Ne olduğunu tam olarak anlamıyoruz ama iktidar taraflarında kıpırdayan bir şeyler var. İktidarın, coronavirüs salgını çerçevesinde dünyaya değilse bile kendi taraftarları nezdinde kaybettiği “güven”i tazelemek gibi bir derdi olduğu açık. Ama bu dert de dert değil belki de!
Kim bilir, belki de şöyle düşünüyorlardır:
“Kurulu sistem bize öyle bir güç veriyor ki istediğimizi yapabiliyoruz. Toplumda da öyle ya da böyle bazı aksak sesler çıkıyor olsa da bu milletin devletine karşı çıkma ihtimali neredeyse yok. Bakın son olarak beş HDP belediyesine el koyduk ardından CHP’nin önemli bir gençlik liderini içeri attık. Ne oldu? Birkaç itirazın dışında ciddi bir kalkışma oldu mu? Şu günlerde insanlarımıza sokağa çıkmayın diyoruz çıkmıyorlar, en özel bilgilerini talep ediyoruz, itiraz etmeden veriyorlar, elimizdeki teknolojik imkanlarla zaten kimin kim olduğunu çok rahatlıkla biliyoruz. O zaman seçime ne gerek var?”
Kim bilir bazen de şöyle düşünüyor olabilirler: “Evet, her ne kadar toplumun önemli bir kısmından ses çıkmıyor olsa da, güvenilir kamuoyu yoklamaları seçim olursa kaybetme olasılığımızın da fazla olduğunu söylüyor. Bunun anlamı ya bizim sandığımızdan daha fazla insan seçim iptaline karşı çıkarsa? Ya Avrupa ve Amerika’dan gelecek tepkiler bizim önleyemeyeceğimizden daha fazla olursa?”
Bence bu iki düşünce iktidardakilerin aklında bir salıncak gibi bir o yana bir bu yana gidip geliyor.
Özellikle AKP Başkanı Erdoğan bu iki düşünce arasında bazı denemeler bile yapıyor. Tabii ortağı Bahçeli’yle birlikte. HDP’ye yaptığı ve elindeki inanılmaz medya gücüyle toplumun bir kesimini inandırdığını da gördüğümüz “terörist” muamelesini şimdi artık “CHP”ye de yapmaya başladı. Aslında bu yaptığı kutuplaşma siyasetinin en uç noktası. Bu ülkenin kurucu partisi olan CHP’nin de “teröre” destek veren bir parti olduğu iddiasına kim inanır bilinmez ama “çamur at izi kalsın”, “böl ve yönet” gibi arkaik taktikleri iyi bildiği anlaşılan Erdoğan şimdi de bu yönde bir siyasetin taşlarını örüyor.
Öyle anlaşılıyor ki iktidar, birinci düşünceyle ama aklının bir tarafında ikinci düşünceyi de tutarak yürümek istiyor. Öyle ki bir yandan pandemi mücadelesini önümüzdeki seçimin zaferle sonuçlanması için kullanmak, diğer yandan da muhalefeti, yani HDP’yi ve CHP’yi “terörle ilişkileri var” iddialarıyla zayıflatarak yürümek. Plan bu! O nedenle de önümüzdeki günlerde bu iki partiye de aklımızın almayacağı provokasyonların yapılması bizi şaşırtmamalı. İki gün önce bazı camiilerden Çav Bella çalınması, bugün İzmir’de yine camiilerden, bu kez Alevi Mahsuni Şerif’in bir türküsünün, ve bunu da en güzel seslendirenlerden biri olan Selda Bağcan’ın sesinden yayınlanmış olması; yine bugün (bu yazıyı yazdığım sırada) sosyal medyaya düşen Diyarbakır merkezli ve HDP’ye yönelik tutuklamalar, bence bu taktik kararın yürürlükte olduğunun işaretleri.
Sakallı Celal’in “Türkiye, durmaksızın doğuya doğru giden bir gemidir ama bazıları bu geminin güvertesinde batıya doğru koşarak batıya gittiklerini sanırlar” ünlü sözündeki gibi Doğu’ya mı gidiyor bilmiyorum ama bildiğim ciddi bir yol ayırımında olduğumuz.
O nedenle de anlaşılan verilmiş bir kararın hayata geçirilmeye çalışılacağı şu günlerde bu gidişe muhalif herkesin dikkat kesilmesi ve gelişmeleri takip ederek pozisyon alması bir gereklilik.
Çok geç olmadan…