Salgın sürecinde cezaevlerinde hak ihlallerinin arttığına dikkat çeken ÖHD’li avukat Şükran Öztürk, tutukluların virüsten değil, toplumdan tecrit edildiğini ifade etti
Koronavirüs (Covid-19) salgınının tehdit ettiği en riskli alanların başında cezaevleri geliyor. Bu kapsamda Adalet Bakanlığı en son 28 Nisan’da cezaevlerinde 120 tutuklu ve hükümlünün koronavirüse yakalandığını, üç hükümlünün de hayatını kaybettiğini açıklamıştı. Bakırköy Başsavcılığı da 8 Mayıs’ta Silivri’de 44 tutuklu ve hükümlünün koronavirüs testinin pozitif çıktığını duyurmuştu.
Mezopotamya Ajansı’na konuşan Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD) İzmir Şubesi avukatlarından Şükran Öztürk, bu süreçte cezaevlerinde hak ihlallerinin arttığına dikkat çekti. Türkiye’nin infaz yasasını yürürlüğe koyduğunu hatırlatan Öztürk, “Ancak yasada ne virüs salgınını önlemeye yönelik bir düzenleme ne de toplum vicdanını rahatlatacak bir infaz indirimi yapılmadı. Zira birçok suç türü kapsam dışında bırakıldı. Mesleki faaliyetleri nedeniyle tutulan siyasetçiler, gazeteciler, akademisyenler ve avukatlar gibi fikir suçluları ise kapsam dışı bırakıldı” dedi.
‘Tedbir değil OHAL var’
Salgın günlerinde gittiği cezaevlerine dair gözlemlerini de paylaşan Öztürk, yaşadıklarını şu şekilde anlattı: “10 Mart’ta Manisa Cezaevi’nde siyasi tutuklulara ayakta sayım nedeniyle uzun süredir uygulanan baskı için görüş yapmaya gitmiştik. Orda gördüğüm uygulama salgın tedbirinden çok OHAL uygulaması gibiydi. Henüz cezaevindeki görüşlerin nasıl yapılacağına veya aile görüşlerinin ertelenmesine dair bir karar alınmamış iken bize kapalı görüşme dayatıldı ve koruma memurları etrafımızı sararak, ikinci müdür tarafından dışarıya atılma talimatı verildi. Bu davranıştan da anlaşılacağı üzere cezaevinde pandemi öncesi yaşanan ihlaller artarak devam etmiştir.”
‘Muhatapsız bırakıldık’
Bu dönemde avukatların tutuklu yakınları üzerinden bilgi aldıklarını söyleyen Öztürk, buna göre hijyen koşullarının sağlanmadığını, bağışıklık sistemini güçlendiren yiyeceklerin temin edilmediği ve daha da kötüleştiğini ifade etti.
Birçok cezaevinde karantina koğuş oluşturabilmek için bazı koğuşların birleştirildiğine dikkat çeken Öztürk, “Bu nedenle zaten kalabalık olan oda ve koğuşlar daha da kalabalıklaştı. Virüsten korunmanın temel koşullarından fiziki mesafe tamamen imkânsız hale geldi. Ailelerden birçok hak ihlaline dair başvuru ve bilgi alıyoruz. Ancak doğrulamak ya da hukuksal başvurularını yapmak için ne idare ne de cezaevi savcılarına ulaşmamız mümkün olmuyor. Tamamen muhatapsız bırakılmış durumdayız. Cezaevleri aslında virüsten değil, toplumdan tamamen tecrit edilmiş durumdadır” diye konuştu.
Bakanlığa ölüm orucu çağrısı
Öztürk, adil yargılanma hakkı için avukatlar Ebru Timtik ve Aytaç Ünsal’ın ölüm orucunda olduğunu hatırlatarak, “Bu insanları dinlemek ve taleplerini karşılamak ‘hukuk devleti’ içinde imkansız değildir. Adil yargılama hakkı herkese koşulsuz sağlanmalıdır. Meslektaşlarımızın da aralarında olduğu ölüm orucu eylemcilerinin yaşamasını istiyoruz. Bu nedenle başta Adalet bakanlığı olmak üzere Yargıtay ve tüm yetkililer bir an önce gerekeni yapmalıdırlar. Bu eylemlere tepkisiz kalmak çözüm olmayacaktır” ifadesinde bulundu.
İZMİR