Rewşan Apaydın/İstanbul
Antik Çağ oyun yazarı Sophokles tarafından M.Ö. 440’larda yazılmış tek perdelik tragedya olan Antigone, Cumartesi Anneleri ile yas tutma isteğinde birleşiyor
2 bin 500 yıl önce yazılmış bir oyun. Kanlı bir iktidar savaşı…
Ve Antigone isyanı hala sürüyor…
Eteokles ve Polyneikes, babalarının bedduasının gerçekleşmemesi için aralarındaki husumeti çözmeye çalışırlar. Ülkeyi bir sene Eteokles, sonraki sene Polyneikes olmak üzere dönüşümlü olarak yönetmeye başlarlar. Ancak hükümdarlık hırsı galip gelir ve Eteokles sırası geldiğinde tahtı kardeşi Polyneikes’e devretmeyi reddeder. Ülkeden sürülen Polyneikes, tahtı elde edebilmek için Argos Kralı’nın kızı ile evlenir ve Argos Kralı’nı Thebai’ye saldırmak için ikna eder. Argos Kralı’nın altı kumandanını da yanına alan Polyneikes, Thebai’nin yedi kapısının önüne dikilir. Hakkı olan tacı istediğini ilan ederek kardeşini savaşa çağırır. Savaşta karşı karşıya gelen kardeşler birbirlerini öldürürler. Ve tam burada Antigone ile tanışırız. Çünkü bir kardeşi Polyneikes ülkesine saldıran bir vatan haini olmuştur. Diğer kardeşi Etoekles ise vatanını savunduğu için bir kahramandır. Biri törenlerle toprağa verilirken diğer kardeşi gömülmeye layık görülmez ve bedeni açıkta bırakılır. Bu kararı veren Kreon, hem dayısı hem de iktidardır.
Antigone kardeşinin bedeninin açıkta bırakılması kararına karşı gelir.
Antik Yunan döneminde mezarsız olan ölülerin huzura eremediği için şehirlerde dolaşarak yaşayanları huzursuz ettiğine inanılırdı. Mezarsız bırakılan bir ölü, yaşamamış, isimsiz bırakılan bir insanı imler. İktidar tarafından yok edilen bir beden onun halk üzerindeki gücünü gösterir, fakat bu ölümün kayıtsız bırakılması, devletin aslında yeni bir tarih yazma girişimidir. Yani Kreon’un Polyneikes’i mezarsız bırakma konusundaki ısrarı boşuna değildir, onun politik otoritesini sorgulanamaz ve devamlı kılma konusunda atılmış bir adımdır. Antigone’nin eyleminin onu rahatsız etmesinin sebebi de budur.
Tıpkı Cumartesi Anneleri tarafından yapılan eylemler gibi, Antigone’nin ölüyü gömme durumunun taşıdığı politik anlamla iktidarı rahatsız etmektedir.
Antigone ve Cumartesi Anneleri bir mezar başında yas tutma isteğinde birleşirler.
Antigone, Kreon’a yani iktidara karşı gelip gömme yasağını çiğneyerek, bir yandan da kadın erkek çatışmasını ortaya koyar. Böylece bu başkaldırı feminizmin ilk hareketi olarak da yorumlanır. Yani Antigone yasalara karşı gelmeyi, devlet otoritesinin sarsacak bir etken olmayı başarmış, siyasal otoritenin erkek alanı olmadığını göstermiştir.
“Benim yasalarımı bile bile hangi erkek çiğner’’
KREON diye söylediğinde dönem zihniyetini basitçe çözümleyebiliriz. Düşünülemez bir şeydir bir kadının yasağı çiğnemesi.
Ve Antigone ölüm ile cezalandırılır, buna karşın boyun eğmez ve böylece yaptığı eylem artık bir direniş haline gelir…
“Benim gibi felaketler içinde yaşayan biri ölünce kendini şanslı saymaz mı? Böyle bir ölümle ölmek hiç acı vermez bana. Oysa toprağa vermeden bıraksaydım anamın ölen oğlunu, içim paralanırdı. Başka hiçbir şey acı vermez bana. Yaptığıma çılgınlık diyorsan eğer, kim bilir, belki de bir çılgındır bana çılgın diyen.’’
ANTIGONE
Artık halk da Antigone’nin yanındadır. Yalnız kalmaz, yaşamını yok sayıp karşı duruşunun karşısında sarsılmaz siyasal otorite yerle bir olmuştur. Kreon ağlayarak pişman olup kararını değiştirse de geç kalmıştır…
Antigone karşısında kaybeden taraf olmuştur.
Sophokles’in başyapıtı adalet arayışının ve düşünce özgürlüğünün bir dışavurumudur. Çünkü ancak başkaldırabilen toplumlar özgürleşmeyi talep edebilir.
Toplumun Antigoneleri ve Kreonları her dönem olacaktır ve tarih boyunca her Kreon kendiyle beraber Antigone’sini de doğurmaya mahkumdur.
Kendi kaderini tayin etme hakkından mahrum bırakılan halklar için, kadınlar için başkaldırmaktan başka çözüm kalıyor mu? Başkaldırıyoruz, öyleyse varız…