HDP eski Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, tutuklu bulunduğu cezaevinden eşbaşkanlık sistemini ve iktidarın bu sistemi hedef almasını değerlendirdi. Yüksekdağ’a göre, ‘eşbaşkanlık yeteri kadar sahiplenilmedi’
Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) 31 Mart 2019 seçimlerinden sonra kazandığı belediyelere atanan kayyumların bir gerekçesi de eşbaşkanlık sistemiydi. 2005 yılında Demokratik Toplum Kongresi (DTK) ile beraber uygulamaya konulan eşbaşkanlık sisteminin iktidar tarafından hedef alınmasına karşı kadınlar, “Eşbaşkanlık mor çizgimizdir” diyerek yanıt verdi. JinNews Eşbaşkanlık sistemin uygulayıcı olan ve birçoğu şuan cezaevinde olan kadın siyasetçiler ile bir röportaj dizisi hazırladı.
Dizinin ikinci bölümünde HDP 2’nci Olağan Kongresinde eşbaşkanlığa seçilen Figen Yüksekdağ, tutuklu bulunduğu Kandıra F Tipi Cezaevi’nden Habibe Eren’in sorularını yanıtladı. Yüksekdağ’ın eşbaşkanlık deneyimlerini paylaştığı röportajdan bazı bölümler şöyle;
- Daha önce fiili olarak uygulanan ama 2014 ile Türkiye’de resmi olarak kabul edilen eşbaşkanlık sistemi ile HDP’nin Eş Genel Başkanlığına seçildiniz. Yasalaşan eşbaşkanlık sisteminin kadın mücadelesi ve demokratik siyaset için önemi ve anlamı nedir?
Eşbaşkanlık her şeyden önce, uzun yıllar süren kadın özgürlük ve eşitlik mücadelesinin ürünü. Kendinden önceki bütün kadın isyanlarının, arayışlarının derdini de muradını da paylaşan yeni bir düzey. Türkiye’de ilk olarak Kürt kadın özgürlük hareketinin siyasal kulvarında ortaya çıkan ve devlet tarafından resmen reddedilse de fiilen uygulamaya geçilen bir sistem aynı zamanda. Bu açıdan eşbaşkanlık sistemi, kadınların merkezden yerele kadar egemen sisteme karşı fiili meşru mücadele tavrı ve tarihinin de bir yansımasıdır. 2014’te eş genel başkanlık sisteminin resmen kabul edilmesi, zorlu ve köklü bir mücadelenin kadınların kazanımıyla sonuçlandığı ara kesitlerden biridir. Ara kesit diyorum çünkü erkek devlet siyaseti kadın duruşunu zorlaması nedeniyle eş genel başkanlığı düzeyinde eşit temsiliyeti tanısa bile diğer parti kademelerinde, yerel yönetimlerde yasal bir hak olarak tanımadı hiçbir zaman. Ama erkek egemen siyaset güçlerinin bu kadın kazanımını budama, uygulamalarını sınırlama tutumuna rağmen, çok geniş ve etkisi yüksek bir alan açıldı. Kadın özgürlük mücadelesinin sokakta, sendikalarda, derneklerde, siyasi partilerde, belediyelerde parlamentoda belirginlik ve etki kazanan varlığı, eşbaşkanlık kurumunun gelişimi ile doğru orantılı ve eş zamanlıdır. Yani eş başkanlık sistemi birçok kadın kazanımının önünü açmıştır.
Diğer etkisi de toplum üzerindeki yansıması ile kadınları kamusal yaşama, siyasete katılım yönünde cesaretlendirmesi, önünü açması, tarihsel bir bilinç ve aydınlanma dalgası yaratmış olmasıdır.
- Kadın özgürlük mücadelesinin kazanımı olan eşbaşkanlık sisteminin Türkiye’deki kadın hareketleri açısından getirisi ne oldu?
Kadın hareketi, eşbaşkanlık sisteminden, eşbaşkanlık uygulayan parti ve örgütlerde yaygın kadın hareketinden daha fazla faydalanabilirdi. İşçi hareketindeki parçalık durumunun bir benzeri kadın özgürlük mücadelesinde de yaşanıyor ne yazık ki… Son dönemde “Kadınlar Birlikte Güçlü” ya da şiddete, cinayetlere karşı eylem ve işbirlikleri gibi gelişmeler yaşanıyor. Ama kadınlar her alandaki ilerici, devrimci potansiyelini gerektirdiği gibi birleştirip seferber edemiyor. Burada bizlerin HDP çatısı altında ama özerk mücadele yürüten kadınlar olarak da sorumluluk payımız var. Ne var ki; eşbaşkanlığın bir kolektif kazanım zemini olarak son dönemde yeterince sahiplenildiğini de söyleyemeyiz. Örneğin, kayyım atamalarıyla eşbaşkanlık kurumuna yönelik tasfiye operasyonu karşısında güçlü ve birleşik sahiplenme hareketi zayıf seyrediyor. Kadın hareketinin ve kadın kitlelerinin bir kırım, katliam saldırısı ile yüz yüze olduğu, güç bela kazanılan hakların yok edildiği ve tehdit altında olduğu düşünülürse eşbaşkanlık gibi makro siyasi düzeyde elde edilen bir kazanımın sahiplenilmesi hayati önemdedir.
- Peki eşbaşkanlığın hayata geçirilmesinde partiniz içinde zorluklar ile karşılaştınız mı? Karşılaştıysanız ne tür zorluklar oldu?
Tabii ki sayısız zorluk yaşadık ve yaşıyoruz. Erkeklerin ve ataerkil statükocu anlayışın açık ya da örtük engelleri, kabullenme sorunları, bütünsel anlamda hiçbir zaman aşılamadı. Aslında bakarsanız; bu durum kadınlar ve kadın örgütü için sürekli bir mücadele anlamına geliyor. Bazen kadınlarda bezme, geri çekilme, inisiyatif kırılması gibi durumların yaşanması da kaçınılmaz olabiliyor. Bilhassa da yerellerde kadınların eşbaşkanlık görevi üstlenmesinde ciddi zorlanmalar oldu geçmişte. Bildiğim kadarıyla bugün bu durum daha ciddi bir boyuta ulaştı. Bir tarafta cinsiyetçi, faşist zor ve kuşatma, diğer tarafta siyasal bir rol paylaşımında kadına dayatılan etkisiz eleman pozisyonu, bunların yanında bir de parti içinde mücadele etme zorunluluğu olunca kadınlar için işler hiçbir zaman kolay yürümüyor.
Olayın en can alıcı tarafı da şu: Eğer eşbaşkanlık sistemi de uygulanması gerektiği kadar sahiplenip güçlendirilseydi bugün başta belediyeler olmak üzere her düzeyde kadın kurumlaşmasına bu kadar ağır ve fütursuz saldırılar geliştirilmeyebilirdi. Yani iktidarın zihniyeti, pratiği zaten belli ama “kadın partisi” iddiası taşıyan bir politik yapıdaki ihmal ya da ayrımcılık ciddi bir eleştiri öz eleştiri konusudur.
- Eşbaşkanlığın topluma ve seçmene yansıması nasıl oldu?
Kadınlara yansımasının olumlu sonuçlarından söz etmiştim ama sonuçta toplumu kadını erkeğiyle hakim ataerkil düzen ve siyaset yönetiyor. Bunun kaçınılmaz yansımalarıyla karşılaşıyoruz. Toplumun eşbaşkanlığı algılanmasında eski ile yeninin çatışması, değişim sürecinin çelişkileri rahatlıkla görülebilir. Eskisi gibi yaşamak istemeyen kadınlar nasıl hakim erkeğin saldırısına uğruyor şiddet görüyor, katlediliyor, aforoz edilip marjinal ilan ediliyorsa eşbaşkanlık misyonu ve bu misyonunu üstlenen kadınlar da bu realiteyle başka bir düzlemde çarpışıyor. Toplumun yüzünü ilerlemeye, yenilenmeye dönen kesimlerinin örnek alma tavrı gelişiyor bir taraftan ama diğer taraftan da devletin erkek egemen düzenin gericiliğine dayanan büyük bir kabullenmeme ve saldırı cephesi var. Geleneksel işbölümü sınırlarının değişmemesi için iktidarın toplum algısı ve gelişim potansiyeli üzerinde ağır bir baskı kurduğu da ortada. Ama bütün sorunlara, saldırılara rağmen, Türkiye-Kürdistan yakın ve geçmiş tarihinde yaşanan en önemli ve köklü değişimlerin başında eşbaşkanlık ve eşit temsiliyet deneyimi gelir.
- AKP’nin 2014’te yaptığı değişiklik ile resmileştirdiği eşbaşkanlık, şimdi kayyım atama gerekçesi yapılarak kriminalize ediliyor. Bu bağlamda kayyım atama sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz?
AKP iktidarının eşbaşkanlığı sadece parti genel başkanlığı düzeyinde resmileşmesinin önünü açarak aslında ona bir sınır da getirdi. Bugün resmi kabul görmeyen ancak bizim fiili meşru düzeyde uyguladığımız belediyelerdeki eşbaşkanlık sistemi sözde bir “anti terör propagandasının” hedefi haline getirildi. Oysaki AKP-MHP ittifakının gerçekte neyi hedeflediğini çok iyi biliyoruz; Belediyelerdeki eşbaşkanlık uygulaması kadın hak ve özgürlükleri hareketinin toplumsallaşması, kadınların günlük hayatlarından, mahallelerinden, evlerinden politikaya ve üretime katılmasında adeta devrimler yarattı. İktidar işte bunu vurmak istiyor.
Kayyım saldırısı özellikle de toplumun kadın yarısının iradesini, tercihlerini ve bunun sonucunda elde ettiği hakları hedefliyor. Bir taraftan da eşbaşkanlık uygulaması, yasa dışı ve “terör” bağlantılı ilan edilerek, hayati bir kadın kazanımı geri dönüşsüz olarak tasfiye edilmek isteniyor. Demokratik siyasetin her hayat damarını kesmeyi amaçlayan bir saldırı bu.
Elbette; görev sadece Kürt kentlerinin ve Kürt kadınlarının olarak görülürse, Türkiye’deki demokrasi güçleri ve AKP- MHP dışındaki bütün kesimler çok daha yıkıcı saldırıların, hak gasplarının ortasında bulur kendini. Bu nedenle kayyıma karşı demokratik direniş ve halk iradesine sahip çıkma nöbetlerinin ülke çapında yayılması ve birleşik bir harekete dönüşmesi gerekiyor. “Demokrasi İttifakı” ve “Kadın İttifakı” da en sağlam ve sonuç alıcı şekilde bu hareket üzerinde yeniden yapılanıp gelişecektir.
*Röportajın tamamı için tıklayınız.