Evet, siz kaldınız mı hapishanede çocuklarla beraber? Ben kaldım. Emeklemesine şahit oldum Arin’in. Yürümesine şahit oldum Dicle’nin. Argeş ile de az uğur böceği uçurtmadım… Bana bu yazıyı Dilgeş yazdırdı!..
Sibel Sütpak
Evet, siz kaldınız mı hapishanede çocuklarla beraber? Ben kaldım. Yeni doğan bebekle de paylaştım aynı koğuşu, yaşları bir ila üç yaş arasında değişen farklı üç çocukla da kaldım. Emeklemesine şahit oldum Arin’in. Yürümesine şahit oldum Dicle’nin. Dışarıyı, dışardaki hayatı bilip tanıyan üç yaşındaki Argeş ile de az uğur böceği uçurtmadım mahpushanenin son model kameralarıyla izlenen ve yüksek mi yüksek duvarlarla çevrili olan havalandırmasında.
İsim takardık Argeş ile uğur böceklerine. Bir annesinin ismini verdiğimiz uğur böceği uçarak ya da tırmanarak aşıyordu yüksek duvarları, bir adını Argeş koyduğumuz uğur böceği kavuşuyordu özgürlüğüne. Nedense benim adımı koyduğumuz böcek hantallık yapıp bir türlü aşamıyordu yüksek duvarları.
Ama olsundu. Argeş ve annesinin o aşılmaz duvarları aşması yeterliydi. Çünkü Argeş dışarıyı yani hapishane dışındaki hayatı tanıyan bir çocuktu. Argeş’e nazaran Arin ve Dicle şanslıydı. Dikkatinizi çekerim. Dışarıyı bilmeyen çocuklar şanslıydı diyorum. Acı gerçek, ama öyle. Argeş park istiyordu. Market istiyordu, dondurma istiyordu. Oysa Arin ve Dicle tanımaz, bilmezlerdi dışarıdaki yaşantıyı. Hayatın ne kadar farkındalardı bilmiyorum, ama onlar için hayatın dört duvar arasından ibaret olduğunu biliyordum. Market nasıl bir yer anlamazlardı mesela. Çünkü konuşmayı bile bilmiyorlardı henüz. Bu yüzden hayatlarında hiç görmedikleri dondurmayı istemesini de bilmezlerdi Argeş gibi. Bazen Argeş Dicle’yi karşısına alıp, dakikalarca konuşuyordu. Dışarıyı anlatıyordu. Pür dikkat Argeşe bakıyordu mavi gözleriyle Dicle. Oyuncaklardan bahsediyordu. Market diyordu. En çok da o halleri dikkatimi çekerdi. Argeş’in dışarıdaki hayatına özlemini bu şekilde giderdiğini düşünürdüm. Üç çocuk, üç farklı dünyaydı benim için. Oyuncakları yoktu hapishanede. Çünkü hapishane mahrumiyet bölgesidir. Bizler için yasak olan bir çok şey gibi çocuklara da oyuncak yasaktı. Kısa saplı çekpas saplarıydı oyuncakları bazen. Renksiz ve soğuk duvarlar arasındaki rengarenk çamaşır mandallarıydı oyuncakları. Bazen de yolunu şaşırıp; havalandırmaya düşen kelebekler, uğurböcekleri ve yavru çekirgeler olurdu bu oyuncaklar. En çok da yavru çekirgeler eğlendiriyordu onları. Yanlarına yaklaşıp, tam yakaladık derken zıplıyordu çekirgeler ve yankılanıyordu havalandırmada Dicle ile Argeş’in şen şakrak çığlıkları.
Zindana hiçbir canlı yakışmaz, doğrudur. Ama çocuklar hiç mi hiç yakışmaz oraya. Çünkü doğası gereği özgür ruhludur insan. Yetişkin biri dört duvarın farkında olup katlansa da; bir çocuk, kücüçük bir çocuğa hapishane gerçekliğini anlatmak mümkün değildir. Argeş’in dışarıya olan özlemi hepimizi derinden yaralıyordu ve çaresizdik ve mahçuptuk Argeş’in hayat dolu yeşil gözleri karşısında…
Bu hüzünlü anıyı bana hatırlatıp, kaleme almama sebep ise bana Argeş’i hatırlatan Dilgeş oldu. Arife gününü annesi için adliyede geçiren ve bayram sabahında gözlerini hapishanenin soğuk duvarları arasında açan üç buçuk yaşında olduğu söylenen yakışıklı çocuk Dilgeş…
Dilgeş’in şu anda neler yaşadığını az çok tahmin edebiliyorum. Evini, oyuncaklarını özlediğini ve annesinin çaresiz bakışlarına aldırmadan ısrarla “evimize gidelim” dediğini de duyar gibiyim.
Hapishanede yaşam zor. Ancak bir çocukla birlikte hapishanede yaşamak daha da zor. Bir çocuğun isteklerine cevap olamamak çok acı. Çaresizsin. Dünyanın en yetenekli insanı olsan dahi, çocuğa neden orada olduğunu anlatamazsın. Bu yeteneğin yok çünkü.
Koğuşun devasa demir kapısı her açıldığında emeklemeye başlayan Arin de paytak paytak yürüyen Dicle de içgüdüsel olarak kapıya doğru yol alıyordu. Çünkü doğasında özgürlük vardır insanın. Hiç bilmeseler de dışarıyı, o kapı her açıldığında kapıya doğru gitmeleri içlerindeki özgürlük içgüdüsünden kaynaklanıyordu.
Ve Dilgeş!
Dışarıyı bilip tanıyan Dilgeş. Ne olursa olsun orada olmaması gereken Dilgeş. Çünkü hapishane ve üç buçuk yaşındaki çocuk kelimeleri asla bir arada anılmaması gereken kelimelerdir. Oysa Anayasa’da tedbir amaçlı türlü türlü cezalar mevcut. İstenildiği takdirde farklı bir ceza da pekala söz konusu olabilirdi. Çünkü normal bir süreçten geçmiyoruz. Ölümcül, salgın bir hastalık söz konusu. Dünyayı tehdit eden corona (covit-19) salgını her tarafa yayılıp can alırken, annesinden ziyade Dilgeş’in cezalandırılması kabul edilebilir bir durum değildir.
Temennim Argeş, Dicle, Arin ve dört duvar arasında gözlerini açan Hêvî gibi Dilgeş’in de annaesiyle birlikte bir an önce normal yaşantısına kavuşmasıdır.
Çünkü hapishane çocukların yaşayacağı bir yer değildir.
Güzel, özgür ve bol güneşli yarınlar yeryüzündeki tüm çocukların olsun…