Sevda Noyan diye birisi ortaya çıktı, bir TV ekranında şöyle dedi: “15 Temmuz kursağımızda kaldı. Bizim aile şöyle bir 50 kişiyi götürür. Onu söyleyeyim yani. Biz çok donanımlıyız bu konuda maddi ve manevi olarak. Ayaklarını denk alsınlar. Bizim sitede var 3-5. Benim listem hazır açıkçası.”
Ailesi “manevi” olarak donanımlıymış. Bu belli. Manevi olarak hazır. Ama bir de “maddi” olarak da donanımlıymış. Noyan ailesi bu donanımlarıyla “50 kişiyi götürürmüş.” 50 kişi nasıl “götürülür?” Otomobille mi, kamyonla mı, traktörle mi? “Götürme” sözcüğünün mecazi anlamı, tıpkı “temizleme” gibi, fizik olarak ortadan kaldırmadır. Yani öldürmek. Bu eylem için “maddi donanımın” adı da silahlanmadır.
Sevda isimli şahıs, TV’den alenen, ailesinin en az 50 kişiyi öldüreceğini, kendisinin de onunla aynı sitede yaşayan 3-5 kişiyi öldürmek üzere liste yaptığını dünya aleme “ihbar” etmiş. Samimi itiraf anlayacağınız.
TV ekranından şahsen 3- 5 kişiyi, ailesinin ise 50 kişiyi öldürmeye hazırlandığını, bu amaçla silahlandığını ilan eden Noyan’ın bu dehşet verici konuşmasını Ülke TV programcısı diğer şahıs hararetle onaylamış.
Savcılar da, “eyleme geçmedikçe öldürmek de içinde her türlü niyeti düşünce özgürlüğü” saydıkları için kıllarını kıpırdatmamış.
İşin adli kısmını “onaylıyorum.” Eyleme geçmedikçe “komünistleri, LGTBİ bireylerini, Kürt siyasilerini öldürmekten” söz etmeyi “düşünce özgürlüğü” saymaya, onları da başkalarının, eyleme geçmeksizin “öldürmekten” söz etmesini de serbest bırakacaklarsa, razıyım, benim için hava hoş. Potansiyel cani birisini öldürmeyi içinden geçiriyorsa, caninin bunu dışından da ifade etmesi yerinde olabilir. Hiç değilse bizi kimin öldürmek istediğini böylece öğrenmiş oluruz.
Oluruz da bunu nasıl önleriz?
“Manevi ve maddi donanımla.”
Adli süreç gayet demokratik. “En şok edici düşünceyi” bile özgür kılıyor. Daha ne diyelim.
Adaletin “kesmediği parmak, haliyle acımaz.” Parmağı kesmeyen adalete o nedenle hayran olup, bayılıyoruz. Kimse parmak kesmemeli. “Sevda’nın küçük parmağını kesin” diye bağıran medya bu konuda “parmak kesmeyen adaleti” örnek almalı.
Zaten “özgürlükçü RTÜK” de biz gazeteciler adına “Noyan’ın parmağına dokunma” çağrısı yaptı bile.
Bakın RTÜK Başkanı denilen Şahin soyadlı adam Noyan ailesinin katliama silahlanarak hazır olduğunun ilan edildiği yayın hakkında ne demiş?
“Ülke TV ile ilgili raporlar üst kurula gelecek. Ancak verilecek bir müeyyide varsa, bu müeyyidenin bir darbe sevicilerini, darbeyi övenleri sevindiren ve onları gülümseten bir ceza olmaması gerektiğini düşünüyorum. Darbeyi övenlerin karşısında söylenenleri biz cezalandırmak gibi bir pozisyonda değiliz. Çok büyütülecek bir konu değil.”
Bu muhteşem demeci heyecanla karşıladım. Tünelin ucunda ne kelime, tünel ışıklar içinde, özgürlük sularında yüzdüğümüzü düşünüyorum.
Buradan hareketle ben de Yeni Özgür Politika sayfalarından, “cezalandırmak gibi bir pozisyonda olmayan” RTÜK başkanın toleransına ve Sevda’nın küçük parmağını kesmeyen özgür yargımızın özgürlükçülüğüne istinaden kendi ailemin ve şahsımın “katliam” hazırlığını muhterem halkımıza duyurmak istedim.
Şeffaflık icabı. İçimden geçeni dışımdan duyurmakta Sevda hanım bana ilham, RTÜK ve yargı da “şok edici düşünceye” gösterdiği nezaket nedeniyle cesaret verdi.
Eğer günün birinde Erdoğan Ergenekonculara karşı ve Ergenekon da Erdoğan’a karşı bir darbe yapmaya kalkarsa, 15 Temmuz’da kursağımızda kalan “Üçüncü Yol” paradigmasını hayata geçirmek üzere, benim ailem ve şahsım listelerimizde yer alanlar arasından en az 50 kişiyi, şahsım da komşularımdan 3- 5’ini ‘götürmek’ amacıyla manevi ve maddi olarak donanmış durumdayız”…
Tam bunları yazdım, telefonum çaldı: Quto!
“Veysi abe, paradigmayı yanlış anladığını saniyem dedi, Kürtler üstü kapalı konişmiy. ‘Götürmek’ diyorsak, essahtan götiriyik…”
“Ben de mahsustan demedim zaten” diye yanıtladım.
“Serok Üçüncü Yol dediğinde senin ailen ve şahsın gibi demiy.”
Anlattı: Eğer Üçüncü Yol paradigmasını doğru anlasaymışız, 15 Temmuz darbesinin ardından Erdoğan halkı alanlara çağırdığında, biz de alternatif alanlara çıkmış olmalıydık. Böylece darbeciler bir alanda, darbeyi bastıranlar ikinci alanda, biz de üçüncü alanda toplanıp, “ne kışlanın darbesi, ne Saray’ın darbesi, yaşasın Radikal Demokrasi” diye haykırmalıydık.
“Eee, şu götürme işini de bir anlat” diye bağırdım.
“Anlatiyem. Eğer Ergenekon ve Saray birbirine karşı darbeye kalkıştığında, şahsın tek başına yapamasa da, ailen iki otobüs kiralasın Üçüncü Yol Alanı’na 50’şerden yüz yurtseveri ‘götürsün’.”
“Ya maddi donanım?” diye sordum.
“Sen kendini maneviyatla donat, gerisini Allah’a havale et. Ne demişler, Allah deldiği boğazı boş bırakmazmış.”