Evladı kargo ile gönderilen anne Halise Aksoy, “Kudurmuş bunlar. Eğer Müslüman olsalardı derlerdi ki, bir insan öldü mü o Allah’ın misafiridir. Çocuklarımızdan elinizi çekin’ derken, HDP’li vekil Özsoy, ‘Ölülerle kavgayı kazanan bir iktidar yoktur’ diyor
Gülcan Dereli
Kısa Kürt tarihine bakıldığında zulmün her çeşidini de onurlu duruşu da görürsünüz. İstanbul’da Garzan’dan getirilen cenazelerin kaldırıma gömüldüğü ortaya çıktı. Dersim’de 2017’de yaşamını yitiren PKK’li Agit İpek’in ailesine 2 yıl sonra cenazenin bulunduğu bilgisi verildi. Aile DNA için kan örneği verdi. Test sonucu cenazenin İpek’e ait olduğu netleşti. Cenaze PTT Kargo yoluyla Diyarbakır’a gönderildi ve anne Halise Aksoy’a koli içinde teslim edildi. Cenazelere ve mezarlıklara yönelik saldırılar için hazırladığımız dosyamızın ikinci bölümünde Agit İpek’in annesi Halise Aksoy ve antropoloji doktoru ve HDP Diyarbakır Milletvekili Hişyar Özsoy ile konuştuk.
Halise Aksoy
- Çocuğunuzun cenazesi kargoyla geldi ve toplumda büyük tepkiye neden oldu. Ama hala cenazelere yönelik saldırılar devam ediyor. Devlet Kürtlerin cenazesinden ne istiyor?
Bilmiyorum, bu devlet Kürtlerin başına bela olmuş Kürtlerden ne istiyor. Kürtlerin üzerinde ne oyunları varsa biz Kürtlerin kendini tanımaması yüzünden. Bizi Kürtlerin öncellikle kendini tanıması lazım. Eğer Kürtler kendini tanısaydı onlar başımıza bunları getiremeyecekti. Ben AKP devletini Müslüman olarak görmüyorum, her gün bizi bombalıyorlar, çocuklarımızın kemiğini toplu gömüyor, biz bilmiyoruz nereye gömüyorlar, mezarlarından çıkarıyorlar. Cenazelerimizi parçalıyorlar… Ben nasıl anlatayım. Ben diyorum ki artık yeter. Dünya artık elini Kürtlere uzatsın, Kürtler de artık el ele versin. Artık annelerin yüreği yanmasın. Onlar da istiyorlar artık çocuklarının muradını görmeyi. Bizim çocuklarımıza da yazık. Onlar da muradlarına ersin. Onlar da kendi çocuklarını büyütsünler. Artık yeter. Bizim Kürtlerimiz de diyor biz müslümanız. Onlar gerçek müslümanlığı görsünler. Mezarlarımız bombalanıyor. Müslüman demiyorlar, Kürtlerin çocuklarını öldürüyor, bir yerlere atıyorlar. Eğer Müslüman olasalardı derlerdi ki, artık bir insan öldü mü o Allah’ın misafiridir. Çocuklarımızdan elini çeksinler.
- Yıllar sonra çocuğunun cenazesi geldi ve onu toprağa verdin. Cenazenin yerinden çıkarılmasından, mezara saldırılmasından endişeleniyor musun?
Biz korksak da korkmasak da yapıyorlar. Biz korkmuyoruz. Biz korkumuzu aşmışız. Onlar ne yapsa da korkmayız. Biz davamızı devam ettireceğiz. Ben her zaman bu sözü söylüyorum: Bu dava devam ediyor. Yarın bu davada olmayanların da çocukları bu davaya katılacak. Halk artık kendine gelsin. Uyansın, ayıptır. Kudurmuş delirmiş, aklını yitirmiş, din iman kalmamış onlarda. Kimseyi tanımıyor. Biz artık kendimizi tanırsak, birbizimize el verirsek her şeyi yapabiliriz. O ne yapsa da kaybedecek bir şeyimiz yok, hele davanın içinde olanın hiçbir şeyi yok. Eğer ölümse onurlu bir ölüm olsun.
Ölüyle kavgayı kazanan hiçbir iktidar yoktur
Antropoloji doktoru ve HDP Milletvekili Hişyar Özsoy
- Devlet cenazelerden ve mezarlıklardan ne istiyor? Neden yaşamını yitirmişlere yönelik bu kadar çok saldırı yapılıyor?
Devlet öldürdüğü Kürtlerin cansız bedenlerinden ne ister? Sadece mezar taşlarının kırılması, mezarların yıkılması meselesi değil; tarihsel bir politika olarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluşundan bu yana bu devleti yönetenlerin Kürtlerin, özellikle kendi egemenliğine tehdit gördüğü Kürtlerin ölü bedenlerine yönelik saldırıları mevcut.
Bu bazen bir toplu mezar olabilir işte Şeyh Said ve arkadaşları, Seyit Rıza ve arkadaşları gömüldükleri gibi ve biz hala nerede olduğunu bilmiyoruz. Bazen parçalanan cenazeler olabiliyor, bazen kulakları kesilen cenazeler olabiliyor. Bazen askeri araçların, polis araçlarının arkasından sürüklenen cenazeler olabiliyor. Bazen sokak ortasında bekletilen cenazeler ya da çarşıda bekletilen cenazeler yani bin bir türlü pratik söz konusu ve bunu temel olarak Türkiye’de ulus devlet, egemenlik ve toprak ilişkileri üzerinden okumak lazım.
Bu devleti yönetenler, ‘bu coğrafyada tek egemen biziz ve kimin ölüp kimin yaşayacağına biz karar veririz, öldürdüğümüz insanların da anlamının, değerinin, sembolik öneminin, toplumsal siyasal öneminin olup olmadığına da biz karar veririz.’ Yani ölüm alanına da hükmetmeye çalışıyorlar.
- Neden özellikle mezarlar, ölüler?
Mezar nereden bakarsanız bakın, hem zamana hem mekana toplumun hafızasını işler. Şöyle düşünürsek; Ankara’da Aysel Tuğluk’un annesini gömdürmeme mekanda izini yok etmeye çalışma, bu müsaade etmeme aynı zamanda tarihi araçlardır, vasıtalardır. Mezarlara saldırı ile, Kürtlerin zaman ve mekana iz düşmesini, bu çerçevede bir tarih oluşturmalarını, bu çerçevede bir kimlik oluşturmalarını engellemeye çalışıyorlar.
Toprak, tarih, kimlik, bütün bu durumları, olguları aslında yıkmaya çalışıyorlar. Tarihten de silmeye çalışıyorlar. Hem tarihten silmeye çalışıyorlar, hem mekandan silmeye çalışıyorlar, hem zamandan silmeye çalışıyorlar ve bunu da Türkiye Cumhuriyeti devleti bir ulus devleti egemenlik arzusu olarak yapıyor. Egemen biziz diyorlar. Yani bu egemenliğinde dayandığı belli bir toprak ve ölüm rejimi söz konusu. Nihayetinde kendi ölümlerini yücelten anıtlar diken, kutsallaştıran, törenler yapan, işte biliyorsunuz geçmişten bu güne şehadet meselesini tekelleştiren sadece kendisine yontan sadece kendi ölülerini şehadet çerçevesinde yüceleştiren bir devlet anlayışı söz konuş. Dolayısıyla Kürtlerin ölülerini de hiçliğe, -bir kavram olarak söylüyorum- hiçliğe mahkum vermeye çalışıyor. Kürtler de yüzyıldır o ölülerinin bir anlama ve değere kavuşması için bir mücadele yürütüyor.
- Cenazelerin kimsesizler mezarlığına gömülmesini nasıl görüyorsunuz?
Garzan Mezarlığı’ndan 282 cenazeyi yerinden çıkardılar. İnsanlar tesadüfen öğrendi. Çünkü oralar güvenlik bölgesi ilan ediliyor. Ailelerin bir kısmı çok zor mücadeleler sonrası cenazeleri alabildi. Ama geri kalanlarını Kilyos tarafında bilinmeyen bir yere gömdüklerine dair bilgiler var elimizde. Tabi buna kimsesizler mezarlığı demek üzerinde düşünülmesi lazım. Kimsesiz mezarlığı nedir? Gerçekten bu insanların kimseleri yok mu? Var bu insanların kimsesi var. Kimseleri var ki toplamışlar getirmişler mezarlıkta bunları defnetmişler, o her bir cenaze dağlardan taşlardan çok zor mücadelelerle toplanmış getirilmiş, oralara defnedilmiş. Değil ki bu insanların kimseleri yok. Kimseleri var bu insanların ama devlet bu ölüleri kimsesiz yapmaya çalışıyor.
Yani yaşayan Kürtlerle ölü Kürtleri birbirinden ayrıştırma, aralarına bariyerler sınırlar koyma, kontrol noktaları koyma ve kesinlikle ölülerle yaşayanlar arasındaki o diyalogu, o bilgiyi koparmaya kırmaya çalışıyor. Son dönemlerde yaşadık. Daha önce bu durumlar yoktu. Son 3-4 yıldır vekiller olarak bir cenazeye gitmek isteseniz önünüzü zırhlı araçlarla adeta etten duvar oluyor polisler, bu şekilde bir sınır çiziyorlar. Sembolik bir sınırdan, soyut bir sınırdan bahsetmiyorum. Bildiğiniz fiziksel anlamda bir sınır çiziyorlar ve oraya giremiyorsunuz. Ailelerin sadece anne-baba ve çok yakın birkaç kişi ile gömdürüyorlar. Şu an o cenazelerin genel anlamda toplumsallığını ortadan kaldırmaya çalışıyorlar da ama şunun da altını çizelim; beyhude bir çabadır. Bu mesele tabi kamuoyunda vicdan, insan hakkı ihlalleri üzerinden konuşuluyor. Bu nasıl bir acımasızlık diye; doğru bunların hepsi var. Meseleyi sadece birkaç kendini bilmezin yaptığı, hasta ruhlu insanların yaptığı acımasız, vicdansız bir durum olarak görmemek gerek. Kamuoyunda görebildiğim böyle bir algı söz konusu. Fakat bunun böyle bir kısmı var tabi, vicdansızlığı, acımasızlığı, insan bazen gerçekten anlamakta zorlanıyor. Bu insanlar nasıl akşam evlerine gidiyorlar? Hele hele o mezar kıran, o elleriyle gidip çocuklarıyla, aileleriyle zaman geçiriyorlar, çok inanılmaz, ilginç bir durum. Ama bunun ötesine geçmek lazım. Irkçı bir milliyetçilik üzerine kurulmuş ve egemenliği yalnızca tek bir milletin arzusu olarak şekillendirip hayata geçirmeye çalışan bir devletin Kürtlerin ölülerine bunu yapılması gayet ırkçı faşizan bir milliyetçiliği neredeyse doğal bir sonucu olarak karşımıza çıkıyor. Devlet tabi bu ölülerin sembolik, politik, toplumsal anlamını, değerini, etkisini yok etmeye çalışıyor.
- Garzan Mezarlığı’ndan çıkarılan cenazelerin İstanbul Kilyos’ta toplu şekilde kaldırıma gömüldüğü ortaya çıktı. Bunu nasıl yorumluyorsunuz?
Yani utanma duygusunu, haya sınırlarını hepsini aşmışlar. Daha önce de cenazelerin, mezarların üzerine parklar, tuvaletler yapıldığını hatırlıyorsunuzdur. Bu gayet bilinçli bir şekilde yapılmıştı. Artık hakaretin boyutlarını arttırmışlar. Çok çirkin, utanılması gereken bir durum. Parti olarak bu durumu takip edeceğiz. Bu rezillik. Cenazelerin üst üste koyarak yani istifleyerek, koymak rezillik. İnsan tarifleyecek kelime bulamıyor. Bunu yapanlar yargılanması gerekiyor. Bu en iğrenç suçlardan bir tanesi. HDP olarak da takipçisi olacağız. Hem parti sözcülerimiz, hem grup başkan vekillerimiz hem milletvekilleri olarak bu gündemin takipçisi olacağız.
- Cenazeleri saklanması veya bilinmeyen bir yere gömülmesi ile toplumsal hafıza ile mi oynanıyor?
Küçük bir hatırlatma yapmak lazım bu devletin şu anki aklını oluşturanlara söylemek lazım. 95 yıldır Şeyh Said bir mezara konulmuş arkadaşlarıyla birlikte, bir 82-83 yıldır da Seyit Rıza’nın yine aynı şekilde fakat aradan bir asır geçmiş mezarları da yok bu insanların ama bu insanların, bu ölülerin toplum üzerindeki etkisi, sembolik siyasal etkisi alabildiğine devam ediyor. Hatta mezar olmadığı zaman toplum daha da çok hatırlıyor.
Devlet bu mezarları kaldırarak Kürtlerde ölümün gücünü öldüremiyor, en fazla Kürtlere psikolojik savaşın bir aracı olarak acı veriyor. Ailelere acı veriyor fakat Kürtler cenazeleri olmasa dahi o ölümlere anlam vermeye devam ediyor.
Şunun altını çizmek istiyorum. Biz Kürtler ölülerimize bir yer bulmak zorundayız. Fiziksel bir mekanda da yer bulmak zorundayız. Aksi halde ne bu işin yası tutulabilir ne de hakikatli bir barışın zemini mümkün olabilir. Bu açından dönem dönem tartışmalar oluyor. Bir ara “Kürtler ölülerini unutmaya hazır yeter ki barış olsun” diye yorumlar yapılıyordu, buna çok eleştirel olmak lazım. Bu ölülere de bir yer bulamayacak herhangi bir barış projesinin imkanı söz konusu değil. Bu aklını neredeyse yitirmiş şekilde ırkçılaşmış devleti yönetenlere artık bu ölülerden elinizi çekin diyoruz. Eğer devam ederlerse bu ölülerle kavgaya tarihte görülmemiştir ölülerle kavgayı kazanan herhangi bir iktidar. Onlar da yenilecektir.