“Kalıcı OHAL”in düzenlemelerini içeren kanun, Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girerken, askeri darbelere tanıklık eden 46 yıllık avukat Mehmet Siraç Anık, “Hukukçu olduğumu söylemeye utanıyorum. Bu dönemde avukatlık yapmış olsaydım, çoktan mesleği bırakmıştım” dedi.
Olağanüstü Hal (OHAL) sonrası düzenlemelerin yer aldığı “Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından onandıktan sonra Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. “Kalıcı OHAL” olarak tanımlanan kanunun ilk maddesiyle valililere “süper yetki” tanınıyor. Üzerinden 47 yıl geçen 12 Mart 1971 Muhtırası ile yine üzerinden 37 yıl geçen 12 Eylül 1980 askeri darbesi dönemlerine tanıklık eden ve 12 Eylül’de 28 gün tutuklu kalan 46 yıllık hukukçu Mehmet Siraç Anık, askeri darbe dönemleri ile bugün yaşananları karşılaştırarak değerlendirdi. Anık, getirilen sistemin çözüm olmadığını ifade ederek, yaşananlar karşısında, “hukukçu olduğumu söylemeye utanıyorum” dedi.
‘Sıkıyönetimler anti-demokratik sistemlerdir’
Sıkıyönetim mahkemelerinde bölgelere göre güzide hakimlerin alındığını belirten Av. Anık, bu dönemlerin yargı sistemini şöyle anlattı: “Suçlu varsa cezalandırılıyordu. Sıkıyönetimdeki tutum çok değişikti. Biri dilekçe verince, bir kişi aylarca sorgusuz sualsiz içerde kalıyordu. 3 aya kadar savcı önüne çıkarılmaz, ifadesi alınmazdı. Ama mahkemeler öyle değildi. Sıkıyönetimler anti-demokratik sistemlerdir. Sıkıyönetimdeki adaleti hiç bir yerde görmedim. Tıkır tıkır işliyordu ancak işleyiş tarzı yanlıştı. Kişi salıveriliyordu ancak 3 ay boyunca içeride kalıyordu. Mahkemelerin şimdiki işleyiş tarzından çok daha iyiydi. Emir komuta zinciri yoktu.”
‘Hukukçu olduğumu söylemeye utanıyorum’
12 Eylül 1980 darbesi dönemi ile 15 Temmuz darbe girişimi sonrasındaki yargı işleyişi arasında kıyas yapan Anık, “Bu dönemde avukatlık yapmış olsaydım, çoktan mesleği bırakmıştım. İnsan ne söyleyeceğini bilemiyor. 12 Eylül 1980’de 70 yaşındaki adam, kırsal köylerde yaşıyor. Bir gece vakti kapısı çalınıyor; PKK’li geliyor, ekmek veriyor, asker geliyor, ekmek veriyor. İkisine de ekmek verdiğini söylüyor ve tahliye ediliyordu. Bunu şimdi söylese iki katı ceza veriliyor. Hukukçu olduğumu söylemeye utanıyorum. Emekli avukatım diyemiyorum, işçi emekçisi olduğumu söylüyorum. 12 Mart, 12 Eylül dönemlerine tanıklık ettim ama böyle dönem görmedim” diye konuştu.
‘Bu topraklar hepimizin olmalı’
“Kalıcı OHAL”in resmileşmesiyle valilere verilen süper yetkilere dikkat çeken Anık, şunları dile getirdi: “Valilere verilen yetkilerle hiçbir şey mümkün değil. Bu sindirme politikaları bir süre devam edecek. Geçmişte de bu vardı. Bir şapka için 60 bin insan yakıldı. Baskıyla, sindirme politikalarıyla çözüm mümkün değil. Babam sürgünde yaşadı, sürgünde öldü. Kaderimiz bu olmamalı. Bu ülkede, bu topraklarda birlikte yaşamalı, bu topraklar hepimizin olmalı. Biz onlardan, evvel geldik. Onlar 1071’de geldi. Hepimize yeter. Kardeşlik içinde birlikte yaşasak, demokrasiyi şiar edinsek ne olur?”
Kaynak: MA