlar, İbrahim Kaypakkaya, Hüseyin Cevahir, Erdal Eren niye 17 yaşında ipi göğüsledi.”
“Ölenler dövüşerek öldüler
Gerek yok onların matemini tutmaya.
Akın var akın, güneşe akın.
Güneşi zapt edeceğiz.
Güneşin zaptı yakın.”
‘Gelecek biziz’
Yaşadıklarından pişmanlık duymadığını söyleyen Göçer şunları dile getirdi: “Gezi Türkiye’deki halkların adaleti, insanlığı ve vicdanı değildi. Gezi bütün dünya insanların hakkı, adaleti ve vicdanıydı. Gezi’de Kürtler, Türkler, Ermeniler, Rumlar, Lazlar yoktu. Alevi’si Sünni’si yoktu. Bir ayrım yoktu. Gezi’de insanlık vardı, vicdan vardı. İnsanlar rahattı, özgürdü, düşüncelerini söyleyebiliyordu. Gezi’de bu vardı. Gezi tamamen insanların vicdanı ile hareket ettiği bir şeydi. Türkiye’de 81 il düşün bu 81 ilin 80’inde Gezi eylemleri oluyorsa eğer, bir ülkenin böyle bir hareketi varsa, bunu suç olarak yorumlamak adaletsizliktir…
Akli dengemde bir sıkıntı olmadı çok şükür ama ince ayrıntılarda oldu. 15 bin küsuratlı bir dava masrafını da bana yüklemişler. Hâlâ Danıştay’da. Gezi muhteşemdi aynı günü yaşamak isterim. Aynı şeyleri yaşayacağımı bilsem dahi. Çünkü ben o gün özgürdüm, hürdüm…
Biz yok olamayız, biz kaybolmayız, biz insanlar için bedel öderiz, ödemeye de razıyız. Biz her zaman en önde olmaya razıyız. Ne olursa olsun bizi kötü bilmesinler, biz insanlığı seviyoruz. Bütün insanlığı seviyoruz. Biz ayrım yapmıyoruz. Nerede bir adaletsizlik varsa eğer orada adaletsizliğe karşı duran biri varsa o bedenen ben olmasam dahi orada itiraz eden biri varsa işte o benim.
Ben yok olmam.
Spartaküs’ün köle ordusunun neferiydiler,
Paris barikatında umut oldum direndim,
Sen tarihin oğlusun yaşadın on bin yıldır, diyor şairimiz. Biz buyuz, dünya var oldukça bedenen yok olsak da düşünce anlamında hiç yok olmayacağız. Gelecek biziz.
Ya ben Türkiye’deki Türklerin değil, Kürtlerin, Lazların, Çerkeslerin değil, ben Afrika’daki insanları da düşünüyorum. Ben uzak Amerika’dakileri, Amerika’da yaşayan evsiz barksızları düşünüyorum. Ben Uygur Türklerini düşünüyorum. Ben İran’daki Êzidîleri düşünüyorum. Ben Türk değilim, Kürt değilim, Laz değilim, İngiliz de değilim Fransız da değilim, ben insanım. İnsanlığı düşünmem lazım. Bütün insanları düşünmem lazım. Öyle bir şeyimiz oldu.”
Gezi bugün halkları birliğe çağırıyor
Volkan Kesanbilici için mücadele hiç bitmemiş. Aksine gözünü kaybettikten sonra mücadeleye dört elle sarılmış. 7 yıl oldu diye sözlerine başlayan Kesanbilici, “Ben de 31 Mayıs 2013’te polisin attığı bir plastik mermi içinde yüzlerce demir bilyenin olduğu plastik mermi ile gözümü kaybettim. Hatta Emniyet’e ve İçişleri Bakanlığı’na hatta Meclis’te soru önergesinde sorulduğunda envanterinde olmadığını söyledikleri bir silahla vuruldum ama o bizim gözümüzdeydi, dolayısıyla ben bir buçuk ay onları taşıdım hâlâ da içeride demir bilyeler var. Dolayısıyla inkâr etme şansları yok. Ama buna rağmen bir davamız da yok. Tıpkı Gezi şehitlerinden Ahmet Atakan’ın olduğu gibi. Onun dışında Ahmet Atakan ile birlikte hiçbir yaralının da ceza davası yok ne yazık ki. Tabii her birimiz diğer arkadaşlarım gibi ben de defalarca ameliyat geçirmek zorunda kaldım. En son bu karantina günlerinde 6. ameliyatımı geçirdim. Yaşamımızı yeterince olumsuz etkiledi tabii” diyor.
Şiddet Gezi’yle de bitmedi
O günden bugüne iktidarın, hep bir Gezi Direnişi ile hesaplaşma arzusu olduğunu söyleyen Kesanbilici, “Bu da herkesin görebileceği şekli ile yansıyor zaten demeçlerle olsun. Birçoğumuz işimizden gücümüzden olduk. Ben 2 senedir işsizim. Dükkânımı en son kapatmak zorunda kaldım. Bunun yanı sıra bizim bir davamız yok ama bize bolca dava açılıyor, soruşturma açılıyor. En son şimdi Cumhurbaşkanı’na hakaret davası var ki çok komik Gezi ile ilgili atmış olduğumuz paylaşımdan dolayı. Bundan önce de buna benzer şeyler yaşadık. Ve benim gibi gözünü kaybeden 3 arkadaşım bu baskılardan ve davalardan dolayı en sonunda yurt dışına çıkmak zorunda kaldı. Böyle geçiyor aslında 7 yıl. Hep mahkeme salonlarında ya da hastanelerde, cenazelerde, taziyelerde, çünkü bu şiddet Gezi’yle de bitmedi. Bizden sonra da Suruç’la Ankara ile devam etti ve o insanların hepsi bizim temas ettiğimiz insanlardı. Ankara bizim de bulunduğumuz bir eylemdi. Platform olarak gittiğimiz bir eylemdi. Suruç’taki arkadaşlarımız hepsi bire bir tanıdığımız insanlardı. Bu açıdan 7 yılın çok iyi geçtiğini söylemeyeceğim” ifadelerini kullanıyor.
Gezi ruhunun yansımaları sürüyor
Gezi ruhunun iktidarda endişe yarattığını söyleyen Kesanbilici şunları dile getiriyor: “İktidarın görmek istemediği, onu rahatsız eden iktidarını sarsabilecek ne varsa Gezi’de vardı. Bir kere müthiş bir dayanışma örneği var. Ben uzun yıllardır sokaktayım, direnişin içindeyim ama bu kadar farklı bir kimliğin bir arada olduğu birlikte direndiği sanırım sayılı örneklerden biri, en önemli örneğinden biri. Üstelik lokal olarak da kalmadı. Ülkenin tamamına yayıldı. Dolayısıyla iktidarın yan yana görmek istemediği, onları ayrıştırdığında çok daha kolay mücadele ettiği saldırdığı kesimlerin bir arada olması iktidarı en rahatsız eden şey olduğunu düşünüyorum. Bunların başında da Kürt illeriyle batının bu konuda birleşebilmesi, ortak ses verebilmesi hele ki bunların içinde iktidarı en rahatsız eden şey olduğunu düşüyorum. Ve bunun bitmeyen, devam eden bir süreç olduğunu sanırım bizim gibi iktidar da görüyor. Çünkü zaman zaman Gezi ruhunun yansımaları oluyor. Yeri geldi sandıkta bu dayanışma gösterildi. Yeri geldi sokakta bu dayanışma gösterildi. Çevre eylemlerinde de Gezi’den gelen o dayanışma ruhu ve bugüne kadar birbirine uzak kalan kesimlerin birleşmesi buralarda da sergilendi, yaşandı. Ben dolayısıyla iktidarın bundan çok rahatsız olduğunu düşünüyorum, bu da Gezi’nin yaşayan bir süreç olduğunu tırnak içinde iktidar için bir tehlike oluşturduğunu halen görüyoruz hep beraber.”
Aynılıkları ortaya çıkarmalıyız
Gezi’nin kendisi için çok şey ifade ettiğini dile getiren Kesanbilici, sözlerini şöyle tamamladı: “Ben ya da herhangi birisi tek başına bunu tanımlamasının çok doğru olduğunu düşünmüyorum. Çünkü çok fazla bileşeni olan herkesin katıldığı bir direnişti. Ama hemen hemen önümüze çıkan her koşulda Gezi’nin o gün söylediği, haklı olduğu şeyleri görüyoruz. Mesela sandıkta yaşanan bu hukuksuzluk, hukuk tanımamazlıkta görüyoruz ki Gezi’nin sokak ısrarının ne kadar doğru olduğunu görüyoruz. Çevresel sorunlarda bugün yaşadığımız pandemi de dahil Gezi’nin çevre duyarlılığında ne kadar haklı olduğunu görüyoruz. Gezi dediğimiz gibi birçok kesimi bir araya getirmişti. İktidara karşı böyle mücadele edilmesi gerektiğini söylemişti Gezi. O günden bugüne iktidarın hep bu kesimleri ayrıştırarak bir mücadele etme isteğinden bu konuda da Gezi’nin ne kadar haklı olduğunu görüyoruz. Ve şunu söyleyeceğim: Katıldığım onca protesto, katıldığım eylemden Gezi’nin farkı şuydu, insanlar doğal olarak kendini ön plana koyarlar kendi canlarını kurtarmayı düşünürler. Gezi’de iş çok başkaydı. Herkesin kendisini ikinci plana atıp yanındakini koruma, kollama kurtarmak için uğraştığı çok güzel bir direnişti. Sanırım tekrar o ruha ihtiyacımız var. Birlik olmaya, haklılıkları değil de aynılıkları ortaya çıkarmaya ihtiyacımız var. Gezi 7. yılında bana hâlâ bunu söylüyor.