İnsanlık; birinci doğanın ardılı gelişen bir toplumsallık ve farkına varan doğa diye insan olarak kavramsallaştırılır. Haliyle insanın doğayla ilişkilenmesiyle toplumsallaşma yakaladığı gibi, öte taraftan toplumsal belleğin, hafızanın oluşmasında önem arz etmektedir. Ve doğaya yapılan her talan saldırısı özünde bir hafızaya yapılan saldırı olarak kabul edilmesi gerekir. Doğu toplumlarında hele ki Mezopotamya halkları açısından bakınca, tarımdan gelen bir kültürleşme ve toplumsallaşmayı yakalamıştır. Misalen bu konuda eskiden büyüklerimize doğum günlerimizi sorunca şunu derlerdi: “İşte sen doğunca kayısılar yeni dala durmuştu ya da buğday başaklarının yeşerdiği zaman’’ söyler bırakırlardı. Hal buyken doğa bir hafıza, yani aslında tarihsellik demektir ve tarihsellikle birlikte insanın yaşam öyküsünü oluşturma gerçekliği ortadadır.
Bugün salgın fırsat bilinip doğanın her alanına yapılan talanlar göze çarpmaktadır. Öyle ki Ekoloji Birliği’nin 54 başlıkla çıkardığı bir tahribat raporu basına verildi ve salgın sonrası takriben 40 günlük süre içerisinde yaşanan vahşeti gözler önüne sermişti. Bu rapor çıkarıldığı andan itibaren haliyle liste sabit kalmıyor, buna Zilan Deresi’ne yapılmak istenen HES projesi de eklenmiş oldu ve tekrar gündeme geldi. Yazıya başlarken doğanın insanda yarattığı bir hafızadan bahsetmiştik ve Zilan Deresi belki ülkenin diğer tarafından bakınca çoğu insan için o kadar bir şey çağrıştırmayabilir. Mesela ülkenin batısındaki bir insan yakinen burasını anlatmaya başlarsa; “Zilan Deresi Van’ın Erciş ilçesi sınırları içinde bir dere’’ diye başlardı cümleye fakat bölgedeki bir insan Zilan Deresi deyince katliam ile başlayan uzun cümleler kurmaya başlar.
Zilan Deresi Katliamı, 1926’da Biroyê Haskê Teli yani İbrahim Ağa devlete başkaldırır ve tarihte Xoybun olarak bilinen hareket 1929’da başkaldırıya katılınca isyan uzar. Sonrasında isyancılar Erciş’i almaya kalkınca Erciş’te yüzbaşı olarak görev yapan Derviş Bey isyanı bastırmaya gider. Zilan Deresi olan alanın giriş çıkışları kapatılır ve burada onlarca köy yakılır, hayvanlara ve mallara kadar el konulur. Sonucunda binlerce insan öldürülür, sağ kalanlar ise göçertilir ve en çarpıcı olan katliama tanık olan bir köylü şunu söyler; “Zilan Deresi cesetlerle kan kırmızı olmuştu.’’
Bugün yapılmak istenen HES projesinin cemaziyülevveli ise 2014 öncesi başlanılmak istenen HES projesi, doğa savunucuları ve köylüler tarafından adli yollara başvurulunca bir sene içerisinde, Danıştay durdurulmasına karar vermişti. Yapılacak HES projesiyle bölgede önemli bir geçim kaynağı olan hayvancılık bitme noktasına geliyor, zira yapıldığı alanın çoğu mera otlatma alanı. Bundan sonra bir dereden bahsediyoruz, bu sebeple de bir ekosistem yok edilmeyle karşı karşıya.
Fakat öyle ki son süreçte sermayenin yargı tanımaz oluşu, sonrasında iktidarın bu noktada engelleyici olmamasından ve salgın fırsat bilinince son iki aydır tekrardan çalışmalara başlandığı gözlendi. Birkaç gün önce bölgeye tepki için giden gençlere izin verilmedi, sonrasında sosyal medya üzerinde tag çalışmalarına başlandı. Son olarak konu ile ilgili açıklamada bulunan Van Mezopotamya Ekoloji Derneği’nden Fatih Şahin konu ile ilgili açıklamasında şunu dile getirdi; “Gelyê Zilan’da öldürülen 15 bin köylünün kemikleri üzerine set çekmek istiyorlar’’
…
İnsanın aklına ister istemez şu geliyor, acaba hafızalara kazınan vahşeti mi gizlemeye çalışıyorsunuz? Ve bunlara Munzur’u, Hasankeyf’i, yine Silvan barajıyla su altında kalacak Gelyê Goderne ile sonra Botan Çayı’na yapılmak istenen barajı ekleyince ve öte taraftan tarihsel olarak bakınca katliamlarla dolu bir tarihe sahip alanlar olmalarından ötürü insanı düşündürtüyor.
Ve son söz; Aslında gizlemeye, örtmeye çalıştığınız sizin ayıbınız ve Yılmaz Odabaşı’nın dizelerinden bir alıntıyla “Herkes susar ayıbını.”