Ünlü senarist yazar Dalton Trumbo, önüne dikildiği komiteye tam olarak şöyle diyordu: “Reichtag yangınının arifesindeki günlere benzer bir başkent kuruyorsunuz. Alman tarihini bilenler, bu odanın duman koktuğunu anlayacaklardır. Bu, bir Amerikan toplama kampının başlangıcıdır.”
Trumbo’nun “ifade verdiği” kurumun adı, Amerikan Karşıtı Faaliyetleri İzleme Komitesi’ydi (House Un-American Activities Committe). Kısaca HUAC olarak anıldı sonradan. Çok can yaktı, çok insanın yaşamını söndürdü ve sonraki yıllarda hiç de hayırla anılmadı. Ama şimdilerde Amerika’ya ve hatta kendi aynamıza bakılırsa aslında hiçbir zaman da bitmedi.
Paranoya dönemi
Aslında belki de her şey, 1917 Ekim Devrimi’yle başlamıştı. Sovyetler Birliği’nin kuruluşu ve umulandan fazla yaşaması, bütün kapitalist dünyada ciddi bir tedirginlik yaratmış, aynı süreçlere kapitalizmin ağır iktisadi çöküntülerinin de denk düşmesiyle Batı dünyasında ciddi işçi sınıfı hareketleri gelişirken, komünist partilerin de ivme kazanması gündeme gelmişti. Reel sosyalizm deneyimi, sonradan nereye varmış olursa olsun, özellikle II. Paylaşım Savaşı’ndan sonra gerçekleşen olağanüstü genişleme, bu dünyada paranoya düzeyine varan bir korkuya yol açmış, artık her köşede ‘komünist’ aranan bir döneme girilmişti. Anti-komünist histerinin en güçlü olduğu yer ise tabii ki Amerika Birleşik Devletleri’ydi.
Daha 1919’da “Ülkeyi Ruslara satmak isteyenler” edebiyatı başlamış, özellikle Başsavcı Mitchell Palmer’in başlattığı özel ‘Palmer Baskınları’yla 1919-1920 arasında binlerce kişi sürgüne yollanmış, çoğunun da hayatı karartılmıştı.
Komünistleri ve Rus casuslarını suçüstü yakalayıp mahkûm etmek için Temsilciler Meclisi’ne bağlı olarak kurulan ilk komite ise “Hamilton Fish Komitesi”ydi. 1930’da kurulan komitenin başkanı Hamilton Fish, açıkça bütün dertlerinin “gizli komünistler” olduğunu söylüyordu ve bu uğurda az can yakmamıştı. Aynı süreçte ABD’de de yükselen faşist eğilimler ise ilgi alanlarına girmiyordu bile.
Herkes Rus ajanı!
Ama asıl paranoya 1930’ların ortalarından sonra başlayacaktı. İngilizce adı “House Un-American Activities Committe” (kısa adı, HUAC) olan Amerikan Karşıtı Faaliyetleri İzleme Komitesi 1938 yılında kuruldu. Başlangıçta komite, ilginç bir biçimde komünistlerle faşistleri birlikte izlemek gibi amaçlar koymuştu önüne ama aslında gerçek durum bu değildi. İlk başkanı Martin Dies, asıl meselelerinin komünizm olduğunu hiç saklamamıştı. “Her komünist bir Rus ajanıdır” klişesi artık yerleşmiş, hatta Rusların Nazilerden daha tehlikeli olduğu söylenir olmuştu.
Komiteye 1938–1944 yılları arasında başkanlık yapan Martin Dies zamanında sinema dâhil olmak üzere birçok sektörden önemli isim çağrılıp soruşturmaya tabii tutulacaktı. Komite bu iş için de ‘sorgu’ ya da ‘ifade alma’ yerine daha kibar bir isim bulmuştu: Hearing (dinleme).
O kadar da değil, 1944 yılında Hollywood’da Amerikan Değerlerinin Korunması İçin Sinema Birliği (Motion Picture Alliance far The Preservation of American Values) adlı bir dernek kurulacak, özellikle John Wayne gibilerinin liderliğinde onlar da komünist avına katılacaklardı.
1947’den, yani savaştan sonra ise her şey iyice çığırından çıktı. Senatör McCarthy’den de önce başladı aslında her şey. Başsavcı Tom Clark’ın çeşitli kaynaklardan yararlanarak düzenlediği “listeler” devrededir artık. Artık herkes ‘hain’dir! İşin içine Kore Savaşı da girince zaten Komite’yi tutana aşk olsun! Bu işe ABD’nin en önemli propaganda alanı olan sinema sektöründen başlanması da kuşkusuz rastlantı değildir. Tek tek bütün Hollywood aktörleri, senaristleri ve yönetmenleri ‘dinlemek’ için çağrılıyor, bazıları itiraf ve başkalarını suçlamaya zorlanıyor, kabul etmeyenlerin ise bütün kariyeri bitiriliyordu.
Bana karşı olan…
Sorgulamaların hikâyesi uzun. Öyle ki, bu konuda özel kitaplar ve tiyatro oyunları bile yazıldı. Bunlardan en çok akılda kalanı, bugün bile ‘Hollywood Onlusu’ diye anılan grup ve itirafçılık yapan Elia Kazan gibileridir.
Ancak çok sonraları, McCarthyzmin hızı kesildikçe, 1969’da Komite’nin adı “İç Güvenlik Komitesi (House Committee on Internal Security)” olarak değiştirilmiş, 1975’te ise yetkileri “Temsilciler Meclisi Adli Kurulu”na aktarılmıştı.
Ama ne o zaman ne de şimdi bitmedi bu iş. Süreç boyunca ne zaman ufukta bir kriz hali belirse, ortaya resmi ya da gayrı resmi bir “….. Karşıtı Faaliyetleri İzleme Komitesi” çıktı, çıkıyor. Nokta nokta olan yerleri doldurmak ise hiç zor değil. Hangi ülkede halkın tepkileri ve itirazları yükselmişse, ‘devletin bekası tehlikeye girmişse’ hemen orada bulabilirsiniz bu malum komiteyi. Ve dikkat! İsmi de hep böyledir; muhaliflerin adı pek açıkça zikredilmez. Asıl amaç ülkeyi korumaktır ve kendilerine karşı olanlar, ülkeye karşıdırlar! Ülke onların çiftliğidir çünkü!