Çok eskiden, kitap okur gibi ansiklopedi okurdum. Kendime göre geliştirdiğim bir taktiğim vardı. Merak ettiğim bir maddeden başlar, onun ‘Bakınız’larına gider. Onları okur, onlarının ‘bakınız’larına giderdim. İlk maddenin etrafında, çember iyice genişler, sonra birbirleriyle çakışmaya başlar, artık sık sık birbirine gönderme yapar ve hepsini okumuş olurdum, tükenirdi! Bana göre, sadece tek bir şeyi değil, onu çevreleyen her şeyi bilmek, onu daha anlaşılır kılıyordu ama nihayetinde Sokrates’in savunmasında söylediğine varıyordu insan; ‘Bildiğim tek şey hiçbir şeyi bilmediğim’ idi ve bütün ciltleri bitirsen de onların ‘bakınız’larına gitmek gerekiyordu.
Şikayet ettiğimden değil, hala bana çok keyif veriyor, bu bilmemek tutkusu ve köşe başında karşıma çıkan, beklenmedik başka bir şey…
Gündeme salıverilen mafyaları anlatabilmek için, Gazeteduvar’a Meksika mafyasını yazarken de böyle oldu. Meksika devlet başkanlarının mafya ilişkilerini yeniden incelerken, 2006- 2012 yılları arasında başkanlık yapan Felipe Calderon’un yaptıkları arasında ilginç bir şey gördüm, daha önce benim bilmediğim. Aslında hiç de bunu aramıyordum da. Calderon, 2006 yılında şu anki başkan Obrador’la yarıştığı seçimde, aradaki fark çok çok azdı. -Hatta aslında kaybetmişti de seçimi.- Ayrıca bu farkı yakalayabilmesinin nedeni, yani başkan olabilmesinin en önemli etkenlerinden biri, Sinaloa karteli, ‘El Chapo’ ile yaptığı anlaşmayla, onun bölgesinden, oyların hepsini alabilmesiydi. Bunun ayrıntılarına bakıyordum aslında ben; Calderon; hileci, yolsuzluklara batmış, mafyalarla işbirliği içinde, yeterince sağcı, yani bir başkan gibi başkandı.
Fakat bu ‘bakınız’larla yürürken ‘Yeşil Kredi’ çıktı karşıma. Calderon, kendi döneminde bir kampanya başlatmış, evlerini ‘ekolojik’ olarak yapmak isteyenlere, yoksullara, çok düşük faizli ve çok avantajlı ev kredisi sağlamıştı. Bunun esas koşulu, evlerin ‘ekolojik’ olarak inşa edilmesiydi ve döneminde bu şekilde 874.000 ev yapmıştı, yoksullar kendilerine.
Her evi, 5-6 kişiyle çarparsanız, bunun kaç kişinin içine başına sokabileceği bir yuvası olduğunu daha iyi görürsünüz.
-Burada durur yazar, sırtını arkaya dayar ve derin bir nefes alır.-
Bu ‘bakınız’lar insanı şaşırtıyor işte ve keyfi de bu zaten. Çünkü Calderon gibi bir başkanın yaptığı bir şeyi, esas politikası ‘Ekolojik Demokrasi’ olan bir politik hareketin, yüzden fazla belediye başkanlarının neden cüret etmediği sorusu düşüyor aklıma hemen. Ancak, hemen baskılar ve hukuksuzluklar demeyin. Bunun, daha düşük seviyede cereyan ettiği, barış günleri de benim soruma dahil. Ayrıca hiçbir şey kayyum demokrasisine isteseniz de sığmıyor. Yani ancak geniş bir meşruiyet alanına doğrudan dokunan şeyler ayakta tutabiliyor aslında her şeyi ve başkanı kalmasa da izi kalıyor geride…
Ve yine yani hiçbir şey olmasa bile, ki ‘yeşil kredi’ bile mümkündü ama hadi onu bırakın, eğer ekolojik bir yapı biçimiyle inşa edilecekse ev, ondan belediye vergilerini almamak da mı mümkün olamazdı?
Ya da soruyu tersine çevirip sorayım; Eğer biz, bırakın 874.000 evi, mesela 10.000, ekolojik ev yapmak için kadınlara ‘Yeşil kredi’, ‘Yeşil ev için araç ve ekolojik malzeme, bilgi ve dayanışma’ verseydik, her şey aynımı olurdu sizce?