Yaşadığı sürece Kürt halkına ilham verdi ve ne mutlu ona ki ölümden sonra da halkına ilham vermeye devam ediyor. Kürt halkı günümüzde de onun ışıklı ve mücadele dolu hayatından ilham alıyor
Günay Aslan
Apê Musa güçlü aurası olan, gittiği yeri aydınlatan, görüştüğü insanların içindeki pozitif duyguları canlandıran, çevresine coşku ve huzur yayan bilge bir insandı…
Onun sevgisi kadar öfkesini de, acısı kadar sevincini de, alicenaplığı kadar kaprislerini de ve kadirşinaslığı kadar gazabını da yüklediği yürekten gelen yalın, dolaysız ve ahenkli sözcükleri birer meşale gibi yanardı.
Heybesinde Ahmede Xani’den, Fegiye Teyran’dan, Melaye Ciziri, Firdevsi, Baba Tahir, Gomidas, Fuzuli, Hayyam, Yunus Emre, Shakespeare ve daha birçok kişiden alevli sözcükler taşır, her hal ve şart altında rengarenk bu sözcüklerini bilgece kullanırdı.
Sözün ışıklı gücüne inanmış, sözcüklerden çok şey almış ve onlara çok şey katmış usta bir kalem ve kelam erbabıydı. Kalemini bazen bir çiçek gibi açar, bazen de bir hançer gibi saplardı.
Yaşadığı çağın tanığı, sanığı ve davacısıydı… Kökleri çok derinde kocaman bir çınardı.
Direngenliği, üretkenliği, dertleri, endişeleri, hayretleri, özlemleriyle; özcesi etiği, kemiği ve yüreğiyle bu dünyaya, yaşadığı zamana aitti ancak, aynı zamanda çok hassas ve kırılgan bir mizaca da sahipti.
Yurtseverliği ‘yaşam vazifesi’ olarak kabul etmişti…
Kürd’ün, Kürtçe’nin, Kürdistan’ın lafının geçtiği yerde o kendinden geçerdi. Kendini bu değerlerden sorumlu hisseder, temsilci adderdi…
Tabu tanımaz, baskı ve dayatmadan hoşlanmaz, yaşam tarzından ve özgürlük tutkusundan taviz vermezdi.
Sadece halkının özgürlüğü için değil, kendi özgürlüğü için de kavga ederdi. Bu yüzden siyasi mahfillerde pek sevilmezdi.
Apê Musa, uzun soluklu mücadele sürecinde kendisini birçok kez yeniden üretme başarısı göstermiş ve bunun bedelini de fazlasıyla ödemişti. Kürd’e, Kürtçe’ye, Kürdistan’a adadığı hayatı baskı altında, işkence, sürgün, hapisle geçmişti.
Yurtsever bir aydın olmanın bedelini ödediği için de toplumsal gericiliğe, despotik dayatmacı görüşlere prim vermezdi. Doğru bildiği yoldan dönmek ona göre değildi. Misafirleri ve kıymet verdikleri dışında kimsenin önünde eğilip bükülmezdi.
Özgür düşüncenin ve demokratik rekabetin gerekliliğine inanıyor, sorgulama bilincinin toplumu üretken kılacağını ve geliştireceğini düşünüyordu.
Yaşadığı sürece Kürt halkına ilham verdi ve ne mutlu ona ki ölümden sonra da halkına ilham vermeye devam ediyor. Kürt halkı günümüzde de onun ışıklı ve mücadele dolu hayatından ilham alıyor.
Şimdi onun 100’üncü doğum yıldönümünü kutluyoruz. Bu vesileyle çeşitli etkinlikler düzenleniyor, hakkında yazılar yazılıyor. Bu yazılar sayesinde Musa Amca’yı hem yeniden yaşatıyor ve daha yakından tanıma olanağı buluyoruz.
Kürt basınının uzun soluklu emekçilerinden ve emektar isimlerinden Kenan Azizoğlu geçenlerde Apê Musa’nın pek bilinmeyen yanlarını yazdı. Ape Musa’ya hepimizden daha çok yakın olan ve daha çok zaman ayıran Kenan umarım o günleri anlatmaya devam eder ve onun tanıklığı sayesinde kamuoyu yeni şeyler öğrenir.
Ne de olsa öğrenmemiz ve yüzleşmemiz gerekenler var…
Bu anlamda ‘’Apê Musa 100 Yaşında’’ etkinliğinin onun hatırasına, mücadeleci yaşamına, yaşadıklarına, yarım bıraktıklarına ve hepsinden öte amaçlarına layık olabilmesine dikkat etmemiz gerekiyor.
Dolayısıyla bazı gerçeklerle yüzleşmek, Kürt aydınlanmasının neden kurumlaşamadığına ve neden tıkanmış olduğuna en çok da Musa Anter’in yaşamı ve yaşadıkları üzerinden bakmak gerekiyor.
Apê Musa, özgür basın ile yolculuğa çıktığı zaman Kürt siyaseti içinde aydın karşıtı güçlü bir damar vardı ve bu yolculuk çok zorlu, çok sancılı başladı. O dönem biz çok ciddi sorunlar, çok sıkıntılar yaşadık.
Ve maalesef aradan 30 yıl geçmesine rağmen aydın karşıtı damar bugün de varlığını sürdürüyor. Bu yaklaşımın Kürtlerle kaybettirdikleriyle de yüzleşmek gerekiyor.
Kürt siyaseti sorgulayan, eleştiren, biat etmeyen aydından dün de haz etmiyordu, bugün de etmiyor.
Aydını burjuvazinin, hatta ‘karşı devrimin’ uzantısı gören, dışlayan ve iten anlayışlar yüzünden Kürtler ne kaybetti diye dönüp bir bakmak gerekiyor. Nerede, ne tür yanlışlar var, sorgulamak, aşmak gerekiyor.
Aydınları ezilenlerin değil de, egemenlerin temsilcileri gibi gören ve onu ilerleten, geliştiren tarihi işlevini törpüleyen; biçimlendiremediği ve yönlendiremediği aydını iten veya tasfiye eden anlayışla yüzleşmek için aslında Apê Musa’nın 100’üncü doğum yıldönümü altın değerinde fırsatlar sunuyor.
Kaldı ki onun hatırasını yaşatmanın bir yolu da buradan geçiyor…