Org, önemli bir müzik aleti gibi görünse de öyle değildir. Farklılıkların ve özgünlüklerin hapsedildiği, mekanikleştirildiği, tekleştirildiği; müziğin ve müzisyenin ulus devletidir… Ulus devletler de Org gibidir. Ya da Org, ulus devlet gibidir
Erdal Avcı*
Bir müzik aleti olan Org’u çoğumuz kilise ayinleri, düğün eğlencelerinde, taverna ve oyun havaları çalımlarında, eski ve yeni müzik gruplarından bilir ve tanırız. Birçok müzik türlerinde yaygın olarak kullanılmaya devam ediliyor. Yazı başlığı olan ulus devlet ile bir müzik aleti olan Org’un benzerliği nasıl olur demeyin, bakın nasıl oluyor.
Küçük bir piyano olarak tasarlanmış org, elektromekanik özelliği nedeniyle hafızası olan, dijital sistemin gelişmesiyle özellikleri çoğaltılan bir düzeneğe sahiptir. Ritm’ler, üflemeli çalgılar, telli, yaylı sazlar vd. birçok müzik aletinin seslerinin tamamı Org’da mevcuttur. Bir eseri icra ederken çok sayıda müzisyene ve müzik aletine ihtiyaç olmadan, az sayıda (bazen bir kişiyle bile) sahne alabilirsiniz. Org, bir müzik enstrümanı olmamasına karşın birçok müzik enstrümanı sesini verir. Başında bir kişi vardır, canının istediği müzik enstrümanının sesine geçiş yapar, eserleri ortama ve ihtiyaca göre anlık düzenlemelerle icra eder, tek kişilik orkestra taklidi yapar.
Taklit tanımını özellikle seçtim. Müzik toplumların binlerce yıllık kültür birikimidir. Her müzik enstrümanı farklı coğrafyaların halkları ve toplumlarının tınısını, tarzını, tavrını, edasını yansıtır. Binlerce yıllık geçmişi, devinimi, dönüşümü, serüveni vardır. Bazı enstrümanlar kullanıldıkları coğrafyaların toplumlarıyla öyle özdeş olmuştur ki; acıyı, hüznü, sevinci, coşkuyu melodik şaheser seslerle yansıtır, yaşatır. Müzik enstrümanlarına ruh veren ise müzisyenlerdir. Birçoğu doğuştan özel yeteneğe sahip büyük sanatçıları dinlerken geçmişe, geleceğe, yaşanmışa, yaşanacağa yol alırsınız. An’ı öyle yakalarsınız ki; evren hücrenizde yaşayan melodik hakikate dönüşerek ruhunuzda ve belleğinizde izler oluşturur.
Müzik eserleri enstrümantal veya sözlüdür. Her ikisinde de bir anlatım vardır. Gerek yalnız, gerek grup olarak sahne alındığında ya da icra yapıldığında; her enstrümanın ve müzisyenin özgünlüğü vardır. Ayrı sesler, tınılar, renkleri vardır. Her biri farklı duyguları açığa çıkarır, ve aynı zamanda diğerini tamamlar, buluşturucu olur, bütünlük sağlayıcı, farklılıkların ortaklaşmasına zemin olur. Otantik, yerel, evrensel düzlemde oluşan özgün sesler özgürce kendini ifade ederken; diğer farklı olanla aheng bulmanın çoğulcu icrasıdır sahnede vücuda gelen.
Tek ses, tek nota, tek söz yoktur yerel ve doğal olanda. Ezgiler icracının ve atmosferin an’ın ihtiyacına, hissiyatına göre değişir. Duygu geçişken, dinamik, etkileyici olur ki; sanat ve sanatçı toplumsal varlık olma özelliği ile kendini var eder. Huzurda olan sanatçı, enstrüman, dinleyicidir. Bu üçlü aynı zamanda geçmiş, an, gelecek diyalektiğinin köprüleridir.
Gelelim Org’a… Org bir kullanıcı ve çok ses çıkaran bir alettir. Kendi bünyesine hapsettiği farklı enstrüman seslerini mekanik bir şekilde verir. Doğal olmayan, özgünlüğü öldüren, duygusu körelmiş, ruhu kelepçelenmiş ezgiler; Org icracısının elinde can çekişir. Org bütün sesleri veren, çok özellikli, önemli bir müzik aleti gibi görünse de öyle değildir. Farklılıkların ve özgünlüklerin (çoğulculuğun) hapsedildiği, mekanikleştirildiği, tekleştirildiği, hiçleştirildiği; müziğin ve müzisyenin ulus devletidir. Tek el, tek duygu, tek kişi tarafından yönetilir; merkeziyetçi ve iktidarcıdır.
Ulus devletler Org gibidir. Ya da Org ulus devlet gibidir. Her ikisinde de insan, yaratıcılık, toplum körelir. Tarih, olay, olgular çarpıtılır, özünden ve manasından koparılır, tekleştirilmeye çalışılır. Ulus devletin zihniyet ve yapısal olarak tarih sahnesine çıkışı; toplumların, halkların bütün varlıklarını gasp ederek kendini var etmesi; insanlık tarihinin en büyük trajedisidir.
Özelde Türk ulus devleti kuruluşu üzerinden örnekleştirecek olursak. 1915’lerden başlayarak; Anadolu, Karadeniz, Ege, Trakya, Mezopotamya’da yüzyıllarca yan yana yaşayan halkları soykırımdan geçiren, geride kalanları bastıran, sindiren, asimile eden ulus devlet merkeziyetçiliği yönetimsel olarak Org gibidir. Halkların kültürel, sosyal, tarihsel birikim ve becerilerini zenginlik değil de, kendine tehlike gördüğü için yok etmeyi tercih etmiştir. Oysa Kürt, Ermeni, Rum, Laz, Süryani, Keldani halklarının ayrı ayrı özelliklerinden ele alıp, Demokratik Cumhuriyet zemininde birliği sağlanmış olsaydı, ortaya çıkacak toplumsal zenginlikler paha biçilmez düzeyde; rengarenk bahar tarlası misali, çiçekler, güzel yaşam, barış ve huzur egemen olacaktı. Org ulus devlet gibidir, farklılıkları, özgünlükleri, yaratıcılıkları yok eder.
Org’un sahne etkinliği azalıyor, toplum sanat ve sanatçısının ilgisinden düşüyor olması sevindirici olmakla beraber; ulus devleti ve yarattığı tekçi ideolojisi de halkların varlık, özgürlük mücadelesi ile tarihin kaybedeni kategorisindeki yerini alacaktır.
Mayıs ayında kaybettiğimiz devrimci sanatçı Mizgin, halk ozanı Mahsuni Şerif şahsında bütün direnişçi sanatçıları; mücadele ve direnişi bir sanatçı ustalığında ve zarafetinde büyüten Mayıs ayı kahramanlarını saygı ve minnetle anıyorum.
*HDP İstanbul İl Eşbaşkanı