Kürt dili, kültürü ve siyaseti için önemli bir sembol olan Celadet Eli Bedirxan’ın ismini taşıyan kütüphane Siirt’te kayyum eliyle yıkıldı. Cigerxwin, Ehmedê Xani, Musa Anter, Mehmed Uzun gibi Kürt toplumu için edebiyat, düşün, politik sembollerin isimlerinin verildiği birçok kültür merkezi, sokak, cadde, park ve bahçe vb bütün mekanlar ya yıkıldı ya değiştirildi ya da isimleri Kürtlere katliam, zulüm yapmış isimlerle değiştirildi.
İşin ironisi bu isimleri ilgili yerlere, mekanlara veren, kürt kültürünün sembolleriyle bütünleşmeseni, canlı kalmasını amaçlayan HDP belediyeleridir. Bu sembolleri de yıkan, yok eden devlete ait güçler. Haliyle Kürtlerin, demokrat ve vicdan sahibi insanların devletin ilgili birimlerine tepki göstermesi, bu çerçevede örgütlenmesi, siyasal, hukuksal, toplumsal arayışlara girmesi gerekir. Fakat aksine HDP’yi eleştiren bir Kürt kesimi var. Onlara göre sembollerin yıkılmasının sorumlusu nerdeyse HDP’dir. HDP ve geniş ölçekte dahil olduğu siyasal düşünce ve hareket Kürtleri asimile ediyor, Türkleştiriyor ve devletin hizmetine koşturuyor.
Yine kurulan kültür merkezlerinde, tiyatro sahnelerinde, müzik birimlerinde, enstitü, tv ve gazetelerde Kürtçenin yaygın, etkin ve yetkin olarak kullanıldığı görmezden geliniyor. Kreşlerin, dil kurslarının açıldığı, bu anlamıyla Kürtçeye giderek artan bir talebin olduğu çok çabuk unutuldu ya da unutturulmak isteniyor. Hakeza toplumun kendi kendini yönetmesi, sivil toplum kurumlarını kurup geliştirmesi, merkezi yapılara ve devlete bağımlılığı minimalize ettiği bir sürecin yaşandığını unutuyor ya da görmezden geliyor. Özellikle Öcalan önderliğinde devletle görüşmelerin yansıması olarak Kürdistan’da ekonominin, sosyal hayatın, turizmin, kültürel aktivitelerin arttığını, Kürtler arasında geriye göçün başaladığı, köylere dönüldüğü, evlerin tamir edildiği ya da yeniden yapıldığı ve tümüyle Kürdistan’da bir canlanmanın olduğu gözden kaçırılıyor.
Devlet çok net olarak gördü ki, bu hareketin öncülüğünde hele hele demokratik ortamda Kürt toplumunun dilsel, kültürel, ekonomik, sosyal, siyasal ve kendini yönetmesi bağlamında gelişme dinamikleri çok güçlü.
Devletin tekrar U dönüşü yapması, şiddeti esas alması, ortamı terörize etmesi, çökertme planını devreye koyması tam da bu sebepten başladı. Milliyetçisi, dincisi, Kemalisti, solcusu, statükocusu yekvücut olup Kürtleri bütün pozisyonlarından eliminize etmeyi, şiddet ve terörle susturmayı, sefalete mahkum etmeyi, asimilasyon çarkı içinde tüketmeyi esas aldı.
Ancak devlet direniş cephesinin bütünlüğünü korumasını önlemek, tek merkezde organizeli hareketini durdurmak, güç birliğini önlemek için çok çaba gösteriyor. Kürtleri birbiriyle çatıştırmak, siyaseten farklı kamplara bölmek ve güçten düşürerek yönetmek, hep planları ve uygulamaları içinde yer aldı. Bu konuda çok tecrübeli. Daha önce kurduğu Hizbullah deneyimi var. Hüdapar eliyle devam eden bu çizgi yetmedi başka alanlara da el atıldı. Özellikle aşiret yapısının çıkar gruplarını dönüştürülmesi, tarikatların yaygınlaştırılarak dini inançların bloke edilmesi, bunlar adına hareket edenlerin AKP gibi sağ partilerde aktif olması, politik ve ekonomik güç odağı olması, Kürtler adına da söz söyleme imtiyazına sahip olması sağlandı. Silahlı koruculuk sisteminin siyaseten de oluşması hedeflendi.
Bunlar yetmiyor ki bu kez daha önce terörizm ve bölücülükle suçladığı PKK ile özdeş tuttuğu, Kürt siyasetinde geçmişi olan birey ve grupların önünü açtı. Yurt dışından Türkiye’ye dönen ve partilerin başına geçen ya da yenisini kuranlar oldu. Medyada, siyasal platformlarda boy gösterdiler. PKK, HDP, STK’ları eleştirdiler.
Yine yetmedi. Şimdi yepyeni bir trend var. Burnundan kıl aldırmayan, kimseyi beğenmeyen, yıllardır canıyla, malıyla, duruşuyla emek vermiş insanları basitleştiren, küçük düşüren, halkın kararlı duruşunu, politik pozisyonunu sıradanlaştıran ve bilinçsizlikle, cehaletle özdeşleştiren bir kesim var. Sosyal medya başta olmak üzere buldukları bütün platformlarda özgürlük hareketine saldırmaktadırlar. Hatta Türk devletiyle işbirlikçi, asimilasyoncu, Kürtleri çıkarları için kullanan, bağımsızlık karşıtı, Kürt devleti karşıtı, ideolojik dogmaları olan bir yapı olarak nitelemekte küçümsemektedirler.
Biraz aynaya baksalar, hangi kuyunun içinde olduklarını görecekler aslında. Mesela bırakınız kayyumlara tepki meselesini, Kürt milliyetçiliğinin sembollerinden olan Celadet Eli Bedirxan adına yapılmış mütevazı bir kütüphane için bile bir tepki göstermediler. Bağımsız devlet isteyen bu kesimlerin Türk tipi milliyetçiliği örnek alıp bayrak vatan millet edebiyatlarını da bir yana bırakalım. Ama bağımsızlık için Türk devletini bu topraklardan çıkarmaları gerekmez mi? Bunun içinde siyasal, düşünsel, örgütsel ve askeri olarak devlet karşıtı olmaları ve bu bağlamda da eyleme geçmeleri gerekmez mi?
Hala Türk devletinin üniversitelerinde, devletin kamu kurumlarında çalışırken, devletten ihaleler alırken, kayyumlarla birlikte iken, AKP ve bilumum partilerle çalışırken bağımsız ve ayrı bir Kürdistan’ı mecbur kılmak nasıl mümkün oluyor?
Türk devleti tecrübelidir. Eğer bu hareketin ciddi olduğunu görseydi tuzla buz ederdi. Başur’un bağımsızlık referandumunun topraklarının yüzde 48’inin elden çıkmasına neden olduğu gibi.
Türk devleti Bakur’da milliyetçi söyleme sığınan bu kesimin yükselmesini, korucular, Hizbullah ve farklı siyasal hareketlerle yapamadığını, bunların yapmasını umuyor. Hatta teşvik ediyor. Kürt toplumunu parçalayıp yönetme ilkesi bunu gerektirir. Bazıları bilerek ve hatta devletle koordineli bu işin içinde iken, büyük çoğunluk özlem ve kaygılarından bu yönelimin etkisinde olabilir. Ama unutulmamalı PKK için 90’lı yıllarda bölücü, ayrılıkçı, terör kavramlarını kullanarak yurt içi ve dışında her türlü saldırıyı yapıyor ve haklı da görülüyordu. Özgürlük hareketi marjinalize ediliyor, sivil alandaki bütün birimleri işlevsiz kılınıyordu. Oysa demokratik yolların esas alınması devletin elindeki şiddet kozunu etkisiz ve gayrı meşru kıldığı gibi Kürtlerin siyasi, ekonomik, kültürel, bilimsel opsiyonlarını da arttırdı.
Devlet Kürtleri sağa itmek, şiddet uygulamaya zorlamak ve terörize etmek istiyor. Bu anlamıyla da sinir uçlarıyla oynayarak Kürt milliyetçiliğini alet etmek, milliyetçilik çatışmasını sokaklara çekip katliamlara zemin hazırlamak istiyor.
Gerçekçi ve uyanık olmak gerek.