Bu sene bizler için, Kürtler için, Apê Musa’yı seven ve sayan herkes için özel bir sene. Bilgemiz, 100 yaşına giriyor… İyi ki doğdun, iyi ki senin oğlunum. “Rojbuna te pîroz be yabo”
Dicle Anter
Kürdistan köylerinde yaşayanlar bu çağrıyı çok iyi bilirler. Acaba halen söyleniyor mu? Çocukluğumda Stilîlê ile Ziving arasında dağdan çok gidip gelirdik ve Ziving’e yaklaşınca “ooooooo gûndîno” diye bağırır, hatta “ez pir tî me” diye eklerdim. Kuyumuz yağmur sularıyla biriken, içinde kırmızı kurtçuklar olan ve tülbentle süzerek içtiğimiz suydu…
Oysa bu çağrıyı babam için yapmak isterdim. Oysa her yerde olduğu gibi köyde de onunla doyasıya yaşayamadık. O’nun bir yazısının başlığı gibiydik. “Ama ne ileri yurt” bizimkisi de “ama ne beraberlik!” İşte en çok özlediğim. O kadar çok beraber yaşıyorum ki, bunları düşündükçe rüyalarım da çoğalıyor.
Zamanla beraber çok daha anlamlı anılarımız oldu. Vurulduğu zaman 42 yaşındaydım ve O’nunla olan birlikteliğimizi düşündüm o zaman. Bu 42 sene içinde 5 yıl bile beraber kalmamışız. O’nun cezaları, benim sürgünlerim… En güzel anılarım 70 senesinin yazıydı. Babamla bir aydan fazla beraber kaldık. O sabah kahvaltısını hazırlarken, ben de gazete ve ekmek almaya giderdim. Ben gazetenin spor sayfasına o da köşe yazılarına bakardı. Sonra bana “herkesin mesleği ayrıdır” derdi. Hatta bana takılırdı “El âlemin çocukları kafalarıyla sınıf geçiyor Dicle de ayaklarıyla der” ve kahkahayı basardı.
Mardin Spor’da oynadığım döneme dair benimle ilgili birkaç anısı vardı babamın. Kendisi sonradan bize anlatırdı. Tabi benim okul arkadaşlarım ileriki senelerde kamu görevlisi olarak çalışmaya başlamışlardı. Ben de 1971’de İsveç’e gittim. Babam cezaevinden çıktıktan sonra köye yerleşmişti. Bazı işlerini Mardin’de çalışan arkadaşlarım kolaylaştırınca bana yazar, mutluluk duyduğunu ve özlediğini söylerdi. Mardin’e gidince birkaç yerde “Bakın Dicle’nin babası” denilince bana “ulan bu millet için canımı verdim, sen birkaç gol attın diye beni seninle tanıyorlar” der, gülerdi.
1980’li yıllardan itibaren her ne kadar kendisinin deyimiyle emekliye ayrılsa da en ufak bir olayda derhal gözaltına alınır, günlerce kalırdı. Bu durum 85 yılına kadar devam etti. Sonra hatıralarını yazmaya karar verdi, bu duyduğum en güzel haberdi. “Hatıralarım” dört kitap halinde olacaktı, belki de daha fazla. Ama iki tane yazması bile etrafa korku saldı. Zengin bir kültürel ve tarihi bilgisi vardı. Kürdistan’ın bütün bölgelerini gezmişti, birçok yeri iyi biliyordu. Bu gezilerinden biriktirdiği bilgiler, tanıdığı ve tanıştığı kişilerle hatıraları, ayrıca kendisinin dediği gibi ülkenin girdisi çıktısı üzerine önemli tanıklıkları vardı ve zamanla onları kaleme alacaktı. Ülkesini iyice tanımak için gezmeyi ön plana alarak ve araştırmaları yerinde yapıyordu. Her şeyi çok iyi hatırlıyordu. Yaşı ilerlemiş olmasına rağmen gayet dinçti. Hatta bir de şaka yapardı, yaşıyla ilgili. “Bu kadar sene yaşadım, her türlü acıyı tattım işkenceler, sürgünler ve bir sürü davalar… Buna rağmen seksenime kadar yaşarım, yaşadıklarım içinde bana bir on sene kredi verir, oldu mu doksan? Ondan sonra ne b…k olursa olsun” derdi.
Babamla bir sefer otomobille İzmir’den İstanbul’a geldiğimizi hatırlıyorum. Onun dışında beraber minibüse bile binemedik. İlk zamanlar bize biraz haksızlık yaptığını düşündüm ama nedenini öğrenince gerçekleri kabul ettim. İnsan yaşı ilerledikçe birçok şeyi daha iyi anlıyormuş. Sadece zamanın öğrettiği, bazı yaşlarda öğrenilmesi mümkün olmayan şeyler var hayatımızda. Biliyorum ama çocukluk arzusu böyle bir şey galiba ailece bir şeyler yaşamak ve yaşamamak üzerine kurulu. Hangi yöne dönsem aynı noktaya geliyorum. Babamla anılarım hep yaşanmamışlık üzerine kurulu.
Bu satırları yazarken aklıma hep, babamın benim hayatımda çok önemli yeri olan şu cümlesi gelir. “Suadiye’deki evimde, her sabah yatağımdan kalktığımda, kendimi Ziving’den İstanbul’a yeni gelmiş gibi hissederim.”
Bu sene bizler için, Kürtler için, Apê Musa’yı seven ve sayan herkes için özel bir sene. Babamız, dedemiz, amcamız, dayımız ağabeyimiz, kardeşimiz, yoldaşımız, aydınlatıcımız, bilgemiz, 01.07. 2020’de 100 yaşına girecek ve bizler hep bir ağızdan “rojbuna te pîroz be” diyeceğiz. İyi ki doğdun, iyi ki senin oğlunum. “Rojbuna te pîroz be yabo”