Herkes yakalanmaz, herkesi yakalamak istemeyen devlet var. Herkes bulunmaz, herkesi bulmak istemeyen devlet var. Bu zihnin bir algoritması da var. Bu yakalama-bulma seçmecesinde müthiş bir organize yatıyor. Birileri için keyif, büyük çoğunluk için keder. İşin aslı baştan sona planlanmış ve her gün devam ettirilen bir baskı ve zor aygıtlarına dayanarak yasa icat eden bir zorbalık.
Yaşarken eşit olmadığınız buralarda ölürken de eşit olmuyorsunuz. Sesinizi çıkarmadan yaşarken bir an geldiğinde bir itiraz yükselttiğinizde, eşit bir şekilde yargılanmıyorsunuz. İçinden geçtiğimiz şu salgın günleri gibi kötülük de yayılıyor. Bu kötülüğün bir çıtası yok, bir amacı derseniz, evet, var. Tek hedef kötülük ve bunun karşılığında konforun getirdiği rant.
Türkiye’de son dönemdeki yargılamaların, polisiye soruşturmaların karşılaştırmasında heyecan yok. Açık açık devlet geleneği kokan, apaçık düşmanlık bellenen dramlar var. Bu anlamda hukuk, yakalama/ma ve sonuçları üzerine birkaç örnek vermek istiyorum.
2019 Kasım sonlarında, İstanbul Çatalca’da pazar alışverişi yaparken çıkan tartışmada Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve AKP’yi eleştiren 63 yaşındaki Dürdane Özselgin, kendisini şikâyet eden bir kadının ihbarı üzerine misafirliğe gittiği bir arkadaşının evinde jandarma tarafından gözaltına alındı. Kronik hastalıkları bulunan Özselgin’in ilaçlarını almasına bile izin verilmedi. Bir gece gözaltında kalan Özselgin, hakimlik sorgusunun ardından yurt dışı yasağı konularak serbest bırakıldı.
Urfa Viranşehir ilçe yöneticisi 64 yaşındaki Emine Aslan Aydoğan, HDP’de aktif siyaset yaptığı için gizli tanık ifadeleri ile 8 yıl 7 ay hapis cezası aldı. Urfa 2 No’lu T Tipi Cezaevi’nde 16 ay tutuklu kalan Aydoğan, kaldırıldığı Urfa Mehmet Akif İnan Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde yaşamını yitirdi. Aydoğan’ın böbreğinde tümör olduğu için 10 gün içinde dört kere ameliyat edildiği ve 10 gün yoğun bakımda olduğu, daha sonra durumu kötüleşen Aydoğan’ın yaşamını yitirdiği bilgisi ailesine ulaştırıldı. Cezaevinde görme sorunu, safra kesesi rahatsızlığı ve böbrek tümörü hastalıklarını taşıyan Aydoğan’ın ailesinin tedavisinin yapılması ve tahliye edilmesi için yaptığı başvurular reddedildi. Aydoğan, 3 Aralık 2019’da yaşamını yitirdi. Cenaze aracı verilmedi, cenazesi kamyonetle taşındı ve imam mezarlığa alınmadı.
Ezilenlerin Sosyalist Partisi ve Sosyalist Kadın Meclisleri’nden merkez yürütme kurulu üyesi Hatice Deniz Aktaş, Sabiha Gökçen Havalimanı’na gitmek için otobüse bindi. Aktaş daha sonra WhatsApp’ta yazışmaya başladı. Bir yolcu, Aktaş’ın mesajlarını görüp polisi aradı. Yolcu, “Devrim der diye grup kurmuşlar” dediği polise güzergah hakkında bilgi de verdi. Polis, Pendik’te otobüsü durdurarak Aktaş’ı gözaltına aldı. Aktaş, çıkarıldığı mahkemece ‘örgüt üyeliği’ suçlamasıyla tutuklandı.
Bunlar sadece öyle bir düşününce hatırlanan akla ziyan tutuklama bahaneleri ve zulüm örnekleri. Bir de işin başka tarafı var. Hatta güncel olarak iktidarın darbe planı olan kayyum atamalarına kadar gidiyor. Bir şehre veya bir ilçeye kayyum atandı mı, orada bırakın seçme ve seçilme hakkının gasp edilmesini, otomatikman bir rant çeteleşmesi kurulur. Gelen kayyum, işe yeni alınan memurlar ve devletin yanında gördüğü kişiler arasında muazzam bir rant ağı oluşur. Burada bir parkın çevre düzenlemesi adı altında milyonların harcandığına dair raporlar hazırlanır. Faturada yazılan ama asla masrafı yapılmamış bu para kayyumun keyfine göre harcanır, kalan para ise bu rant ağı tarafından iç edilir. Çerez parası diye devasa meblağlar fatura edilir, belediye içinde makam odasında sarayları andıran banyolar, oturma odaları inşa edilir. Bunları ortaya çıkarmak zordur çünkü marşlar ve bayraklarla seçilmişlerin elinden alınan halk belediyeleri birer karakola dönüşür.
İşte bu kayyum ve suç ağının bir örneği Mardin’de yaşandı. HDP yönetimindeki Mardin Büyükşehir Belediyesi’ne 19 Ağustos 2019’da ikinci kez Vali Mustafa Yaman kayyum olarak atandı. Önceki dönem DBP yönetiminde olan belediyeye de Vali Mustafa Yaman kayyum olarak atanmıştı. O dönem belediyenin iştiraki olan Kent A.Ş.’ye müdür yapılan polis memuru Ercan Uysaler’in bir kadın çalışanı taciz ettiği ve fuhuşa zorladığı ortaya çıkmıştı. Mardin’den memleketi Çorum’un Osmancık ilçesine gidip yaşamaya başlayan eski polis Uysaler hakkından Mardin 1. Asliye Ceza Mahkemesi’nde dava açıldı. Dava sürecinde hiçbir duruşmaya katılmayan Uysaler, hakkında zorla getirilme kararı verilmesine rağmen duruşmalara katılmadı. Kadın örgütlerinin yılmayan mücadelesi sonucu 9 Ocak’ta görülen duruşmada Uysaler hakkında 11 yıl 3 ay hapis cezası verildi. O tarihten bu yana nerede olduğu bilinmeyen Uysaler hâlâ tutuklanmadı. Son olarak Osmancık’ta yaşadığı bilinen Uysaler’in yakalama kararının ardından polislerin evine gidip gitmediği ise bilinmiyor. Verilen karara rağmen 5 aydır tutuklanmayan ve nerede olduğu bilinmeyen Uysaler aramızda dolaşıyor. Bu kadın düşmanı tacizci polisin yakalanmaması için ve cezası unutulsun diye hukuk sessize alındı.
Devlet öldürme dahil her suça bulaşan polisini korurken, mahkemeler de ödül gibi cezalar(!) verirken, bu vakalar üzerinden yurttaşları tehdit ediyor ve potansiyel suçlu polisleri teşvik ediyor. Ercan Uysaler normalde aldığı suç oranı nedeniyle ağır cezalıdır. Adresi ve kimliği apaçık olmasına rağmen hâlâ dışarıda. Sosyal medyada hükümeti eleştirenler anında tespit edilip devleti infilak edecekmiş gibi ani ve şiddetli baskınlarla gözaltına alınırken, söz konusu Uysaler aramızda geziyor. Tıpkı Urfa Siverek’te kameraların önünde Sidar Uygurlar’ı katleden Yılmaz Geyik’in üç aya yakındır halen elini kolunu sallayarak aramızda dolaşması gibi. Yine aynı şekilde Dersim’de kaybolan Gülistan Doku olayında baş şüpheli polis çocuğu Zaynal Abarok’un nerede olduğunun sır gibi saklanması gibi.
Aslında bazı suçların failleri yakalanmıyor değil. Yakalanması için çok sıradan bir polisiye operasyonla ele geçirilebilecek failler apaçık korunuyor. Bile isteye yakalanmayan bu tür şahıslar ve onların işlediği suçlar legalize ediliyor. Değil mi ki mermiler ve listelerle naklen tehditler savuranların savunucuları resmi yetkililer oluyor. Yeni Türkiye’de bazı suçları aklamak için bir gece yarısı yasa çıkarmak gerekmiyor. Bunca mesaiye ve bürokrasiye gerek yok artık. Bazı suçları işleyen failler yakalanmadığında, bu artık bir yasa ve teşvik oluyor.
Yine de bu sıradanlaşan suçları ve suçluların adlarını her yerde söylemeli ve bu ses vermelere sürekli yankı olmalıyız. Devran döner, yasa değişir, korunan suçlunun yol açtığı enkazlar yeniden inşa edilir. Dayanışmanın ve tedbirin hor görüldüğü, rant ve düşmanlığın hoş görüldüğü günlerin içinden geçerken yaşıyoruz, seviyoruz ve direniyoruz. Bu dert ve bu inat birçok zafere bedel. Haklı olanların kaybettiği tarihte hiçbir zaman görülmemiştir. Arıyoruz, ararken karşılaşıyoruz, karışılaşırken bir sonraki kaldırımda yan yana gelip yürüyoruz. Bu bize şevk verir, başkasını kahrından uyutmaz.