Prof. Dr. Kayıhan Pala, normalleşme sürecinin getireceği sorunları değerlendirdi. Pala’ya göre AVM’ler hala risk taşıyor ve erken açıldı. Prof. Dr. Pala salgının kontrol altına alınmadığını da söylüyor
Normalleşme takvimin açıklanması ve iktidar tarafından çizilen “başarı tablosuyla” birlikte birçok kentte sokaklar yoğunlaşıyor. Türk Tabipler Birliği (TTB) Kovid-19 İzleme Kurulu Üyesi ve Uludağ Üniversitesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kayıhan Pala, normalleşme sürecinin getireceği sorunlara ve halk sağlığının korunması için yapılması gerekenleri 6 soru başlığı altında MA’dan Zemo Ağgöz’e değerlendirdi.
AVM’ler ne zaman açılmalıydı?
Yeniden açılma için 11 Mayıs’ın erken bir tarih olduğunu vurgulayan Pala, “Üstelik ilk olarak AVM’lerin açılmasına karar verilmesi de tartışmaya açık bir yaklaşımdır. Çünkü ilk önce küçük kapalı alanların açılmasıyla takvimi başlatmak uygun olurdu. Biz yeniden açılmanın en erken Haziran’ın birinci haftası gibi planlanması gerektiğini, ilk açılacak yerlerin de sınırlı hizmet sunmak koşuluyla küçük kapalı alanları olan işletmeler olması gerektiğini düşünüyoruz. Yeniden açılma zaman içerisinde genişletilerek, Haziran sonuna kadar yayılabilirdi. Bu bağlamda çok sayıda öğrencinin katılacağı sınavların Haziran yerine Temmuz’un sonu gibi yapılmasının daha uygun olacağı görüşündeyiz” ifadelerini kullandı.
AVM’ler risk taşıyor mu?
AVM’lerin hem iç ortam havasının temiz tutulması ve iklimlendirmesi hem de temas yüzeyleri açısından risk oluşturduğunu söyleyen Pala, devamla şunları söyledi: “Bilindiği gibi 30 Nisan’da 2 bin 615 olan doğrulanmış olgu sayısı, 1 Mayıs’ta 2 bin 188’e gerilemiş, 4 Mayıs’ta bin 614’e kadar düşmüştü. Sonra dalgalanmaya başladı ve 6 Mayıs’ta 2 bin 253’e yükseldi, daha sonra 11 Mayıs’ta bin 114’e kadar düştü, ancak hemen sonra bin 704’e yükseldi ve son günlerde bin 600 ile bin 700 bandında seyretti. Dolayısıyla AVM’lerin açılmasıyla birlikte doğrulanmış olgu sayılarında bir dalgalanma gözleniyor. Yoğun bakımlarda bine yakın hasta yaşam mücadelesi veriyor ve her gün yaklaşık 50 hastayı kaybediyoruz. Bu koşullarda toplumsal hareketliliği artıracak yeniden açılma girişimlerinin yürürlüğe girmesi için henüz erken.”
Pala, Ramazan Bayramı’nda uygulanacak olan sokağa çıkmanın sınırlandırılmasının uygun olduğunu da sözlerine ekledi.
Salgın kontrol altına alındı mı?
TTB’nin, salgın sürecine ilişkin epidemiyolojik göstergelerin açıklanmamasından duyduğu rahatsızlığı kamuoyuyla paylaştığını hatırlatan Pala, “Bugün halen günlük ve toplam doğrulanmış olgu ve ölüm sayıları dışında bilgimiz yok, olguların ve ölümlerin bölgelere, il ve ilçelere, yaş gruplarına, cinsiyete, risk gruplarına, sosyal sınıflara ve hastalık bulgularına göre dağılımına ilişkin bilgimiz yok. Sağlık Bakanı İstanbul için Wuhan benzetmesi yapmıştı ama ülkenin dört bir yanında mahallelerinde, köylerinde karantina ilan edilen iller var. Salgının kontrol altına alındığını söyleyebilmek için, epidemiyolojik verileri görmek gerekir” diye konuştu.
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın Türkiye’deki temel üreme sayısını (R0) 1,56 olarak açıkladığını anımsatan Pala, “Temel üreme sayısının (R0) 1,56 olduğunu söylemesi, salgının henüz kontrol altına alınamadığını gösteriyor” dedi.
Temel üreme sayısı nedir?
Pala, bulaşıcı hastalığa duyarlı bir nüfusta, enfekte olmuş bir kişinin hastalığı bulaştırdığı ikincil olguların sayısına “temel üreme” denildiğini ifade eden Pala, “R0 hastalığın bulaşma hızını ve alınan önlemlerin etkinliğini göstermesi bakımından önemli bir epidemiyolojik göstergedir. R0, 1’den büyük olduğu müddetçe, enfekte olmuş her bir kişinin 1’den fazla yeni kişiyi enfekte ettiğini ve enfeksiyon zincirinin kırılamadığını gösterir ve bulaşıcı salgın hastalık sürer. R0 sıfıra yaklaştıkça hastalığın bulaştığı kişi sayısı azalır ve salgın etkisini yitirerek ortadan kaybolur. Sağlık Bakanlığı temel üreme katsayısının illere göre başlangıçtaki değeri ile zaman içerisindeki değişimini açıklamaktan kaçınmamalıdır” uyarısı yaptı.
Hastalığın gerçek yükü neden bilinmiyor?
PCR testi pozitif olanlar dışındaki olgular ve ölümler dışında verilerin açıklanmadığını ifade eden Pala, “Klinik ve epidemiyolojik olarak tanı konulanlar, kuşkulu/olası vakalar açıklanmadığı için hastalığın gerçek yükünü bilemiyoruz. Ayrıca alınan önlemlerin etkinliğini de kapsamlı olarak değerlendiremiyoruz. Örneğin 65 yaş ve üzeri yurttaşlarımızın uzun süredir tecrit edilmeleri gibi. Ancak Sağlık Bakanlığı’nın hem pandemiyle ilgili epidemiyolojik verileri açıklamaması hem de Kovid-19 ile ilgili araştırmaların Bakanlığın iznine bağlı olması, pandemi hakkında değerlendirme yapılmasını zorlaştırmaktadır” diye açıkladı.
Önlemler nasıl alınmalıydı?
Virüsten korunma olasılığının hem kişisel önlemlerin hem de toplumsal önlemlerin birlikte alınması koşuluyla arttırılabileceğini ifade eden Pala, şunları söyledi: “Kişisel olarak ellerin usulüne göre ve sık yıkanması, kişilerle araya en az iki metre fiziksel mesafe konulması ve uygun bir maskenin usulüne uygun takılması alınabilecek önlemler içerisindedir. Ancak bu önlemleri alabilecek koşulları yaratmak gerekir. Yoksullar, yoksunlar, göçmenler ve sığınmacılar daha fazla etkileniyor bu hastalıktan da, diğer birçok hastalıkta olduğu gibi. Türkiye’de gerek DİSK’in 27 Nisan’da yayınladığı ve DİSK üyesi işçilerin arasında Kovid-19 pozitif vaka oranın Türkiye’deki toplam vaka oranının 3,2 olduğunu açıkladığı raporu, gerekse de iş cinayetlerinin pandemi sırasında azalma göstermemesi, hastalığın yükünün emekçilerde daha ağır olduğunu ve ağır bedeller ödemek zorunda kaldıklarını göstermesi bakımından önem taşıyor.”
HABER MERKEZİ